Hedefte Rojava ve Kadın Devrimi var - ANALİZ
10:11
Meral Çiçek/JINHA
HABER MERKEZİ - Türkiye'nin Cerablus'u işgal harekatı beklenmeyen bir adım değildi. Egemen ülkelerin üstü örtülü göz yumduğu işgalin ardından asıl hedefin Minbic olduğu yapılan açıklamalarla bir kez daha görüldü. Peki tanrıça Atargatis'in kenti olan Minbiç'in önemi nedir? Rojava Devrimi'nin Kuzey Suriye'ye yayılma gücü olan Minbic'le Rojava Devrimi'nin bütün Suriye'ye yansıması ve yayılması durumunda Demokratik Devrim gerçekleşir ve devam etmekte olan, güncel merkezi Türkiye-Suriye-Irak dolayısıyla da Kürdistan olan Üçüncü Dünya Savaşı'nın seyri değişir.
Çarşamba günü başlayan Türkiye'nin Cerablus'u işgal harekatı kimi çevrede şaşkınlık yaratmış olsa da aslında beklenen bir adımdı. Türkiye hükümet çevreleri harekatın hazırlıklarının bir yıldan beri ABD ile yürütüldüğünü açıklarken doğru konuşmadı. Doğrusu Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2015'de Kürtlerin Cerablus'u hedeflemesi durumunda TSK'nın YPG'ye saldıracağı tehdidinde bulunarak ABD'ye karşı şantaj politikası uygulamaya çalıştı. 'Bir yıldır hazırlık yapılıyor' dedikleri aslında bu. Yoksa Cerablus'un IŞİD'in elinden alınması meselesi değil. Zira AKP bu şantajcı tutumuyla zaten Cerablus'un kontrolünün IŞİD'de kalmasını sağladı. Şimdi harekete geçmesinin sebebi, YPG öncülüğündeki Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) Mınbiç zaferinden sonra Bab'a ilerleme kararı alması ve Cerablus Askeri Meclisi'nin kuruluşunu ilan etmesiydi. Suriye Demokratik Güçleri'nin Cerablus'u özgürleştirme hamlesi başlatmadan AKP'nin harekete geçmesi gerekiyordu. İşgal saldırısının zamanlamasını belirleyen esas gelişme buydu.
Çıkar denklemi
Diğer temel etken ise sahada değişen siyasi konstellasyonlar ve çıkar denklemleri. Rusya'nın büyüyen güç pozisyonuna karşın ABD'nin güç kaybetmesi ve Türkiye'nin bu iki güç ile yakın dönemde değişen ilişki düzeyi, AKP'nin Cerablus çıkarmasına dış desteğin sağlanmasını beraberinde getirmiştir. Ki sadece ABD ve Rusya değil, İran ve Suriye de Türklerin ÖSO armalı çetelerle birlikte Cerablus'da IŞİD'in yerine geçmesini onayladılar. Ki bu güçler AKP-IŞİD ilişkilerinden ötürü meselenin devir teslimden ibaret olacağını gayet iyi biliyorlardı ve bu elbette ki hepsinin de işine geldi, zira çok az masraflı bir 'kurtarma' operasyonu oldu.
Geç gelen açıklama
Fakat bu dış güçler, Türkiye açısından Cerablus'un bahane, asıl hedefin Kürtler olduğunu ve AKP'nin ilk fırsatta soykırımcı saldırılarını Rojava'ya genişleteceğini bilmiyorlar mıydı? Özellikle de YPG güçlerinin hedef alınacağını ve Türk devletinin her türlü tekniğini bunun için devreye koyacağını bilmemeleri mümkün olabilir mi? Ki AKP hükümeti işgal saldırısı başlar başlamaz hedefin Kürtler olduğunu son derece net bir şekilde duyurdu.
Dolayısıyla 5 gün boyunca konuyla ilgili tek açıklama yapmadıktan sonra dün peş peşe açıklama yapıp Türkiye'nin SDG'nin denetimindeki alanlara saldırılarını onaylamadıklarını söyleyen ABD'nin sözlerine güvenmeli mi? Türk devletinin iki köyde katliam gerçekleştirdiği Pazar günü ABD'li yetkililer Türklerle görüşüp kendilerini uyarmış. Ama buna rağmen dün bu kez Cizirê kantonundaki Amûde ile Qamişlo arasındaki bölge saldırıya hedef oldu. Demek ki ya ABD'nin Türkiye üzerinde çok farklı hesapları var ya da Ankara Washington-Moskova çelişkisinden kendine pay kopararak kendince Amerikalılara tavır yapıyor. Bunun Rusya'nın işine geldiği açık.
Türkiye sahada ne oyun kuran nede oyuncu
Uzun süre Suriye ve Rojava politikası nedeniyle oyun dışı kalan Türkiye, kendini oyun kuran olarak görüyor. İşte belki de en büyük tehlike burada yatmaktadır. Zira Türkiye Suriye'de oyun kuran olmadığı gibi aslında oyuncu da değil. Bunun temel nedeni, Suriye politikasının Kürtlerin burada özerk bir statüye sahip olmalarını engellemeye çalışmaktan ibaret olmasıdır. Türk klasik imha-inkar politikası Suriye'de çeşitli güçlerin çıkar kaosu içinde kullanılmaya çok müsaittir zira dinamiklerin oldukça esnek olduğu böylesi bir savaşta statiklik bataklığa saplanmaya sebep olur.
Ankara-Şam-Tahran-Hewlêr trafiği
Dikkat edilirse Türkiye'nin Cerablus saldırısından hemen önce Ankara-Şam-Tahran-Hewlêr hattında görüşme trafiği epey yoğunlaşmıştı. Mayıs ayında Cezayir'de yapılan toplantının ardından bu kez MİT Müsteşarı İsmail Hakkı Musa Şam'a gidip aralarında Baas'ın ikinci adamı, Suriye istihbarat başkanı ve dış işleri bakanının da bulunduğu üst düzeyli bir heyetle görüştü. Hemen ardından hem KDP Başkanı Mesud Barzani hem de İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Ankara'ya gitti. Bir sonraki gün ise ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ağırlandı.
Cerablus saldırısı böyle bir görüşme trafiğin hemen ardından start aldı. Anlaşılan zaten onaylı olan bu saldırı için gereken bilgilendirmeler yapıldı.
Ortak nokta Rojava Dervimi
Peki ama bütün bu güçler, yani Türkiye'nin Cerablus'u işgal etmesine onay veren dış güçlerle bölge güçleri arasında bunca çıkar ve siyaset farkı bulunmasına rağmen, hepsinin üzerinde ortaklaştığı nokta nedir? Bence sorunun cevabı Rojava Devrimidir.
Ortadoğu öyle bir yer ki askeri gücün varsa güçlüsün. Ama Suriye konusunda bu yeterli değildir. Askeri gücü doğru kullanabilmek için siyasi akıl ve güç belirleyici olmaktadır. Kürt hareketi bu konuda başından itibaren üçüncü bir yolu izledi. Sahada IŞİD'e karşı etkili mücadele verebilen tek güç Kürtler olduğundan, taktik çıkarlar doğrultusunda bazı güçlerle - özellikle ABD ve Rusya - ilişkiler geliştirilmiş olsa da bunların Rojava açısından stratejik niteliği olmadı hiçbir zaman. Çünkü Kürtler için stratejik hedef, demokratik özerk devrimi gerçekleştirip ilerletmektir.
Bu devrim ilk etapta Kürtlerin ağırlıkta yaşadığı alanlarda, özellikle de Cizîr kantonunda yükseldi. Fakat dikkat edilirse Rojava devrimi son bir yılda artık Rojava'dan çıkıp bütün Kuzey Suriye'ye yansımaya başladı. Bu sadece Suriye Demokratik Güçleri'nin kurulup Kuzey Suriye'yi IŞİD'den kurtarmak için askeri hamlelerin geliştirilmesi veya siyasi alanda da Demokratik Kuzey Suriye Federasyonu için somut adımların atılması ile sınırlı değil. Devrimin rengi, sesi, ruhu, bir bütünen güzelliği yayılmaya başladı.
Atargatis'in yurdunda kadınlarla somutlaşan çizgi
Bunun en somut göstergesi Mınbiç oldu. Mınbiç'te SDG tarafından IŞİD'den kurtarılan bütün yerlerde kadınlar özgürlüğün ilk saniyelerinde üzerlerindeki kara çarşafları atıp, sembolik anlamı çok yüksek eylemlerde bulundular. Özgürlüğe koşarken zorla büründürüldükleri karaları attılar. Buna benzer sahneler daha önce de görmüştük ancak Mınbiç'in anlamı, tarihinden ötürü çok daha farklı ve derindi.
Oldukça kadim bir şehir olan Mınbiç'in adı Aramice kökenli olup 'bahar tarafı' anlamına geliyor. Vaktiyle İskender tarafından da fethedilen şehir çok zaman önce de stratejik bir anlam ve konuma sahipti. Öyle ki Grekler Mınbiç'i önce Hieropolis yani 'tapınak şehri', daha sonra ise Hierapolis yani 'kutsal şehir' olarak isimlendirmişler. (Bu arada Cerablus isminin de Hierapolis'ten gelmesi yüksek ihtimal) Greklerin Mınbiç'e Kutsal Şehir demelerinin sebebi, şehrin koruyucu tanrıçası Atargatis'in merkezi olmasıydı. Atargatis veya Aramice adıyla Ataratha Kuzey Suriye'nin büyük tanrıçasıdır.
Atargatis'in kenti 2012'de önce Özgür Suriye Ordusu, 2014'te de IŞİD'in kontrolüne geçti. Böyle olunca, tanrıça kültürüyle bir zamanlar Ortadoğu sınırlarının ötesine de ilham sağlayan Mınbiç, erkek egemenliğinin ve kadın düşmanlığının en kaba temsilcileri tarafından teslim alınmış oldu. Mınbiçliler kadın ve toplum kırımı altında yaşamak zorunda bırakıldı.
SDG tarafından özgürleştirildiğinde Mınbiçli kadınların özgürlüğe henüz ilk adımlarda üstündeki kara çarşafı atması bu nedenle basit bir hareket değildir. Ki o çarşaf kadına ve yaşama dair ne varsa üstünü örtüyor, görünmez kılıyor, yok etmeyi amaçlıyor. O çarşaf bütün renkleri karaya, bütün ışıkları karanlığa mahkum ediyor.
Kadınlar Üçüncü Dünya Savaşı'nın seyri değiştirir
Şimdi Mınbiç'in özgürleştirilmesinin üzerinden iki ay geçmeden, Türk devleti ile birlikte hareket eden, kendilerini Özgür Suriye Ordusu olarak isimlendiren ancak IŞİD'den farkı bulunmayan güçler bir sonraki hedeflerinin Mınbiç olduğunu duyurdular. Hatta bir ÖSO komutanı Cerablus'un kendileri için stratejik olmadığını, asıl önemli yerin Mınbiç olduğunu söyledi.
Mınbiç'in askeri ve politik açıdan konumu bir yana, Türkiye devleti ve onun ÖSO maskeli işbirlikçileri tarafından hedef alınan, Mınbiç şahsında Rojava Devrimi'nin Kuzey Suriye'ye yayılma gücüdür. Ki Rojava Devrimi bir kadın devrimidir ve en çok da kadınlar üzerinden Suriye'nin kuzeyinde yayılma gösteriyor. Köleliğe karşı özgürlük, itaate karşı eşit katılım, merkeziyetçiliğe karşı demokrasi, toplumsal cinsiyetçiliğe karşı kadın özgürlüğü anlamını taşıyan Rojava Devrimi'nin bütün Suriye'ye yansıması ve yayılması durumunda Demokratik Devrim olur. O zaman Ortadoğu değişir. Ve devam etmekte olan, güncel merkezi Türkiye-Suriye-Irak dolayısıyla da Kürdistan olan Üçüncü Dünya Savaşı'nın seyri değişir. Statükoculuk ve yeniden paylaşım yanında üçüncü yolu teşkil eden Demokratik Ortadoğu Konfederalizmi hayat bulur.
Bunu ise günümüzde Suriye'de doğrudan veya vekaleten savaşan hiçbir devlet ve İslamcı faşist güç istemez. Son günlerdeki gelişmeleri ele alıp dış güçlerin yaklaşımını değerlendirirken bu noktanın unutulmaması gerekir.
(fk)