Deniz Uslu: Feminizm teoride kalmamalı, hayatta bir karşılığı olmalı

13:53

JINHA

ANKARA - ‘Türkiye’de Feminizm’ sempozyumunda toplumsal cinsiyet rolleri üzerine sunum yapan Kampüs Cadıları’ndan Deniz Uslu, kadınlar olarak tüm alanlara girilmesi gerektiğini belirterek, “Feminizm sadece teoride değil hayatta da bir karşılığı olmalıdır” diyerek, “Gücümüzün farkına varmalıyız” ifadesinde bulundu.

Ankara’da Feminizm Derneği tarafından Raymar Otel’de düzenlenen “Türkiye’de Feminizm” sempozyumunun ikinci oturumu avukat Nehir Gök moderatörlüğünde Yar. Doç. Dr. Esra Gedik’in “Ölmeye Yatmak: Türkiye’de boşanan kadınların deneyimleri”, Kampüs Cadıları’ndan Deniz Uslu’nun “Toplumsal Cinsiyet Yansımaları” ve Kadının İnsan Hakları – Yeni Çözümler Derneği’nden Şehnaz Kıymaz Bahçeci’nin “SKH örneği üzerinden uluslararası işbirlikçilerinin kadın hareketini güçlendirici etkileri” konulu sunumlarıyla devam etti.

‘Boşanan kadınlar başka bir erkeğe muhtaç bırakılıyor’

İlk olarak Yar. Doç. Dr. Esra Gedik’in “Ölmeye Yatmak: Türkiye’de boşanan kadınların deneyimleri” sunumunu yaptı. Boşanmış kadınların sorunlarını aktaran Gedik, “30 boşanmış kadın ve 30 eşi vefat etmiş kadınla görüştük. Alt ve orta sınıf kadınlar özellikle seçildi. Boşanmak isteyen kadınlar, ‘kadınlar kocalarının ölmesi için dua etsinler’ diye bir yorum yapmışlardı. Kendilerini vefat etmiş kadınlarla karşılaştırdıklarında daha zor bir durumda kendilerini görüyorlar. Türkiye’de boşanan kadınlar ya ailesine yada başka bir erkeğe muhtaç bırakılıyor. Bunun nedeni de ekonomik zorluklar ve toplumsal ön yargılar” şeklinde anlattı.

‘Boşanmak için en az 5 yıl bekleyen kadınlar var’

Kadınlara “Peki boşanmaya nasıl karar verdiniz” şeklinde sorular yönelttiklerini kaydeden Esra, “Birçok kadın boşanmaya karar vermiş olsalar da bu süreç baya uzun sürüyor. Dava açma süreci olarak en az 5 yıl bekleyen kadınlar var. Boşanma kararı almalarına rağmen ailelerine bildirmek zorunda kalıyorlar. Toplumda boşanmış bir kadın algısı var ‘namus’ algısı nedeniyle. Boşanmaya karar veren kadınlar ya çocuklarının büyümesini bekliyorlar yada ekonomik olarak kendilerini bir şekilde güçlendirmeye çalışıyorlar” diye belirtti.

‘Arabulucularla kadınlar boşanmaktan vazgeçiliyor’

Boşanma Komisyonu’na değinen Esra, “Arabulucular getiriliyor. Benim görüştüğüm kadınlar arabuluculuk mevzunun işlemediğini söylüyorlar. Ailenin en yaşlı fertleri getirilip barıştırılıyorlar yada ailenin tanıdığı bir imam çağrılıyor ve bu imam dini yönden anneliğin, evliliğin kutsallığını anlatıyor. Boşanma Komisyonu’nda yine önümüze nafaka ve çocuk velayeti çıkıyor. Bu kadınları nasıl etkiliyor? Bu kez de koca tehdit ediyor. Erkek kadına, ‘boşanıyorum ama sende nafaka istemeyeceksin yoksa çocukların yüzünü göremezsin’ gibi tehditler savuruyor. Benim görüştüğüm kadınlar arasında en yüksek nafaka alan 500 TL. Paralarını alamayan kadınlar icra için başvuru yapmaları gerekiyor ancak bunun içinde ek paraya ihtiyaç var ve bunu karşılayamadığı için hakkını arayamıyor” diyerek, boşanmaya karar veren kadınların yaşadıkları sorunları sıraladı.

‘Ayrımcılık doğdunuz andan itibaren başlıyor’

Esra’nın ardından Kampüs Cadıları’ndan Deniz Uslu, “Toplumsal Cinsiyet Yansımaları” konulu sunumu yaptı. Toplumsal cinsiyet rolleri için insan-aile, insan-devlet ve insan-toplum ilişkilerine bakılması gerektiğini dile getiren Deniz, “Bir cinsiyet kavramı var bir de toplumsal cinsiyet kavramı var. Toplumsal cinsiyet kavramı birey doğduğu andan itibaren başlıyor. Nasıl başlıyor? Kız çocuğu ilk doğduğu andan itibaren pembe elbiseler giydirilir, erkek çocuklara ise mavi giydirilir. Biraz büyüdüğünde kız çocuklarına bebek alınır erkek çocuklarına ise silah alınır. Kadınlarla erkekler arasındaki ilk ayrım burada başlıyor” şeklinde anlattı.

‘Kalıplar her gün yeniden üretiliyor’

Kadınların biyolojik cinsiyetinden zayıf olarak görüldüğünü dile getiren Deniz, sözlerine şöyle devam etti: “Kadınlar ‘şefkatlidir’, ‘annedir’, ‘ağlar’ gibi sözlerle zayıf kimlik olarak görülür. Erkekler ise, ‘cesurdur’, ‘serttir’, ‘güçlüdür’ algılarıyla pekiştiriliyor. Her gün aile ve devlet gibi kurumlar bu kalıpları yeniden üretiyor. Toplumsal cinsiyet hayatımızın her tarafına işlemiş durumda. İlk doğduğumuz ve topluma hazırlandığımız bir yer olarak gelişiyor aile. Sorgulama şansımız yok. Aile kurumu devletin küçük bir minyatör hali gibi. İlk olarak babanın egemenliği altında yaşarsın evlendiğinde ise kocanın egemenliği altına girersin. Egemen düşünce biçiminin fiziksel ve düşünce biçiminin yeniden üretildiği yerdir aile.”

‘Kadınlar siyasal alandan dışlanıyor’

Kadınların ataerkil sistemin sonucu cinsel saldırıya uğradığını, şiddete maruz bırakıldığını kaydeden Deniz, “Erkek iktidarını kaybetmek istemez. Yolda yürürken bile bu bakışı görebilirsiniz, yıllardan gelen bir üstünlük var. Mücadele devam ettiği sürece bu dengeler sarsılacak. Siyaset alanı ise erkek alanı olarak görülür. Siyaset alanı kadın bedenine ve emeğine dönük kararların alındığı yerler ve erkekler tarafından kararların alındığı yerlerdir. Kadınlar siyasal alandan dışlanıyor. Erkek kadına, ‘sen siyasete giremezsin, sen kadınsın, duygusalsın, otoriter değilsin ve sen bu halinle siyasette var olamazsın’ deniliyor. Bu nedenle ‘kadının evi yeridir’ deniyor. Ekonomi ve medyada ise kadınların hem bedeni hem de emeği üzerinde bir tahakküm söz konusu. Medyada dizilerle, programlarla, reklamlarla ideal kadın algısı oluşturulmaya çalışılıyor. İnternet gibi medyatik mecralar kadını bir cinsel obje olarak gösteriyor. Tacizi ve tecavüzü meşrulaştırıyorlar” diye konuştu.

‘Gücümüzün farkında olmalıyız’

Olması gerekenleri sıralayan Deniz, toplumsal cinsiyet derslerinin olmasını, taciz komisyonlarının kurulmasını, tüm alanlara girilmesi gerektiğini, feminizmin sadece teoride değil hayatta bir karşılığı olması gerektiğini söyledi ve “Gücümüzün farkında olmalıyız” diyerek, sözlerini sonlandırdı.

Son olarak ise Kadının İnsan Hakları - Yeni Çözümler Derneği’nden Şehnaz Kıymaz Bahçeci “SKH örneği üzerinden uluslararası işbirlikçilerinin kadın hareketini güçlendirici etkileri” üzerine sunum yaptı. İkinci oturumun sonunda sempozyum soru-cevaplarla devam etti.

Sempozyum verilen öğle arası ardından üçüncü oturum ile devam edecek.

(ekip/fk)