Ebru Günay: Tecridi halkın direnişi kıracak
09:02
Vildan Atmaca-Nişmiye Güler/JINHA
WAN - PKK Lideri Abdullah Öcalan'a yönelik ağırlaştırılmış tecride dikkat çeken Ebru Günay, "Bizler hukuksal mücadele yürütüyoruz ama tecridi kıracak olan Kürt halkının mücadelesidir" dedi.
17 yıldır İmralı Adası'nda tutulan ve 5 Nisan 2015'ten bu yana ağır tecrit koşulları altında bulunan PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın sağlık ve güvenlik koşullarından 15 Temmuz darbe girişiminin ardından daha çok endişe duyulmaya başlandı. Ancak AKP, hiçbir şekilde Kürt halkının talebine yanıt vermezken, halk özgürlük nöbetleri başlattı. Avukatları ve aileleri de her türlü hukuki girişimde bulunmalarına rağmen "koster bozuk", "hava muhalefeti" gibi bir gerekçelerle reddediliyor. Asrın Hukuk Bürosu avukatları da farklı kentlerde çeşitli toplantılarda halka, yapılan hukuksuzluğu ve buna karşı mücadeleyi anlatıyor.
'Tarafsız gözlem bekliyoruz'
Abdullah Öcalan'ın avukatlarından Ebru Günay, Adalet Bakanlığı'nın yanı sıra CPT ve BM'ye de başvurular yaptıklarını belirterek, "Kendilerinin gelip tarafsız bir göz olarak incelemeler yapmalarını bekliyoruz" şeklinde konuştu.
'Tecrit 15 Temmuz'da başka bir aşamaya geçti'
Ebru, 18 yıllık İmralı tecridinin 15 Temmuz günü başka bir aşamaya geldiğini kaydederek, "Çok daha ağır ve derin kaygılar duyduğumuz bir sürece başladık. Bizler açısından İmralı tarihinde yeni bir aşama yaşanıyor. Kuşkusuz tecrit kesintisiz devam etti. Dönem dönem ağırlaştı ve derinleştikçe kamuoyu nezdinde daha görünür kılındı ama İmralı sistemi bir bütün olarak var olduğu müddetçe tecrit devam edecektir. 15 Temmuz darbe girişimi ile beraber can güvenliği kaygılarımız oldu ve bu yönde kaygılarımızın çok küçümsenmeyecek boyutlarda bir seyir kazandı. Bizler açısından yeni bir aşamadır" dedi.
'Açıklamalar bize güven vermiyor'
16 Temmuz sabahı cezaevi idaresi ile telefon üzerinden iletişim kurduklarını, müvekkilleri Abdullah Öcalan'ın durumunu sorduklarını belirten Ebru,. "Ailesi ve avukatlarından birinin adaya gitmek gelmesi gerektiğini görüşme isteğimizi bildirdik. Bize adada sorun olmadığını ve her şeyin yolunda olduğunu ifade ettiler. Bizlere avukat ve aile görüşüne Adalet Bakanlığı'nın söz sahibi olduğunu söylediler. Sözlü görüşme sonrası da ifade ettiğimiz gibi bu görüşmeler bizler için tatmin edici ve bağlayıcı değildir. Bizler açısından bir güvenilirlik arz etmiyor" ifadelerini kullandı.
Adalet Bakanlığı'nın gerekçesi: Koster bozuk
Avukatların görevleri içerisinde müvekkilini görüp ve sağlık durumunu öğrenmek olduğunu dile getiren Ebru, "Zira bizim kaygılarımızı giderecek olan tatmin edecek olan müvekkilimiz ile yüz yüze görüşmedir. Bir avukat müvekkilinin sağlığını ve vücut bütünlüğü ve onun hangi koşullar altında olduğunu ancak müvekkillerin söyledikleri üzerinden esas alarak yapar. Biz 18 yıllık İmralı deneyiminden biliyoruz ki keyfi uygulamalara açık bir alandır. Gözden uzak, kimsenin gitmediği, üçüncü gözlerin bağımsız heyetlerin tamamına kapalı bir mekan. Bizler 16 ve17 Temmuz akabinde tekrar Bursa Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazdık. Savcılık o gece çok ilginç bir şekilde 'koster bozuk' dedi. Yine görüşmek için başvuru yaptığımızda 'gerekli koşullar oluşturulmaya çalışılıyor' denildi. 'Koşullar ne diye' sorduğumuzda herhangi bir cevap gelmedi. Bunun içini ve altını dolduran izahat yoktu" ifadelerine yer verdi.
'OHAL önce İmralı'da yürürlüğe girdi'
15 Temmuz sonrası Türkiye ve Kürdistan'da başlatılan OHAL sürecinin İmralı'da sürekli var olduğunu kaydeden Ebru şöyle devam etti: "OHAL kanunu yürürlüğe girmeden İmralı Adası'nda yürürlüğe girmeye başladı. Zira infaz hâkimliğinin 20 Temmuz'da bir kararı var. Bu kararda İmralı Adası'nda her türlü ziyaretçi aile ve avukatlar ile yazılı ve sözlü iletişimin yasaklandığı bir karar alındı. Bu karara dayalı olarak her gün yaptığımız başvuru reddedildi. Biz tabi bu karara itiraz ettik henüz bir cevap alamadık. Bu zaman zarfında Anayasa Mahkemesine ihtiyati tedbir talebiyle başvuruda bulunduk. Avukatlar olarak derhal gitmek istediğimizi belirttik. Basında darbecilerin çok ciddi bir şekilde bazı planları işlendi. İmralı'da Sayın Öcalan'ı hedefleyen suikastların olduğu yazıldı. İmralı Cezaevinde Jandarma Komutanlığı bulunmaktadır. Darbe akşamı Bursa Jandarma Alay komutanı gözaltına alınarak tutuklanıyor. Daha sonra adada görev yapan bir yüzbaşı ve beraberindeki üç asker tutuklandı. Bunlar bizler için kaygıyı had safhaya çıkarıyor. Adaya kadar sızmış bir yapılanmadan bahsediyorsunuz."
'Acil koduyla CPT'ye başvurduk'
Ebru, CPT'ye acil kodu ile başvuru yaptıklarını ifade ederek, "Bu görüşme gerçekleşir mi, gerçekleşmez mi onu bilmiyoruz? Bizim talebimiz gelip gitmeleri yönündedir. İmralı Adası'nın şöyle bir özelliği var: 18 yıllık deneyimimizden de biliyoruz. Bir uygulama önce İmralı Adası'nda uygulanır sonra genelleşir. Mesela OHAL kanununda da bu böyle oldu. Önce İnfaz hâkimliği karar verdi. Cezaevindeki bir tutuklunun dış dünyayla avukatları ve ailesi ile olan iletişim düzeni yapıldı. Bir sonraki gün OHAL kanunu devreye sokuldu. Oradaki uygulamalar birebir aynıdır. İmralı Adası'nda 2005 yılında avukat görüşleri kayıt altına alınır. Bir bakanlık görevlisi görüşmede hazır bulunur. Şu an Türkiye'deki tüm cezaevlerinde uygulanacak bir düzenleme geldi Kanun Hükmünde Kararnameyle. Bu Ada'nın özgünlüğü ile yani İmralı Adası'nın hukuk yaratan ve oluşturma biçimi ile keyfi ve fiili uygulama orada başlar" dedi.
'İmralı'da hukuksuz bir hukuk yaratılıyor'
5 Nisan'dan bu yana başlatılan tecridin derinleşerek Kürdistan illerine yayıldığına vurgu yapan Ebru, katliam, baskı ve şiddetin arttığına dikkat çekti. Ebru, "Aslında bu adadaki tecrit Kürdistan'da kendini savaş olarak gösteriyor. Bir sokağa çıkma yasağı abluka dediğiniz şey nedir cevabı tecrittir. Tecridin mantığında bir lideri, bir grubu ya da kişiyi tecrit ediyorsanız aslında ona destek veren yoldaşlarına, halkına ve destekçisine tecrit uyguluyorsunuz demektir. Onu o tecrit alanına sokuyorsunuzdur. Sur'da devam eden abluka 100 günlük bir tecrittir. Dediğim gibi İmralı Adası bir hukuk yaratıyor aynı zamanda. Hukuksuz bir hukuk yaratıyor. Bu hukuksuz hukuka karşı durmak, bütün hukuk etiğine sahip demokrat hukukçuların işidir. Bizler açısından böyle bir zihniyet ile mücadele etmek oldukça önemlidir. Şöyle bir gerçeklik de var. Bizler adada hukuksal mücadele yürütüyoruz ama Kürt halkı ve Sayın Öcalan arasında diyalektik bir bağ var. Çoğu zaman tecride yönelik çok kısmi de olsa atılan geri adımlara neden olan Kürt halkının mücadelesidir. Bugün de bu süreci belirleyecek, tecridi kıracak Kürt halkının mücadelesi olacaktır. 'Benim özgürlüğüm Kürt halkının özgürlüğü ile eş değerdir' diyen bir lider ve onu destekleyen bir halk var. Onu destekleyen halk çok güçlü ve bu anlamda daha duyarlı ve daha aktif bir mücadele demokratik çevrelerden bekliyoruz" dedi.
(gc)