'Kalbim attığı sürece onların hatıralarıyla yaşayacağım'
09:03
Medine Mamedoğlu/JINHA
AMED - Sur direnişinin 46 gününe tanıklık eden 66 yaşındaki Gülsüm Asena, "Uyuyunca caminin önünde toplanıp ateş yakan gençlerin söylediği şarkılar kulağıma geliyor. Onlarda gördüğüm tek şey gözlerdi ama onu bile çok özlüyor insan, hepsini çok özledim" diyerek, son nefesine kadar onların hatıralarıyla yaşayacağını söyledi.
Diyarbakır'ın tarihi Sur ilçesine yönelik 2 Aralık tarihinde ilan edilen 'sokağa çıkma yasağı' 9'uncu ayını geride bıraktı. Aylarca tanklardan yapılan top atışlarıyla birçok mahalle yerle bir edilirken, ilçede yaşayan binlerce kişi de devlet saldırıları nedeniyle göç etmek zorunda kaldı. 9 Mart tarihinde 'operasyonlar bitti' denilmesine rağmen fiili yasak devam ederken, ilçeden çıkan tankların yerine giren kepçeler ise halka ait evleri yıkmaya devam ediyor. Sur'da direnişin 46 gününe tanıklık eden 66 yaşındaki Gülsüm Asena, halkın deyimiyle Gulê Ana'dan Sur'daki anılarını ve direnişi dinledik. Sur'da direnen gençlerle yaşadığı her anısını gözyaşlarıyla anlatan Gülsüm'ün en çok merak ettiği konu ise ölmeden önce gençlerin söylediği son sözler.
'Devlet Sur'da huzur bırakmadı'
Sur'da yasak öncesi Savaş Mahallesi'nde yaşayan Gülsüm, 2 Aralık tarihinde ilan edilen 'sokağa çıkma yasağı' kararıyla eşiyle birlikte mahallede kalma kararı alıyor. Sur'da yasak ilan edilmeden önce mutlu bir yaşamlarının olduğunu belirten Gülsüm, "Sonra devlet yasak ilan ederek saldırmaya başladı ve ardından çatışmalar yaşandı. Evden dışarı adım atamıyorduk, atsak bizi hemen öldürürlerdi. Devlet Sur'da huzur bırakmadı, herkes evlerinden çıkıp gitti. Ben çıkmak istemiyordum. Öleceksem burada öleyim diyordum. Direnişin 46'ıncı gününde gençler 'çıkın yoksa sizi öldürürler' dedi. Ondan önce de atılan bombalardan şarapnel parçası göğsüme isabet etmişti. O zaman dahi çıkmadım, en son gençler beni ve eşimi zorla çıkardı. Yasak zamanı günlerim korkuyla geçiyordu. Bir hafta boyunca gözüme uyku girmediği zamanları hatırlıyorum. Gecemiz gündüzümüz birbirine karışmıştı" dedi.
'Ateş etrafında şarkı söyleyen gençlerin sesleri kulağımda'
Sur'dan çıktığı günden beri hayatında bir şeylerin eksildiğini kaydeden Gülsüm, "Şimdi Bağlar ilçesinde yaşıyorum ama sanki başka bir şehirdeymişim gibi hissediyorum kendimi. Sur'dan çıktığımdan beri bir şeyimi kaybetmiş gibiyim. Bana eksik gelen çok şey var. Burada ne yaparsam da sabrım gelmiyor. Üzerimde sürekli bir sıkıntı var. Uyuyunca caminin önünde toplanıp ateş yakan gençlerin söylediği şarkılar kulağıma geliyor. Her şeyi yapıyorum ama kaybettiğim şeyi bir türlü bulamıyorum" diye konuştu.
'Hepsinin gözleri ışıl ışıldı'
İçerideki gençlerle sürekli vakit geçirdiğini anlatan Gülsüm, çatışmalar yoğunlaştığında onlara çıkmaları gerektiğini söylediğini ama gençlerin kendisine "ölmek var, dönmek yok" dediklerini ifade ederek, "İçerideki gençler bize hiç karışmıyorlardı. Halka tek bir şekilde zarar vermiyorlardı. Yasaktan önce onlarla oturup çay içiyordum. Hepsinin gözleri ışıl ışıldı. Çok efendiydiler. Biz kendi evimizdeydik, onlarda hendeklerin başındaydı. Kimse onlar hakkında yalan söylemesin yasak ilan edildiğinde de kimsenin evine girmediler. Kimseyi tehlikeye atmadılar. Onlar bizim için orada canlarını verdiler" sözleriyle tanıklıklarını anlattı.
'Onların hatıralarıyla yaşayacağım'
Aylarca vakit geçirdiği gençleri çok özlediğini dile getiren Gülsüm, duygu dolu sözlerine şöyle devam etti: "Son nefesime kadar hep kalbimde yaşayacaklar. Onlarla çok vakit geçiriyordum. Her akşam toplanıp şarkı söylüyorlardı. Kalbim atana kadar onların hatıralarıyla yaşayacağım. Devletin tank, top ve bombaları vardı, bizim çocuklarımızın da sadece keleşleri… Ona rağmen 100 gün direndiler orada. Hepsinin nasıl öldüğünü en son söylediklerini o kadar merak ediyorum ki… Aylarca ayağındaki ayakkabıları çıkarmıyorlardı, elleri hep çamurdu. Günleri gecelere karışmıştı. Ama onlarla gurur duyuyorduk."
'Sadece gözlerini gördüm ama yine de çok özlüyor insan'
Sur'daki bir anısını anlatan Gülsüm, "Yasak ilan edilmeden önce ben avluda otururken yanıma gelip 'anne bize bir çay verir misin' dediler. Ben de nasıl vermem, burası sizin eviniz dedim. Sonra hep birlikte oturup çay içtik. Onlar çayları doldurdu, sonra kaldırdılar bardakları da yıkayarak gittiler. Ben onlara neden bardakları yıkadınız ben yapardım dediğimde bana 'Madem bizim evimiz o zaman evimiz de yaptığımız gibi burada da öyle davranırız' dediler. Onlarda gördüğüm tek şey gözlerdi ama onu bile çok özlüyor insan, hepsini çok özledim" dedi.
Gülsüm, direnişin 46 günü boyunca gördüğü tek şeyin devletin acımasızlığı olduğunun altını çizdi.
(mg)