Gazeteciler: Abdülhamit dönemini yaşıyoruz
09:05
Habibe Eren/JINHA
ANKARA - Türkiye’de yaşanan OHAL süreci ile birlikte birçok televizyon ve gazetenin kapatılmasını değerlendiren gazeteci Ayşenur Arslan, AKP iktidarı boyunca basına baskının üst noktaya ulaşmasını Abdülhamit dönemine benzetirken, olağanüstü değil gerçeküstü bir durum yaşandığını belirtti. İMC TV’den gazeteci Nergis Demirkaya ise, 15 Temmuz’da her şeye rağmen görev yapan bir kadın olduğunu hatırlatarak, medyada çok sayıda kadının işsiz kaldığını, ancak mücadeleyle bu karanlığı aşacaklarını kaydetti.
Türkiye’de her zaman hedefte olan özgür basın kuruluşları 15 Temmuz’daki darbe girişiminden sonra birer birer kapatıldı. Kadınların, Alevilerin, Kürtlerin, Ermenilerin ve yok sayılan tüm kesimlerin seslerini duyurmaya çalışan özgür basın kuruluşları iktidar tarafından kapatılmakla kalmayıp eşyaları yağmalandı. Birçok gazetecinin basın kartları iptal edilirken, çok sayıda basın emekçisi işsiz ve güvencesiz bir şekilde ortada kaldı. Gazeteciler Ayşenur Arslan ve Nergis Demirkaya da konuya ilişkin JINHA’ya değerlendirmede bulundu.
14 yıldan beri basın özgürlüğü tartışılıyor
Kapatılan İMC TV’den Nergis Demirkaya, Türkiye’de medya tarihinin sermaye ve iktidar ile olan ilişkisi ile yazılması gerektiğine dikkat çekti. Bu sistem içinde var olmaya çalışan ve halkın haber alma hakkını gözeten ve bu görevi icra etmeye çalışan basın kurumlarının olduğunu ifade eden Nergis, “Her iktidar dönemi, gazete ve gazeteci ile sorunludur. Ama bu dönem daha da problemli hale geldi. 2002 ile başlayan zaman geçtikçe de sürekli olarak artan bir basın özgürlüğü tartışmamız var” dedi.
İfade özgürlüğü ve temel yaşamsal hak
Nergis, özelikle Avrupa Birliği’nin, uluslararası kuruluşların ve insan hakları örgütlerinin basın özgürlüğünü sürekli gündeme getirdiğini belirterek, “Bu yüzyılın yaşam hakkı, eğitim, sağlık gibi haklarını çözmüş olmamız gerekir. Bunun üstüne başka haklara ihtiyacımız var. Basın özgürlüğü, ifade özgürlüğünü o temel yaşamsal hakların yanında çözmüş olmamız gerekir. Üstüne bir de ne olduğunu ve yaşandığını bilme hakkımız var. Burada giderek artan bir kısıtlamaya dönüşüyor” şeklinde konuştu.
‘Hala gerçek anlamıyla gazetecilik yapmaya çalışanlar var’
“AKP iktidarı ile tek sesli bir medya yaratıldı” diyen Nergis, medyanın ikiye bölündüğünü vurguladı. “Bir tarafta sahibinin sesini yansıtan havuz medya, bir taraftan da bu sesin dışındaki sesleri yansıtmaya çalışan, bütün baskılara rağmen halkın haber alma hakkını veren bir medya var” diye konuşan Nergis, OHAL ile birlikte bunun da ortadan kalktığını ifade etti. Hala gerçek anlamıyla gazetecilik yapmaya çalışanların seslerinin kesildiğine dikkat çeken Nergis, şöyle devam etti:
“Tek bir kalem ve imza ile mülkiyetlerine el konularak, haksız ve hukuksuz bir biçimde medya susturulmaya çalışılıyor. Bu kapatılan son 23 yayın kuruluşu bu anlamda medya tarihine geçecek çok büyük bir probleme işaret ediyor. Alevilerin, kadınların sesi kesildi. Doğu ile Batıyı buluşturan IMC TV’nin sesi kesildi. Yine kendi dilinde yayın yapan Zarok TV’nin sesi kesildi. Çocuklar kendi dillerinde ilk kez bir çizgi film izliyorlardı. Ortada o kadar paradoksal bir şey var ki. Bu yayın kuruluşları her kesimin sesini yansıtan, daha birçok yapının sesini duyuran yayın organlarıydı.”
‘Medyada çok sayıda kadın işsiz kaldı’
Şu an basın alanında 2 bin 500 kişinin işsiz olduğu ve 130 üzerinde yayın kuruluşunun kapatıldığı bilgisini veren Nergis, bu sürecin devam da edeceğini dile getirdi. Bu durumdan en çok etkilenenlerin de yine kadınlar olduğunu belirten Nergis, “Bütün sorunlu dönemlerde kadınlar hangi konuyu konuşursak konuşalım iki kez mağdur oluyorlar. Medya olunca bu farklı değil. Çok sayıda kadın işsiz kaldı ve bir yandan da artarak devam eden iktidarın cinsiyetçi söylemleri var. Kadınlar özgür ve rahat şekilde habercilik yapmaya çalışırken cinsiyetçi söylemlerin de etkisiyle daha geri plana itiliyor” dedi.
‘Darbe gecesi tankın önünde haber yaptım’
Kadınların daha zor koşullarda gazetecilik yaptığına değinen Nergis, şöyle konuştu: “15 yıldır gazetecilik yapıyorum. Bir radyoda program yapıyorum, bu süreçte ilk kez tehdit edildim. Sokakta saldırı ihtimalim daha fazla arttı. Bir yandan da ‘adam madam’ tartışmaları ile cinsiyetçi söylemler devam ederken, ben tankların önünde darbe gecesi onlarca gazetecinin arasından birkaç kadından biriydim. O tanklar hareket ederken, her an namluyu birini çevirecekken, bugün ‘madam gibi ölmek’ diye ifadelerde bulunulurken o tankın önünde yayın yapıyordum. Darbe ile mücadele kapsamında bir kanal kapatıldı ama ben o bombalanan mecliste her şeye rağmen görev yapan bir kadın gazeteciydim. Cesaretimizle, mücadelemizle yine bu karanlığı aşacağız işimizi yapmaya devam edeceğiz.”
‘Abdülhamit dönemini hatırlatıyor’
40 yıldır gazetecilik yapan Ayşenur Aslan ise, medyanın en çok bu iktidar sürecinde baskı altına alındığını kaydetti. Medyanın 12 Eylül askeri darbesinde de birçok baskı gördüğünü hatırlatan Ayşenur, “Ama o karanlık dönemde bile gazeteler kapatılmadı, gazeteciler hapse atılmadı. Bugün yaşananlar bu ülkede belki Abdülhamit dönemini hatırlatan boyutlarda” dedi.
‘Tüm bu yaşanılanlar olağanüstü değil, gerçeküstü’
Türkiye tarihinde benzerine rastlanmamış olayların yaşandığına dikkat çeken Ayşenur, “Bir günde onlarca televizyon, radyo, dergiler kapatıldı ve bunun OHAL ile birlikte KHK’lere dayandırılarak yapılması olağanüstü değil, gerçeküstü bir durum” diye konuştu. Türkiye’nin zaten 15 yıldır olağanüstü bir hal yaşadığını dile getiren Ayşenur, birçok gazetecinin basın kartlarının iptal edildiğini vurguladı.
‘Biz devletin bize verdiği kartlarla gazetecilik yapmayız’
Sarı basın kartlarının iptal edilmesiyle iktidarın, ‘Gazetecilik yapamazsınız’ dediğini vurgulayan Ayşenur, şöyle devam etti: “Ben bunun kabul edilebilir ve uygulanabilir olduğu kanaatinde değilim. Basın kartı iptali yok hükmündedir bana göre; çünkü biz gazeteciler devletin bize verdiği kartlarla gazetecilik yapmayız. Biz sorularımızla, elimizde kalem, kağıtlarımızla ya da kameralarımızla işimizi yaparız. Cebimizde devletin verdiği herhangi bir renkte karta ihtiyaç yoktur.”
‘Basın kartları AKP döneminde bir baskıya dönüştü’
“Bizim dönemimizde basın kartları bazı işleri kolaylaştırmak içindi ama bu AKP döneminde bir baskıya dönüştü” diyen Ayşenur, artık sarı basın kartı olsa dahi Başbakanlığa gidilemediğini vurguladı. Başbakanlık muhabirlerinin AKP iktidarı tarafından seçildiğini söyleyen Ayşenur, “Bizler basın kartıyla hareket etmeyiz. Aynı şekilde biz bu baskılara karşı çıkmalıyız. Birbirimizle dayanışma içinde hareket etmeliyiz. Ya hep beraber ya hiç birimiz” ifadelerini kullandı.
(sy)