Aslı Erdoğan: Tek kitabımı okumamış hakim ve savcılarca tutuklandım

11:06

JINHA

İSTANBUL - Aslı Erdoğan tutuklu bulunduğu cezaevinden, "Benim uluslararası üne sahip bir yazar olduğumdan bütünüyle habersiz, tek bir kitabımı, hatta tek bir yazımı okumamış savcı ve hâkimlerce tutuklandım. Bu da ancak ülkemizin trajikomik kültürel düzeyiyle açıklanabilir!" mesajı gönderdi.

Kapatılan Özgür Gündem Yayın Danışma Kurulu Üyesi Yazar Aslı Erdoğan, 19 Ağustos'tan bu yana Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi'nde tutuklu. Avukatı aracılığıyla Evrensel'in sorularını yanıtlayan Aslı, "Susturulan her gazete ve gazeteciyle halkın haber alma hakkı da çiğneniyor, gözdağı verilen her akademisyenle fikir üretiminin, bilimsel düşüncenin, eleştirel yaklaşımın yolu kesiliyor, tutuklanan avukatlarla toplumun savunma hakkı tehdit ediliyor" ifadelerinde bulundu.

Aslı'nın cezaevinde yaptığı röportajda dile getirdikleri şöyle:

"'Yazar, gazeteci, akademisyen, avukat! Titrinizin ne olduğu önemli değil, bedel ödeyeceksiniz!' demişti siyasi iktidar birkaç ay önce… İktidarın bakış açısıyla hepimiz aynı torbadayız, devletin resmi görüşüne katılmadığı için ilk fırsatta yakılacaklar torbası! Aslında her birimiz biricik, tekil kişileriz, her birimiz kendi hayatımızdan vahşice kopartıldık. Her birimizde öncelikle adil yargılanma hakkı çiğnendi. Ama susturulan her gazete ve gazeteciyle halkın haber alma hakkı da çiğneniyor, gözdağı verilen her akademisyenle fikir üretiminin, bilimsel düşüncenin, eleştirel yaklaşımın yolu kesiliyor, tutuklanan avukatlarla toplumun savunma hakkı tehdit ediliyor.

Bütün bu bireyler, her insanın en doğal isteği olan barış talebini dillendirdikleri için, devletin resmi tarihini sorguladıkları ve devletin evrensel insan haklarına, hatta bizzat kendi yasalarına uymaya çağırdıkları için cezaevine tıkıyorlar. Kısacası, bizle birlikte yargısız infaza uğrayan düşünce ve tarihsel Vicdandır. Bense yalnızca bir yazarım. Yazarlık bir titr değildir, 'insanlık durumunun' sözcülüğünü üstlenmektedir. Susturulan her edebiyatçı da aslında işitilmez kılmaya çalışılan bizzat insan sesidir.
Nazilerden bu yana, Fransa dönemi hariç, Batı Avrupa'da hiçbir edebiyatçı siyasi nedenlerden tutuklanmadı bildiğim kadarıyla… Bir edebiyatçıyı tutuklamanın kendi dilini kesmek olduğunu bilecek kadar izan sahibiydiler! Avrupa yüzyılların kanıyla biçimlenmiş kavramlardan, düşünce ve ifade özgürlüğünden kolayca taviz vermez. Ama bu kavramları kendi toplumumuza ne denli anlatabildik, burada biz 'aydınların' da ciddi bir sorumluluğu var. Benim uluslararası üne sahip bir yazar olduğumdan bütünüyle habersiz, tek bir kitabımı, hatta tek bir yazımı okumamış savcı ve hâkimlerce tutuklandım. Bu da ancak ülkemizin trajikomik kültürel düzeyiyle açıklanabilir!

'Kaosun formülü basit aslında. Ölüm = Ölüm. Yaşam = Yaşam.' ('Kırmızı Pelerinli Kent'ten bir cümle)
Günümüz Türkiyesi'ne uyarlarsam: Barış = Barış. Savaş = Savaş. Türkiye, içine battığı savaş psikozundan, bakışını çevirdiği her yerde düşman görme/yaratma takıntısından, imparatorluk hezeyanlarıyla iç içe geçen şoven milliyetçilikten, ölme ve öldürme tutkusundan sıyrılmayı başaramazsa, korkarım ki kaostan uzun süre çıkamayacağız. Ne yazık ki, 'barış' sözcüğünün içini doldurmaya çalışanlar akla gelebilecek en zalimce biçimlerde susturuluyor (Benim gibi, Necmiye Alpay gibi barışa yıllarını adamış olanlar hapse atılıyor!).

'Kırmızı Pelerinli Kent'in hem kahramanı, hem de 'yazarı' olan Özgür'ün bildiği tek bir varoluşu vardır: Yazmak… Bir direniş, bir tanıklık, dış dünyanın şiddetine karşı bir siper olarak yazmak. Aynı zamanda bir arınma (katharsis), özgürleşme, kendi kaderine hâkim olma arayışı olarak yazmak… Kendi hikâyesine son noktayı kendisi koymak isteyen Özgür'ün bunu ne denli başardığı sorusu okura bırakılıyor. Yazmak benim için de tek varoluş biçimi, bu da başlı başına bir direniş. Ama en baştan yazının yenilgilerini kabullendiğim bir direniş. Ben gücümü gerçeği söylediğimi bilmekten alıyorum, bunun için de hiçbir seyirciye, hakeme ihtiyacım yok. 'Yüreğim, aleyhime tanıklık etme!' der çok eski bir Mısır şiiri. Yüreğimin tanıklığı şu an ciddiye aldığım tek tanıklık.

'Artık sessizlik bile sana ait değil' diye başlamıştım bir yazıma. Artık kendi sesimizi de işitemez, tanıyamaz hale geldik. Sanırım bizleri, ellerinin altındaki 'sürek hayvanları' gibi görüyorlar, 'Bu ay bir iki akademisyen atalım içeri, on kadar gazeteci, bir de edebiyatçı olan aralarında... şimdi 'Kürt dostlarından', özellikle kadınlardan seçelim ki, iyice gözleri korksun!' Toplama kamplarındaki rastgele cezalandırma yöntemleri gibi. İçeride ve dışarıda topluca ses çıkaramazsak, yakında bu toplumun bütün ses tellerini kesip atacaklar.

Cezaevindeki günler, hep aynı günün tekrarı. Sayım, kahvaltı, sessizlik saati, avukat, volta, akşam yemeği döngüsü. Okumaya, hatta yazmaya başladım ama sürekli zihnim bana yapılan haksızlıkla boğuşuyor, sürekli bir suçlama-savunma halindeyim. Cezaevinde olmak derin bir kuyunun dibinden bakmak dünyaya, dışarıdaki sesleri duyuyorsun ama senin sesin dışarıya ulaşamıyor! Elbette, ellisine merdiven dayamış, dört ameliyat geçirmiş, deyim yerindeyse, dikişleri oradan buradan 'atan' bir kadın için cezaevi ideal yer değil ama nezarette geçirdiğim ilk geceden beri sanki bana ait olmayan bir güç geldi bedenime. Hastalanma lüksüm yok burada! (Sağlık sorunlarınızdan söz etmeniz bile, hemen yaptırımlarla karşılaşıyor, öylesine insanlık dışı bir bakış açısı)

Ben de, Necmiye Alpay da açıkça hukuk dışı biçimde, siyasi tekrarlarla tutuklandık. 'Hata yaptık, özür dileriz' diyecek olgunlukta olmadıkları aşikâr! Dışarıdaki dayanışma ve tepkiler olmasa, bizleri kâğıt mendil gibi buruşturup çöpe atmaktan imtina edeceklerini sanmıyorum. İlk sekiz gün gazete geçmedi elime, pek çok gelişmeyi sonradan öğrendim. Dışarıdaki tepkinin, sevginin ve dayanışmanın boyutuyla içeride yaşadığım 'aşağılanma' her mahpus aşağılanır, sistemin temelidir bu arasındaki çelişki bazen canımı yakıyor, bazen mutluluk veriyor. Kitaplarım, yazılarım, daha insanca bir dünya için çabalarım bunca kişi tarafından anlaşılmış! Onur duydum. Tuhaftır ki, kendimi ilk kez yalnız hissetmiyorum."

(mg/fk)