Kadınlar Necmiye ve Aslı için yazdı
12:44
JINHA
İSTANBUL – Çeşitli meslek grubundan kadınlar, tutuklu yazar Aslı Erdoğan ve dilbilimci Necmiye Alpay için duygu ve düşüncelerini yazdı.
Özgür Gündem gazetesi ile dayanışma gösterdikleri için tutuklanan yazar Aslı Erdoğan ve dil bilimci Necmiye Alpay için dayanışma devam ediyor. Aralarında yazar, öğretmen, gazeteci, oyuncu ve birçok meslek gurubundan kadınlar, Aslı ve Necmiye için duygu ve düşüncelerini kaleme aldı. Kadınların yazılarından kısa alıntılar şöyle:
Sevinç Erbulak: Aslı? Dünya bu kadar sessiz olduğu için mi içeridesin? Dünya bu kadar vahşi olduğu için mi içeridesin? Kedileri sever misin? Peki Murakami’yi? Sen sadece tependeki kırlangıca değil hepimize göre dışarıya çıktığın gün tanışıp sarılabilir miyiz dersin? Seni bekliyorum. Seni tanımıyorum. Seni seviyorum.”
Şebnem İşigüzel: “Öyle ya da böyle, yazarlar yerle bir olmuş bu handa kalmaya, yaşamaya devam ediyorlar, edecekler. Üstelik kendilerini içeri atanlardan daha uzun ömürleri olacak. Çünkü kitaplar yazarların ikinci hayatıdır. Herkes gider onlar kalır.”
Ayşe Özlem İnci: “Hangimiz gerçekten bu durumun kendisine dokunmadığından, kendisine dokunmasa bile yakın ya da uzak gelecekte çocuklarının özgürlüklerine- daha da açık konuşmalıyım- hayatlarına kastedilebileceği düşüncesiyle gamsız, tasasız ferah bir hayat sürebileceğini iddia edebilir?”
Amy Spangler: “Doğrusu, içinde bulunduğumuz “normallik”ten hazzetmeyenler olarak “delirme”nin tam zamanıdır derim. Bize takılmaya çalışılan prangalara inat, yaklaşma çabamız devam edecek. Bendeki öteki, ötekideki ben. Sen ve ben ve öteki ve ötekinin ötekisi sarılıp koklaşacağız. Birbirimize sarılarak kendimizi kötülüğe karşı siper edeceğiz. Bizim için “deli” diyecekler, ama sarılarak savaşacağız. Adımız “Barış” olacak, ve biz kazanacağız.”
Gülümser Çankaya: “Peki ya kitaplar? Kitapları ne yapacaksınız? Zihinlerden söküp alabilecek misiniz söylediklerini? Yazarlardan kurtulmak için özel bir çaba harcamanıza gerek yok. Yazmaya kalkışmakla onlar zaten kendilerine hakikatin tutsaklığını, uçurumun kıyısını seçmişlerdir…”
Sine Ergün: “Günlerdir, Aslı’nın Arkadaşları olarak biz, bu köşede nöbet tutuyoruz. Sözcüklerle bir talebi gündemde tutmaya çalışıyoruz. Aslı’nın, Necmiye Alpay’ın ve aynı sözün arkasında olduğu için bedel ödeyen sayısız insanın sesi olmaya çalışıyoruz. Tek söz, tek talep. Barış.”
İsahag Uygar Eskiciyan: “Malumunuz ülkemizde doğruların peşinden delicesine gidip haber yapmak, yazmak çok zor bir iş. Bu işe kollarını sıyıranların çoğunlukla duyduğu tanım ise deli işi’dir. Bu zorluğun farkında olarak girişilen bu uğraşıda kim olursa olsun zalim muktedire, kimden gelirse gelsin hukuksuzluğa, kime dokunacaksa dokunsun haksızlığa karşı durma prensibiyle şekillenen özgür basın sadece gelenek değil aynı zamanda ‘gelecek’tir de!”
Ebru Çapa: “Barıştan söz edenlere terörist yaftası yapıştırılan, barışı özlemenin suç sayıldığı, kelimelerin, mefhumların içinin boşaltıldığı, cehaletin okkalanmaktan öte kutsandığı bir dönemden geçiyoruz, malum. Kendini şeyh zannedip de uçamayan horozların, üniversite arazisinden oyulmuş orman üzerine inşa edilmiş kaçak ve çakma saray kapılarından ya da okyanus ötesine konuşlanmış münzevi çiftliklerinden, ortada koruma ordusu dikilmiyorsa araya en az yarım kilometre mesafe koymadan yaklaşmadığı halka, “Okumuşlar 'elit'tir, halka 'inemez', kitap dediğin bombadır, imhası vaciptir” diye diye böğürerek 7/24 vaaz ve diskur çektiği bir tuhaf dönemden...”
Neslihan Önderoğlu: “Ben bu yazıyı yazmaya başladığım günlerde Aslı Erdoğan’ın arkadaşlarıydık. Şimdi sonlandırırken Necmiye Alpay da içerde. Artık biz ikisinin, barış, özgürlük, demokrasi ve halkların kardeşliğine inanan herkesin arkadaşıyız. Ama artık ayağa kalkma zamanı, sesimizi duyurmak için daha yüksek sesle haykırma zamanı!”
Karin Karakaşlı: “Aslı Erdoğan’ı bu denli tehlikeli kılan ne? Okuyanı yerinden şöyle bir sarsan sözünü; tanığı olduğu haksızlığı ifşa için, hakiki olanı paylaşmak için anlatması. Barış teröristliği yapması. Bu yazı yazılırken, 28 belediyeye kayyum atandı. Dil içi çevirisiyle Kürt halkının iradesi bir kez daha yok sayılmaya kalkışıldı. Ama karşısına geçip ezmeye çalıştığınız şeyin varlığını, en çok da o sistematik kötülüğünüz, zulmünüz ele verir. Ve bugün o irade kadar gerçek çok az şey var bu topraklarda.”
Pınar Öğünç: “Havada uçuşan kelimeleri saymak için icat edilmiş bir aygıt olsaydı, 15 Temmuz’dan beri en çok kullanılanlardan biri “demokrasi” olabilirdi mesela. Caddelerin, meydanların, köprülerin, parkların, okulların ismi değişiyor, içinden “demokrasi” geçen tabelalar asılıyor eskilerinin yerine. Onurlandırır gibi ama hürmetsizce, havaalanının “Business Class Lounge”ına dahi “demokrasi kahramanlı” isim veriliyor. Kürsülerde, mikrofonlarda, dillerde hep “demokrasi”. O kelimeleri sayan aygıtın iki ayda en fazla biriktirdiği tamlama da milli birlik ve beraberlik olabilirdi. Bazen noksanlığı en fazla hissedilen neyse diline yapışıyor insanın. Ya da bu seçilmiş bir yöntem. Sanki olmayan söyledikçe gelecek, ismi çağrıldıkça varlığına inanılacak. Bir darbe girişimi sonrası, hakikaten demokrasinin kıymetinin bilindiği, bu fikirle buluşulan, beraberlik hissi yaratılan bir dönem olabilirdi oysa; hukuk devletinden, demokrasiden, birlik duygusundan bu kadar uzaklaşılan bir zaman dilimine dönmeseydi.”
Asuman Susam: “Yazıyı sevmeyen ve ondan korkan, yazan eli kıskanan ve o eli kıran rüyasızdır. Ondandır hayatların Yusuf’un kuyusuna çevrilişi. Derine, ışıksız, mutlak bir sessizliğe gömülmek istenişi. Tecritteki kalemin, karanlıktaki elin ışığı rüyasıdır. O hiç tükenmez.”
Reyhan Yıldırım: “O yine yazacak, biz de okuyacağız. Birebir aynı şeyleri düşünmesek bile, onunla diyalektik ilişkimizde, çok inanıyorum ki, eskisinden iyi insanlar olacağız. Diren Aslı! Şairin sözünü ettiği ayıp ve karayı silip dünyayı daha yaşanılır kılmayı başaracağız. Dostlukla.”
(mg)