Kızkardeşlik köprüsü gönüllüsü: Rahat uyumamalıyız - SÖYLEŞİ

09:05
SÖYLEŞİ" class="social-twitter">

Habibe Eren/JINHA

ANKARA - "Savaşa ve Şiddete Karşı Kadınlar Birarada" kampanyası ile Nusaybin'e kızkardeşlik köprüsüne katılanlardan Halkevi üyesi Derman Gülmez, savaşın ve şiddetin tüm yıkıcılığıyla hissedildiğini belirterek, "İnsanlar 'Biz bu topraklarda yaşamak için ölüyoruz' diyor. Bu bizim adımıza utandırıcı bir şey. İnsanlar ölürken biz rahat uyumamalıyız" dedi.

"Savaşa ve Şiddete Karşı Kadınlar bir arada" kampanyası batıdaki kadınlar ile Kürdistan'daki kadınlara bir araya getirdi. Mayıs'ta başlayan kampanya kapsamında bir dizi etkinlik oluşturan Ankara Kadın Platformu, kolektif bir şekilde yaptıkları rozetleri satarak elde ettikleri gelirle özyönetim direnişinin yaşandığı Nusaybin'e kız kardeşlik köprüsü örmeye gitti.

Nusaybin'e kurulan kızkardeşlik köprüsü içinde yer alanlardan Halkevi üyesi Derman Gülmez bu süreçte neler gözlemlediğini ve savaşın kadınlar üzerindeki etkisini nasıl hissettiğini JINHA'ya anlattı.

'Anlatılanlar kah gözyaşına, kah öfkeye dönüştü'

* Ankara Kadın Platformu olarak Batıdaki kadınlarla Kürdistan'daki kadınların dayanışması için bir kampanya başlattınız ve bu kampanya sürecinde bir çok etkinlik düzenleyerek kadınları bir araya getirdiniz. Kampanyadan elde edilen gelirle de Nusaybin'e yola çıktınız. Orada neler yaşadınız, nasıl karşılandınız?

İlk gittiğimiz gün bizi bir arkadaş karşıladı ve daha sonra belediyeye götürdü. Orada da Sara Başkan karşıladı bizi. Nusaybin gerçekten her anlamda çok sıcak bir yer. Hem havası hem insanları. Belediyeye geldiğimizde niçin geldiğimizi konuştuk. Ve orada kaldığımız süre içerisinde neler yapabileceğimizi söyledik. Bize anlatılanlar kah gözyaşına kah öfkeye dönüştü ve bize neler yapabileceğimizi düşündürttü sürekli. Mesela Sara Başkan orada oturan kadınları kastederek,' Gördüğünüz kadınların hepsinin bir yakını yaşamını kaybetmiş ve savaş bütün çıplaklığıyla devam ediyor' dedi. Şehrin ortasında ise bir tel geriliydi ve şehrin bir tarafındaki ev ve işyerleri tamamen boşaltılmıştı. Asker ve polis orada insanları geçip öfkesini alamayarak binalarla savaşmış. İnsanlar belki ufak tefek bir eşyayı geçirebildilerse geçirmişler ve şehrin 6 mahallesi kapalıydı biz oradayken. Açık olan mahallerde de ev bulma arayışı söz konusuydu. Kimisi ev bulmuş, kimisi eski bir fabrikada, kimisi çadırlarda yaşıyorlardı. Bize biraz bu durumlardan bahsettiler. Biz de kendimiz zaten bunları gidip gördük. İkinci ve üçüncü günde hem ziyaretlerde bulunduk hem de bazı çalışmalara destek verdik.

'Umut hep var sözünü sürekli hatırladık'

* Savaştan yeni çıkmış, daha doğrusu hala devam eden ablukayla beraber yıkık bir kent vardı karşınızda. Neler gözlemlediniz, halkın size yaklaşımı nasıldı?

Orada kadın başkanların evinde kaldık. Neler yapılabileceğimizi konuştuk. Orada şunu fark ettik. 24 saat bir politik olma durumu var. Hep bir teyakkuz hali yaşanıyor. Mesela biz evde dışarı çıkalım bakkala gidip bir şey alalım dediğimizde 'bir dakika siz durun' biz hallederiz diyorlardı. Yasak 11'e çekilmişti biz gittiğimizde. Ama hava kararır kararmaz evde olma isteği doğuyordu insanlarda haliyle. Bir taraftan yanımızda kovboy şapkalı Amerikanvari askerler vardı. Bir taraftan da kaldığımız evin karşısında Rojava sınırını, YPJ bayraklarını görüyorduk. Bu bize aslında 'umut hep var' sözünü hatırlattı. Ve kaldığımız evin caddesi Nusaybin'de yapılan dünya kadın yürüyüşünün olduğu caddeymiş. Sürekli bir umut var onları görmek bize de umut veriyordu.

'Kürtçe bilmememize rağmen ağıtları hissettik'

* Savaş orada nasıl bir tahribat yaratmıştı ve insanlar bu savaş karşısında nasıl bir tepki veriyordu?

Kapatılan mahallerin önünde Türk bayrakları asılıydı. Bir işgal etme durumu vardı ama ne zaman bir araya gelsek tazelenen şey umuttu hep. İlk gün taziye evine gittik. Yerde buldukları cisimle oynayan 2 kardeşten biri yaşamını yitirmişti. Gittiğimizde duvarları delik deşik, küçücük bir aynası olan, perdeleri olamayan, bir tarafında yorganların dizili olduğu bir tarafta da beşiğin içinde küçük bir bebeğin uyuduğu bir evle karşılaştık. Çok fazla kadın vardı taziye evinde. Bizim yaşadığımız handikaplardan biri de üçümüzün de Kürtçe bilmemesi. Bu da bizim eksikliğimizdi. Bir şeyler söyleniyor orada, kadınlar öfkeyle haykırıyor, dert anlatıyor; fakat tepki olarak onlara sadece baktık. Çok ilginçtir anladık o hissiyatı; ama karşılığında bir kaç kelime bile edemedik. Yaşadığımız sıkıntılardan biriydi bu. Sonra anne geldi. O halde bile 'oturun bir çay için' diye bize ısrarla çay ikram etti. Karşılaştığımız güzel şeylerden biri de buydu. Nereye gitsek bu böyleydi. Savaşın içindesin, hiç bir şeyin yok, çoluğun çocuğun belki orada değil; ama halk ısrarla üzümünü, çayını ikram ediyordu. Sonra oturduk anne ağladı, ağıt yaktı Kürtçe ve biz de sadece sarılabildik.

'Abla boş ver size bir şey olmasın sözü beni çok etkiledi'

* Gördüklerinden seni en çok etkileyen şey neydi?

O ana kadar hep kendimi tutmuştum. Ta ki taziye evindeki en küçük kardeşin eğilip öptüğümde beni bırakmaması oldu. Beni en çok etkileyen şey bu oldu. Boynumdan sardı sonra, bende başladım ağlamaya. Artık tutamadım kendimi ve o noktada şöyle dedi diğer kız, 'Abla boş ver size bir şey olmasın' beni en çok yakan şey bu oldu. Bu bana şeyi hatırlattı. Suruç'ta ki annelerin, 'Keşke bizim çocuklarımıza bir şey olsaydı da size bir şey olmasaydı, siz misafirdiniz' demesini hatırladım.

'Burada her yerin ismi barışla başlıyor'

* Nusaybin'de halk şimdi nasıl yaralarını sarıyor? Siz orada bulunduğunuz sürece neler yaptınız ?

Orada üç tane çalışma yürüyor. Bir dağıtım çalışması, bir kadınlarla yürütülen çalışma bir de kardeş aile kampanyası. Biz evleri dolaştık ve kardeş aile kampanyası için belli bilgiler topladık. Burada insanların çok ihtiyacı var. Çok fazla evi, eşyası olmayan insan var. Fabrikayı ev olarak kullanan bir aileyi ziyaret ettik. Burada; baba, anne, çocuklar ve torunları birlikte yaşıyorlardı. Onlarla biraz ilgilendik. Çadırlarda da aynı şekilde çocuklara oyunlar oynadık. Ne kadar olur bilmiyorum ama en azından o ortamdan uzaklaştırmaya çalıştık. Çocukların dillerinde marşlar, kendilerince şarkılar söylüyorlardı. Öfkeliler çocuklara da bu öfke yansımış. En fenası da bu zaten çocuklar böyle bir öfkeyle büyüyor. Çünkü çocukların parkları yıkılmış, ağaçlar yerlerinden sökülmüş. Hangi öfkedir ki ağaçları yerlerinden söksün. Hangi öfkedir ki orada 18 yıllık Musa Anter parkı vardı delik deşik edilmiş her yer. Parka gidiyorsunuz gökkuşağı renginde bir kaykay ama arka tarafı yıkık binalarla dolu. Tam merkezde bir barış parkı var. Zaten her yerin ismi barışla başlıyor. Barış o kadar istenen bir şey ki artık. Yanında da başka bir park var bu parkı da kadın kooperatifi olarak tasarlamışlar fakat yerle bir edilmiş orası da. Kadınlar tekrar kurmuşlar burayı. Şu an bir kooperatif olarak işliyor. Bu da bir umuttur.

'Buraya gördüklerimizle gelmiş olmak yakıcı'

*Peki, oradan yeni geldiniz, orada gördüklerinizi burada kadınlara nasıl anlatacaksınız? Kadınlara nasıl bir çağrınız var. Bu süreçte batıdaki kadınlar neler yapmalı?

Biz buraya geldik fakat bu bilgiyle buraya gelmiş olmak yakıcı bir şey. Çünkü oraya, 'evet ' dayanışmaya gittik. Yalnız değilsiniz demeye gittik. Onlara bizden bir şeyler götürmek için gittik. En çok da yüreğimizi alıp gittik ama artık buraya gelip, burada neler yapabiliriz diye sormanın zamanı geldi. Buradan çağrım gidelim. Neler yapabiliyorsak yapalım, kardeş aile olalım. İnsanlara iletişime geçelim.

'Yaşamak için ölüyoruz cümlesini duymak istemiyoruz'

* Son olarak ne söylemek istersin?

Biz onlara bir savaş var tabi sizi en çok etkiliyor ama bizde burada uyku uyuyamıyoruz dedik. Çünkü insanın komşusu ölürken nasıl rahat uyuyabilir, uyumamalıda zaten. Oradakilerle yardımlaşmak için eşya gönderilebilir, çocuklar okula başlayacak bir takım okul gereçleri gönderilebilir. En önemlisi oraya gidilebilir. Abluka kalkana kadar orayı asker ve polis terk edene kadar, insanlar normal bir hayat yaşamaya başlayana kadar oraya gidilmeli. 'Çünkü biz bu topraklarda yaşamak için ölüyoruz' cümlesini duymak istemiyoruz. Bu bizim adımıza utandırıcı bir şey. Bunun için gidişler devam etmeli, daha fazla insan oraya gitmeli. Burada yapılan şeyler elbette kıymetli ama orada da bir arada olunmalı.

(fk)