Cumartesi Anneleri: Size diz çöken sizin gibi olsun
13:01
JINHA
İSTANBUL – Cumartesi Anneleri, adalet arayışlarının 607'inci haftasında gözaltında kaybedilen Abdullatif Yağızay’ın akıbetini sordu. KHK kararı ile derneklerin kapatılmasına da dikkat çekilen eylemde, “Size diz çöken, boyun eğen sizin gibi olsun” mesajı verildi.
Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması için sürdürdükleri adalet arayışlarının 607'inci haftasında yine Galatasaray Meydanı'nda bir araya geldi. "Failler belli, kayıplar nerede?" yazılı pankartı açan ve üzerine kırmızı karanfiller bırakan Cumartesi Anneleri, kaybedilen yakınlarının fotoğraflarını taşıdı. Açıklamaya Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu da katıldı.
'Hesabını vereceksiniz'
Eylemde ilk olarak 23 Şubat 1995’te gözaltında kaybedilen Murat Yıldız’ın annesi Hanife Yıldız konuştu. 15 Temmuz darbe girişimine değinen Hanife, “Bir darbe oldu. Fettullah ile nasılsa birlikteydiler. Ortaklarına siz bunu eksik yaptınız ben tamamlıyım diyor” diyerek, bu yüzden birçok kurumun kapatıldığını söyledi. Hükümete seslenen Hanife, “Roboski’nin, Gezi’nin ve yaşananların hesabını vereceksiniz” dedi.
‘Kayıpların olmadığı bir ülke istiyoruz’
Gözaltında kaybedilen Hüseyin Taşkaya’nın oğlu Şerif Taşkaya da, “Bugün yine aynı yere geldik. Gazeteler kapatıldı, derneklere hayvan gibi girdiler. Vardığımız nokta bu. Hiç iyi bir noktada değiliz” dedi. Gözaltında kaybedilen Fehmi Tosun’un eşi Hanım Tosun ise 80’lerden bu yana insan hakları savunucusu olarak OHAL olmasın diye mücadele ettiklerini dile getirdi. Hanım, “Bugün OHAL ilan ettiler. Kimseye zararı yok, herkes dışarıda dolaşabiliyor diyorlar. O zaman kapatılan 370 kurum neyin nesidir. OHAL bir an önce kalksın aynı noktaya gelmek utanç vericidir” diye konuştu.
‘Boyun eğmeyeceğiz, diz çökmeyeceğiz’
Türkiye’nin ilerlemesini beklerken daha da gerilediğini söyleyen gözaltında katledilen Rıdvan Karakoç’un kardeşi Hasan Karakoç da, “20 yıldır mücadele ediyor, hesap soruyoruz. Roboski’nin, bodrumlarda yanan insanların hesabını soracağız. Size diz çöken, boyun eğen sizin gibi olsun. Boyun eğmeyeceğiz, bunun hesabını soracağız” şeklinde konuştu.
‘İktidar korkuyor’
HDP İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu ise kapatılan derneklerin kayıp yakınları ile dayanışma içinde olduğunu ifade ederek, kapatmaların "iktidarın korkusundan" kaynaklandığını söyledi. Filiz, "Kendi korkularını kapatmak için söyledikleri yalanların haddi hesabı yok. İfade vermeye gelmedi diye vekillerimiz tutuklandı. Oysa hakkında tek bir fezleke hazırlanmamış arkadaşlarımız gözaltına alındı. Hazırlanan fezlekelerin tümü ise basın açıklamalarımızdan düzenlenmiş. Toplantı gösteri yürüyüşü de düşünce ifade özgürlüğü de hukuk da haktır" şeklinde konuştu.
‘Hak ve özgürlükler engellenen bir ortam’
Bu hafta 18 Kasım 1995’te gözaltında kaybedilen Abdullatif Yağızay’ın akıbeti sorulurken basın açıklamasını Cumartesi İnsanlarından Rezzan Karaman okudu. Çıkartılan kanun hükmünde kararnamelerle yönetilen Türkiye’nin geldiği noktaya değinen Rezzan, “İfade ve basın özgürlüğünün yok edildiği, gösteri hakkının yasaklandığı, demokratik siyasetin devre dışı bırakıldığı, hukuksuz bir şekilde dernek çalışmalarının durdurularak mühürlendiği, yeni çatışma alanlarının tetiklendiği kaos ortamı oldu. Bu ortamda temel hak ve özgürlüklerin sistemli olarak engellendiği, baskı ve hukuk dışı uygulamalar karşısında, hukuksal başvuru yollarının etkisiz olduğu, bireylerin kendilerini ifade edebilme yollarının yasaklandığı olağanüstü hukuksuzluk egemen oldu” ifadelerinde bulundu.
Gücünü baskı ve zulüm vasıtası haline getirmiş bir iktidarla karşı karşıya olduklarını ifade eden Rezzan, iktidarın bütün muhaliflere yöneldiğini belirtti. “Adalete, barışa ve insan haklarına dayanan bir devlet istiyoruz” diyen Rezzan, bunun için mücadele etmeye devam edeceklerini söyledi.
’21 yıl geçti hala haber yok’
Rezzan, 21 yıl önce OHAL sürecinde gözaltında kaybedilen Abdullatif Yağızay için eşi Erdihan Yağızay’ın daha önce söylediklerini şöyle aktardı: "Artık eşimin en azından külünü istiyorum. Artık onun nerede olduğunu bilmek istiyorum. Bu devlet eşimi aldı. 3 gün sonra bıraktık dedi. Ama tam 21 yıl geçti, eşimden bir haber yok. Bizler bu davanın daima takipçisi olacağız. Aynı zamanda sorumlularında devamlı yakasından tutacağız.”
‘Olayla ilgili soruşturma açılmadı’
Rezzan, Abdullatif'in kaybedilme hikayesini şöyle anlattı: “Abdullatif Yağızay eşi ve 7 çocuğuyla birlikte Mardin’in Nusaybin ilçesi Akarsu Beldesi’ne bağlı Kurke köyünde yaşıyordu. Ağır baskılar nedeniyle 1995 yılının Ağustos ayında ilçe merkezine göç etmek zorunda kaldı. Abdullatif Yağızay, Nusaybin’de gündelik işlerde çalışıyordu.18 Kasım 1995 günü komşusu için çalışırken, bulunduğu yere saat 11:00 sularında sivil giyimli ve telsizli polisler geldi. ‘Ekrem Yağızay sen misin?’ diye sordular. Kimliğini gösterdi, ‘Ben Abdullatif‘im’ dedi. ‘Sen Ekremsin, o zaman kimliğin sahte’ diyerek onu mavi bir otomobile bindirip götürdüler.
Aile Nusaybin Emniyet Müdürlüğü’ne başvurdu. Önce gözaltına alındığı reddedildi. Yağızay Ailesi ısrar edince sonraki başvurulardan birinde Yağızay’ın Mardin İl Jandarma Komutanlığı’na götürüldüğü söylendi. Nusaybin Cumhuriyet Başsavcılığı ise ailenin başvurusuna, Yağızay’ın gözaltına alındıktan 3 gün sonra serbest bırakıldığı cevabını verdi. Yağızay’dan haber alınamaması üzerine tekrar savcılığa başvuran ailenin dilekçesi işleme konmadan iade edildi. Olayla ilgili soruşturma açılmadı. Yağızay, İsmail Hakkı Karadayı’nın Genelkurmay Başkanı, Teoman Koman’ın Jandarma Genel Komutanı olduğu, Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanı olduğu, Tansu Çiller Başbakanlığındaki 51. Hükümet’in görevde olduğu, Mehmet Ağar’ın Emniyet Genel Müdürü, Ünal Erkan’ın OHAL Valisi olduğu dönemde gözaltında kaybedildi.”
Konuşmaların ardında açıklama son buldu.