'Kadınların bilgilerine el konulması uluslararası yargıya taşınmalı'

09:02

Duygu Erol-Habibe Eren / JINHA

ANKARA - Türkiye'de toplamda 130 sığınma evinin olduğunu, ancak bu kurumların çok yeterli ve nitelikli olmadığını belirten Prof. Dr. Aylin Görgün Baran, sığınma evlerinin tek tipleşmemesi ve her kadının aynı yerde olmaması gerektiğini söyledi. Aylin, kayyım atanan kadın kurumlarındaki sığınan kadınların belgelerine el konulmasının da acilen uluslararası platformlara iletilmesi gerektiğini vurguladı.

Erkek şiddetine maruz bırakılan kadınlar ailelerin şiddeti örtbas etmesi, yanlarında kalamamaları ya da ekonomik ve sosyal sıkıntılar nedeniyle kadın sığınma evlerinde başvurmak durumunda kalıyor. Bu noktada Türkiye'de kadınların mücadeleleri sonucu devlete, yerel yönetimlere ve kadın sivil toplum örgütlerine bağlı olmak üzere toplam 130 kadın sığınma evi bulunuyor.

Yıllardır toplumsal cinsiyet, kadın, şiddet, aile ve medya üzerine çalışmalar yapan Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Anabilim dalından Prof. Dr. Aylin Görgün Baran ise, JINHA’ya yaptığı değerlendirmede bu sığınma merkezlerinin yetersiz ve niteliksiz olduğunu belirtti. Sığınma evlerinin tek tipleştirilmesinden kaçınılması gerektiğine işaret eden Aylin, şiddete maruz bırakılan her kadının aynı yere sığdırmanın doğru olmadığını ifade etti.

'Kadın için eşit olmayan bir durum söz konusu'

Türkiye'de 130 sığınma evi olduğunu hatırlatan Aylin, bunun 99'unun devlete, 28'inin yerel yönetimlere ve diğer 3'ünün ise kadın sivil toplum örgütlerine ait olduğunu ve Her birinin ayrı uygulamalar gösterdiğini ifade etti. "Örneğin; ekonomik destek konusunda yerel yönetimde kadına ayda 100 lira verilirken, devlete bağlı kurumlarda ise 450 lira veriliyor. Bu eşit olmayan bir durum yaratıyor. Kadınlar şiddet gördükten sonra belediyenin sığınma evinde kalıyorsa, altı ay sonra daha iyi bildiği devletin sığınma evine geçiyor. Çünkü oradaki koşullar daha cazip kadınlar açısından" diye konuşan Aylin, kadınların aldığı miktarın yaşamlarını idame ettiremediğinin de altını çizdi.

Sığınma evlerindeki çocukların sorunları

Barınma, sağlık gibi ihtiyaçların karşılandığı sığınma evlerinde çok fazla çocuğun da kaldığını dile getiren Aylin, çocukların eğitimlerinin ve okula hazırlanmalarının çok sorunlu bir şekilde karşılarına çıktıklarını ve şiddet içerisinde büyüdükleri için sorunlarının daha başka türlü olduğunu ifade etti. Sağlık ve hukuk sorunlarının sığınma evleri dışında hastaneler ve barolar tarafından sağlandığını belirten Aylin, ancak psikolojik destek konusunda bir yetersizliğin olduğunu kaydetti. Sığınma evlerine giden psikologların bir yıl dolmadan ayrıldıklarını söyleyen Aylin, bu nedenle kadınlara çok faydalı olamadıklarını belirtti.

'Sığınma evi çalışanları da sorunlar yaşıyor'

Buna bağlı olarak sığınma evinde kalan kadınların yanı sıra çalışanlarının da yaşadığı sorunlar olduğuna dikkat çeken Aylin, "Sürekli şiddet gören kadınlarla çalıştıklarını ve onların iyileştirme noktasında çaba gösterirken zaman zaman tükenmişlik yaşadıklarını dile getirdiler. Çare bulmakta zorlanıyorlar. Kendilerinin nasıl bir yaşam sürecekleri noktasında sıkıntı duyuyorlar" diyen Aylin, bu iki temel sorun noktasında; hem şiddete maruz kalan kadının hem de tükenmişlik hisseden personelin destek alması gerektiğini vurguladı.

'Sığınma evleri yetersiz ve niteliksiz'

Sığınma evlerinin açılması için projeler başlatıldığında sık sık "Neden sığınma evi açmak istiyorsunuz?" sorusu ile tepki gösterildiğini dile getiren Aylin, şiddeti önlemek için yoğun çaba sarf ettiklerini ekledi. Kadına yönelik erkek şiddetinin Türkiye'nin kanayan yarası olduğunu belirten Aylin, bu önleme yöntemlerinden biri olarak kadınların bir çatı altında tutulması için sığınma evi açtıklarını dile getirdi.

Şiddete maruz bırakılan kadınların ailelerinin yanına gittiklerinde kabullenilmediklerini ve çocuklarını bırakamadıklarını ifade eden Aylin, "Dolayısıyla kadının gidebileceği tek yer sığınma evleri oluyor. Tabii ki sığınma evleri yetersiz ve kadınların kaldıkları yerler niteliksiz. Ayrıca sığınma evlerinin tek tipleştirilmesinden de kaçınılmalı. Her şiddet gören kadını aynı yere sığdırmak doğru değil" diye konuştu. Farklı farklı uygulamaların yapılması üzerine dikkat çeken Aylin, sığınma evlerinin terapi merkezi olmadığını ve hayata hazırlama yerleri olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtti.

‘Kadın merkezlerindeki belgelere el konulmasına ses çıkarmalı’

Son olarak Kürdistan'da belediyelere atanan kayyımları ve akabininde kapatılan kadın merkezlerindeki bilgilerin olduğu belgelere el konulmasına değinen Aylin, "Kadın merkezlerine bakıldığında o kadınların destek alması ve hayatta kalmaları noktasında çabalar gösterilirken bu uygulama ile bunları ellerinden alıyorsunuz. Bu İstanbul Sözleşmesi'nin 6284 sayılı ‘Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine’ dair kanunu kapsamında yanlış uygulamalar. Çünkü biz uluslararası sözleşmelere imza atıyoruz ama ne yazık ki uygulamalara gelince o maddeleri uygulayamıyoruz” dedi.

Bu noktada bir eril baskı ortaya çıktığını kaydeden Aylin, “O belgelerin olmadık insanların elinde olması kadınlarda bir güven kırılmasına neden olur" diye konuştu. Özellikle sivil toplum örgütlerinin kadın merkezlerinin kapatılması ve belgelere el konulmasına ilişkin ses çıkarması gerektiğini belirten Aylin, acilen bu ihlalin uluslararası platformlarda dile getirilmesi gerektiğini vurguladı.

(sy)