Zindanları kalemim ve fırçamla yıkacağımı biliyorum...

09:08

JINHA

İSTANBUL – Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu editörümüz Zehra Doğan, JINHA için kaleme aldığı mektubunda, cezaevinin bir direniş alanı olduğuna dikkat çekerek, “JINHA’nın bana öğrettiği kadın direnişi öğretisiyle zindanları kalemim ve fırçamla yıkacağımı biliyorum” diyor.

3 Mart'ta "sokağa çıkma yasağı" ilan edilen Mardin'in Nusaybin ilçesinde aylarca haber takibi yapan editörümüz Zehra Doğan, 21 Temmuz akşamı bir kafede meslektaşlarıyla birlikteyken, "Hakkınızda ifade var" gerekçesiyle gözaltına alınmıştı. Nusaybin emniyetine götürülen Zehra, daha sonra savcılık sorgusunun ardından, nöbetçi mahkeme tarafından "örgüt üyeliği" iddiasıyla tutuklanmıştı. Devlet saldırılarının aylarca sürdüğü Nusaybin’de gerek çizdiği resimleriyle ve gerekse de haberleriyle gerçekleri dünya kamuoyuna duyuran Zehra, Özgür Gündem gazetesinin kapatılmasına karşı da kadın tutsaklarla birlikte Özgür Gündem Zindan gazetesini çıkardı. Zehra, cezaevine ilk girişini, kendisinde yarattığı değişimleri, Özgür Gündem Zindan gazetesi fikrinin nasıl ortaya çıktığını JINHA’ya gönderdiği mektup ile yazdı.

Zehra’nın mektubu şöyle:

“Merhaba sevgili JINHA

Yoldaşlık ilişkisinin en sağlam zemine oturtulduğu alanlardan biri olan zindanda, sizden uzakta yine yeni bir güne kalktım bugün. Mardin’in kurak topraklarına, sonbahar esintisinin yayıldığı bu tarihi kentte, bu tarihi kentin geçmişiyle dalıyor sürekli insan. Yaptığı resimlerle son sözün sadece resimlerde olduğu manifestosuyla hakikatin haberini diyar diyar dolaşarak halka duyuran Mani’nin doğduğu topraklarda olmak, aynı zamanda efsaneye göre bilgeliği içinde barındıran Şahmeran’ın kentinde tutsak dahi olsa burada kalmak bana güç veriyor.

Kendi topraklarında tutsak olmak evet çok zor geliyor bana ama içeri girer girmez etrafıma toplanan 45 tanrıçalaşmış bilge kadının gözlerindeki parıltıyı gördükten sonra en büyük mücadele alanının bu küçük ve daracık dört duvar arasının olduğunu anladım. Konuştuğum her bir kadının yüreğinde büyük bir direniş öyküsü barındırdığını gördükçe onlardan güç aldım. Tutuklandığımın ilk günü mesleğimden, JINHA’dan uzak kalacağım için çok üzgündüm ancak en önemli haberlerin asıl burada olduğunu gördüm. Bir gazetecinin olması gerektiği, her haksızlığa karşı verilen direnişi kamuoyuna duyurulması gerektiği bir alan burası. Kim bilir belki de bu yüzden buradayımdır. Gözaltında sorgu sürecinde sürekli ‘neden bu mesleği yapıyorsun, neden haber yapıyorsun, neden resim yapıyorsun’ sordu erkek zihniyetler. Oysa biz kadın direnişinin mirası olan JINHA’da ilk işe başlarken, ‘Erkekler ne der diye düşünmeden yazıyoruz’ şiarıyla kalemimizi elimize almıştık. Ve yine yazarken öğrenmiştik ki ‘kadınlar yazmaya başlarsa, erkeğin aynadaki görüntüsü küçülmeye başlar.’ Bu yüzden onlara vermek zorunda olduğum bir cevabım yoktu.

Tutuklandığımda demir parmaklıkların ardına beni koyarken zalimlere karşı en büyük silahım olan kalemimi ve fırçamı elimden alamadılar. Ben bu hakkımı, bu uğurda can veren sayısız bilge sayesinde zaten elde etmiştim ve bunu kolay kolay elimden alamayacaklarını çok iyi biliyorum. Burada toplumdan izole olduğumu hiç düşünmüyorum. Ayrıca JINHA’dan da uzak değilim. Aksine şuan kendimi JINHA’nın zindan muhabiri olarak görüyor ve bunun büyük onurunu yaşıyorum. Özgürlüğümüz için kadın mücadelesinin basın ayağını yürütüyoruz ve bu yüzden bu ayağın en büyük alanlarından biri de zindanlar. ‘Özgür yaşam ebedi gerçeklik olmalı.’ İşte bu ebedi gerçekliği en iyi şekilde burada görebileceğimi düşünüyorum.

Bunca bilge insanın bulunduğu zindan alanını büyük bir zihinsel akademi olarak görüyorum. Özellikle tutsaklığımda mesleğimin ne kadar onurlu olduğunun farkına vardım. Özgür Gündem gazetesinin ilk kapatıldığı gün zindandaki birçok insan için en kötü gün oldu o gün. Aynı odada kaldığım tutsak arkadaşım üzüntüsünden gözyaşlarını tutamadı. İşte bu gerçeklik yüzüme bir tokat gibi indi. Hakikati yazan, onun acılarını, direnişini yazan gazetemiz kapatılmış, bizler ise tutuklanmıştık. Bunun halktaki etkisi en derin şekilde yansımıştı. Bunun bir örneğini de tutsak arkadaşımın şahsında gördüm. O zaman birden ‘madem gazete kapatıldı ve birçoğumuz tutsak edildik, o halde gazeteyi burada çıkarma zamanı çoktan geldi’ diye düşündük.

Bu fikir tüm arkadaşlar tarafından büyük bir sevinçle karşılandı ve biran önce işe koyulduk. Burada haberi yapılması gereken, çeşitli işkenceden geçen, hak ihlaline uğrayan sayısız tutsak bulunuyor. Buradaki gerçekliği duyurmak için bir gazete çıkarmaktan daha iyi bir fikir olamazdı. Günlerce uykusuz kalıp Özgür Gündem Zindan gazetemizi çıkarıp, gazetemizi sahiplendik. Bunu belli aralıklarla devam ettireceğiz. Bilgisayarımız, matbaamız olmayabilir ama kalem ve kağıtlarımız var. Haberini yaptığımız kişilerin fotoğrafını çekecek makinamız yoktu ama işte o zaman ressam kişiliğimiz devreye girer. Çekemezsek biz de çizeriz. Ben yazdıkça, resmettikçe onlar da anlattı. İlk başta yalnızdım gazetemizde. Kağıda geçirdiğimiz gün demir kapı açıldı ve bir gazeteci arkadaşım daha Şerife Oruç içeri girdi. Tam da en çok ihtiyacımız olduğu anda karşımızda belirdi. Belki birçok kişi okumuştur, artık gazetemiz var.

Şimdi koğuşumuzda birçok gazeteci var. Özgür Gündem Zindan gazetesinin muhabiri, yazarı olmak üzere birçok arkadaşımız kendini yetiştirdi. Üstelik haftanın iki günü onlara resim dersi de veriyorum, haberlerin resmini çizmek için. Yakında da gelirini özyönetim alanlarıyla dayanışmaya göndereceğimiz bir resim sergisi hazırlığına dahi girdik. Burada tutsaklıktan çok zamanı kovalamakla meşgulüz. Apê Musa’nın küçük generalleri de böyle olmalı ve her arkadaşta bu ruh mevcut. ‘İnsanların kurtuluşu tanrıda olmadığına göre yeryüzünde olmalı’ der yazar. Bu yüzden bizde zindan alanını direniş alanına çevirmeye çabalıyoruz. Belki serbest bırakılmam, ne de olsa Türkiye burası. Zaten olumlu bir sonuçta pek bekliyor değilim.

JINHA’nın bana öğrettiği kadın direnişi öğretisiyle zindanları kalemim ve fırçamla yıkacağımı biliyorum. Unutmayın kalem ve fırçam hala benim elimde. Her birinizi özlemle kucaklıyorum.”

(mg)