Ayşe Düzkan: Savaşa karşı tabandan örgütlenme gerekli - SÖYLEŞİ
09:04
Ruken Tuncel/JINHA
ADANA - Savaş sürecinin kadına yansımasına ilişkin konuşan Feminist yazar Ayşe Düzkan, savaşın en çok yakıcılığını kadın ve çocukların hissettiğini belirterek, savaşa karşı tabandan bir barış hareketinin örgütlenmesi gerektiğini söyledi.
Çözüm sürecinin sona ermesinin ardından çatışma ortamının yeniden cereyan etmesinin kuşkusuz en ağır bedelini kadınlar ve çocuklar ödüyor. An olup çıplak bedenin teşhir edilmesiyle, an olup sokak ortasında günlerce cesedinin kalmasıyla, an olup bodrumda yakılan çocuklarının ardından peşin sıra bakarak… Peki, bugün farklı boyuta ulaşan bu savaşın yansımaları sadece süre geldiği alan içinde mi yansımalarını gösteriyor? İktidarın kadın politikaları savaştan bağımsız ele alınabilir mi? Savaşa karşı güçlü bir kadın örgütlenmesi nasıl gerçekleşir? Sorularımızı Feminist yazar Ayşe Düzkan’a yönelttik.
*Türkiye kadın hareketi ve feminist hareket Kürdistan’da boyut değiştirerek arşa çıkan savaşın yansımalarının ne denli farkında?
Esasında Türkiye Kadın Hareketi de Feministler de muhalifler de yaşanan durumun çok farkında. Fakat savaşa karşı etkin şekilde ‘bir şey yapılıyor mu?/yapılabiliyor mu?’ noktasında önemli bir sıkıntı var. Kürt illerinde de geçmişe oranla tepki gösterme boyutunda bir sıkıntı yaşanıyor. Bu tam olarak farkında olup olmamakla değil, daha çok baskıyla ilgi bir mesele olduğunu düşünüyorum.
*Peki, baskıyla gelen ve toplumun geneline nüfuz eden bu halet-i ruhiyeden ne şekilde çıkılacak, ne yapmalı? Kadın örgütleri bu anlamda nasıl bir yol haritası çizmeli?
Mesele sadece kadın meselesi değil, muhalif olan, iktidardaki partinin konseptinin dışında olan her kesime karşı yönelik bir baskı var. Burada önemli olan baskıyla karşı karşıya olan tüm kesimlerin farklılıklarını bir kenara bırakarak ortak bir hareket zeminin yaratmasıdır. Ayrıca savaşı esasa koyan bir taban örgütlenmesine gidilmelidir. Bugün savaşta kadınların ne kadar mağdur olduğunu görüyoruz. Sadece taciz ve tecavüzden kaynaklı da değil. İkinci dünya savaşından sonraki tüm savaşlar askeri güçler ve sivil halk arasında yaşanmaya başlandı. Bu da askeri güçlerin sivil halka saldırması demektir. Bunun da önemli bir kısmını kadınlar ve bakmakla yükümlü oldukları çocuklar oluşturuyor. Dünyada kadın barış hareketinin temel düsturu da bunun üzerine oluşur. Bir yandan da bu ülkede yoksul çocuklarının canı pahasına bölgede bir takım emperyal hedefler planlanıyor. Buna karşı tabandan bir barış hareketinin örgütlenmesi gerekiyor.
*Dünya üzerinde özellikle savaş dönemlerinde oluşan kadın örgütlenmeleri var. Mesela İrlanda’da da Belfastlı işçi kadınlar savaşta taraf olan kadınların bir araya gelmesini sağlayarak Kadın Destek Ağı’nı oluşturdular ve diyalog zeminin oluşmasının önünü açtılar. Böyle bir örgütlenme bu coğrafyada nasıl gerçekleşir, gerçekleşir mi?
İrlanda çok önemli bir süreç çok fazla benzetmede yapılan bir süreç. Şunu da hatırlayalım; İrlanda Kurtuluş Ordusu çok fazla sivili hedef almıştır. Buna rağmen yine de masaya oturulabilmiştir. Bir ufak fark var. İngiltere’nin kendisi emperyalist bir güç ve kendi kararlarını kendisi verebiliyor. Türkiye böyle bir güç değil, kendi kararlarını kendisi veremiyor. Farklı emperyalist güçlerin politikalarının uygulayıcısı ve denetleyicisi olduğu bir ilke konumunda. Dolayısıyla bu sürece dâhil olmak, müzakere süreçlerinde masaya oturmak İrlanda’da da olduğundan farklı olacaktır. Kürt ve Türk kadınlarının ilk bir araya gelişi 90’lı yıllarda gerçekleştirdi. İlk barış girimi feministlerden, kadınlardan geldi. Bu tarihi unutmamak gerekir. Bugün de soyut fikirler üzerinden gitmekten ziyade bölgede somut tahliller yapmak gerekiyor. Taban örgütlenmesinden de kastım bu. Ev ev ne olup ne bittiğini anlamak ve anlatmak gerekiyor.
*Dünyada savaş dönemlerinde kadına yönelik politikaların arşa çıktığını biliyoruz. Musolini’nin 1. Dünya Savaşı döneminde “Kadınlar, erkeklerin ekmeğine el uzatan hırsızlardır” ya da “Modern toplumda kadının gerçek yeri, geçmişte olduğu gibi aile ocağıdır” şeklinde sarf ettiği sözler var. Biz bunların farklı ifade ediliş biçimlerini mevcut iktidardan da duyuyoruz. Tüm bunların bir taraftan da savaşın yansıması olduğunu söylenemez mi?
Elbette bunlar bir taraftan da savaşın yansıması. Geniş bir ideolojik saldırı var ve biz bunun tarihsel boyutunu göz ardı ediyoruz. Kadın örgütlerinin ve feministlerin bir yandan da iktidardan da doğru olan bu söylemleri tarihi boyutlarıyla ve nedensellikleriyle de teşhir etmesi gerekiyor. Aksi halde verilen anlık refleksler çok bir yere taşımayacak. Tek başına basın açıklamaları yeterli gelmeyecek. Güçlü politik araçlar yaratmak ve savaşa karşı durmak gerekiyor. Benim/bizim kimseyle derdimiz yok. Ne Suriyelilerle ne Kürtlerle ne de Araplarla benim tek derdim emperyalist güçlerle. Biz savaş istemiyoruz, her zamankinden daha yüksek bir sesle “barış” diyoruz…
Son olarak, savaş dönemlerinde kadınların taciz, tecavüz ve şiddetle daha fazla yüz yüz kaldığı gerçeğinin yanında bir de kadının yükselen mücadelesine bir saldırı var. Kadın kurumlarının kapatılması gibi… Buna ilişkin yorumunuz ne olacak?
Şu an kayyım atanan birçok belediye aynı zamanda kayyım atanma ihtimalinin olduğu birçok belediye kadına yönelik şiddetin önlenmesi açısından çalışma yürüten belediyelerdi. Bunların yansıması da çok açık görülüyordu. Bugün saldırıyla karşı karşıya kalmalarının önemli bir nedeni de; kadın politikaları, kadının nasıl yaşayacağına dair politikalar bugüne kadar var olan tüm iktidarlardan çok daha fazla ve farklı olarak bu iktidarın temel meselelerinden biri oldu. Bu iktidarın ideolojisi; kadınların hayatını erkeklerin denetlemesi gerektiği yönünde. İktidara göre; kadın evde oturmalı, şiddet görüp sesini çıkarmamalı. Ayrıca bu politikalar da yoksul olan ve giderek yoksullaşan büyük bir tabana yönelik. İnsanlar hayatlarından memnun değiller, giderek yoksullaşıyorlar ve mutsuzlar. Fakat topluma empoze edilen “erkeklik” “Türklük” ve “reislik” mitleriyle toplum kontrol edilmeye çalışılıyor ve bunun üzerinden savaşın dili yükseltiliyor. Bu aynı zamanda bir oy alma stratejisi, poh pohlayarak insanların kendi yaşamlarını sorgulamalarının önünü kesiyorlar.
(fk)