Ayşe Düzkan: Kürtlerin ve kadınların bağımsızlığı paralel

09:14

Öykü Dilara Keskin/JINHA

İSTANBUL - Kadınların yıllardır erk zihniyete, savaşa ve devlete karşı barış mücadelesinin öncüsü olduğunun altını çizen feminist, çevirmen Ayşe Düzkan, buna örnek olarak da Kürt kadın hareketi ile diğer kadın hareketlerinin yaklaşımını gösteriyor. Kürtlerin ve kadınların bağımsızlığı arasında bir paralellik olduğuna dikkat çeken Ayşe, "Kürt hareketinin barış talebine karşılık veren ilk kadın hareketleri oldu" diyor.

Savaşların ilk olarak hedef aldığı kadınlar, erk’lerin savaşında dünyanın her yerinde aynı mücadeleyi veriyor: Barış. Her savaşta ‘barış’ diyen kadınlar, eril zihniyete karşı da ortak mücadele zemini oluşturuyor. Türkiye’nin faşizmi ve dikta rejimini en çok hissettiği 12 Eylül darbesinden bugüne, baskıları ve yasakları kıran kadınların mücadelesi oldu. 1980’den sonraki ilk kitlesel yürüyüşü yapanlar da, 2000’lerde barış süreçlerine katılanlar da hep kadınlar oldu.

Özellikle 80'li yıllardan beri kazandığı deneyimlerle büyüyerek günümüze gelen kadın hareketinin her daim içinde olan feminist, çevirmen Ayşe Düzkan’la da feminizmi, kadın hareketlerini; kadınların yıllardır erk zihniyete, savaşa ve devlete karşı mücadelesi ile barış mücadelesini ve son süreçle birlikte özgür basını konuştuk.

'Feminizmle özgürleşme başlar'

Hepsinden önce “Feminizm nedir?” sorusuna değinen Ayşe, feminizmi üç ayrı alan olarak ele aldığını belirtiyor: “Toplumsal eleştirel ve ideoloji; toplumu dönüştürücü ve mücadele biçimi; ayakta ve hayatta kalma stratejisi.”

Kadınların feminizme yaklaştığında özgürleşmeye de başlayabileceğini ifade eden Ayşe, "Feminizm ahlakî bir pozisyon değildir" diye vurguluyor. Türkiye’deki feminist hareketin gelişim sürecine değişen Ayşe, 1980 yılının ardından küçük kadın gruplarının kurulmaya başladığını hatırlatarak, "1987 yılında ‘Dayağa karşı’ şiarıyla kadınlar eylem düzenliyor. Aynı yıl ilk feminist dergi ‘Feminist Dergi’ çıktı. 80'lerde ‘Kadınca’ çıktı. Osmanlı'nın son yıllarında da feminist olarak görülecek hareketler vardı” bilgisini veriyor.

'Erkekler hem fail, hem taşıyıcı'

Bir diğer sorun ise erk zihniyet. Bu sorun için “Başımıza dert olanın erkekler olduğunu görmeliyiz” diyen Ayşe, tüm kadınların farklı devrim alanları olduğunun altını çizerken, mücadele edilmesi gerekene ise şöyle işaret ediyor: "Erkekler bugün kadınlara şiddet uyguluyor, öldürüyor. Tekil erkek bunları yaparken de bir sistemden yararlanıyor. Bütün kadınların ‘güzel olma’ mecburiyeti varken erkekler de bu yok. Hem fail, hem taşıyıcı erkeklerdir. Bunları görmen de mücadele edilemez. Ama bu sorun sistem sorunudur."

Savaşın mağduru, barışı öncüsü kadınlar

Kadınların bir diğer mücadelesi ise erkeklerin başlattığı savaşlarda doğrudan bir özne olarak verdikleri barış mücadelesi. Savaş mantığında erillik olduğunun altını çizen Ayşe, her savaşta da ilk mağdur olanın kadınlar ve çocuklar olduğunu hatırlatıyor. Bu nedenle dünyanın her yerindeki kadın örgütlerinin barışı esas aldığına dikkat çeken Ayşe, "Kadınların barış ihtiyacı savaşın en büyük mağduru olmalarından kaynaklıdır. Dünyanın birçok yerinde barış öncüsü kadınlar oluyor. Var olan erkek ideoloji erkekleri de mağdur ediyor, savaşa gidip ölüyorlar" diye belirtiyor.

'Barış talebine ilk cevap kadın hareketlerinden'

Ayşe, kadınların barış sürecine örnek olarak ise Kürt kadın hareketi ile diğer kadın hareketlerinin yaklaşımını gösteriyor. "Kürt hareketinin barış talebine karşılık veren ilk kadın hareketleri oldu. Kürtlerin ve kadınların bağımsızlığı arasında bir paralellik var" diyen Ayşe, bir yandan da şu noktalara dikkat çekiyor: Barış süreçlerinde uluslararası ilişkilerin ilk başta yarattığı ‘neden’ ve ‘nasıl’ yürüdüğü üzerine yanılgılar ve dünyadaki dengeler.

‘Ulus-devletin yasalarıyla yönetiliyoruz’

Kadınların bu dengelerin değişmesi için halkta basınç yaratabileceğini söyleyen Ayşe, şöyle devam ediyor: "Türkiye'de kadın hareketleri savaşın karşısında duruyor. Ama kadın özgürlüğü noktasında aynı temalar da olmuyoruz. Hepimiz aynı ulus-devletin yasalarıyla yönetiliyoruz. Kadınlar açısından alınan kararlar hepimizi etkiliyor. En azından bunlarda ortaklaşabiliriz."

90'lı yıllarla kıyaslama yapıldığında bazı konularda daha ileri olunduğunu belirten Ayşe, "Kadınların talebi daha fazla, deneyimler daha fazla. Kadınlarla ilgili getirilmek istenen yasalarla sıkıntı var" diyor. Ancak kadınların hakları için her şeyi göze aldığını dile getiren Ayşe, "Yaşanan gerilimler 90'ların eseri oldu" diye belirtiyor.

'Hukuk dışı mücadele alanındayız'

Son olarak basın üzerindeki baskılara dikkat çeken Ayşe, devletin baskı aracı olmakla birlikte, sistemin de bir aracı olduğunu belirterek, demokrasinin halkın neler olduğunu öğrendikten sonra verdiği kararlarla ilgili olduğunu dile getiriyor. Bu nedenle basın özgürlüğü çok ayrı bir noktada olduğunu söyleyen Ayşe, Özgür Gündem gazetesinin ardından gerçekleşen baskı ve tutuklamalara da değinerek, şunları ifade ediyor:

"90'lardan biraz daha farklı bir süreç. Destek olanlar var. Artık hukuk dışı mücadele alanındayız. Basın alanı politik bir alan. Arkadaşlarımızla dayanışmak çok önemlidir.”

(dyc/sy)