'30 gün gözaltı süresi işkence ve hak ihlali demektir'

09:04

JINHA

AMED - Oğlunu 1994'de gözaltında kaybeden Aynur Yakır, her Cumartesi Seyyithan'ın akıbetini soruyor. 30 gün gözaltı süresinin hak ihlalleri dışında bir anlamı olmadığını vurgulayan Aynur, "30 gün gözaltı en açık şekilde 'sana istediğimizi yapana kadar bırakmayacağız' demektir" diye konuştu.

Darbe girişimi sonrasında, Türkiye'nin yaşadığı kaostan çıkması için demokratik adımlar atılması çağrıları yapılırken, hükümet tüm Türkiye'de Olağanüstü Hal ilan edildi. 3 aylık OHAL sürecinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin askıya alındığı açıklanırken, üzerine bir de gözaltı süresi 30 güne çıkarıldı. Zaten darbelerde uygulanacak bu insan hakkı ihlalleri "demokrasi" adı altında hükümet tarafından hayata geçirildi. OHAL ve gözaltı süresinin uzatılması yurttaşların en temel haklarının ihlal edileceği anlamını taşıyor. Bunun da en açık örneği 90'larda Kürdistan'ta 30 gün hatta aylarca süren gözaltı süreçlerinde yapılan işkenceler.

'Oğlumun gözaltında olduğunu kabul etmediler'

90'larda Diyarbakır'ın Lice ilçesinde yaşayan Aynur Yakır, gözaltı süresinin uzatılmasının işkenceden başka bir anlam taşımayacağına vurgu yapıyor. Oğlunu 1994'te gözaltında kaybeden Aynur, 22 yıldır oğlunu arıyor. Bir gece vakti askerlerin köylerini yakmaya geldiğini, çıplak bir şekilde dışarıya çıkarıldıklarını anlatan Aynur, o gece 3 oğlunun gözaltına alındığını belirterek şunları anlatıyor: "Kadın ve erkek ayırarak bizi sıraya dizler. 6 tane erkeği de alıp götürdüler. Onlardan 3 tanesi de benim oğlumdu. Onları aldıktan sonra bizi bıraktılar daha sonra da evlerimizi ateşe verdiler. Daha sonra 3 oğlumdan ikisini bıraktılar. 20 yaşındaki oğlum Seyyithan'ı bırakmadılar ama. Bu olaydan birkaç gün sonra da oğlumun Lice Emniyeti'nde olduğunu öğrendim. O zaman da oradan birkaç kişi ona işkence yapıldığını söyledi. Daha sonra da oğlumdan hiç haber alamadım. 3 ay aradık onu hala bir umut onun gelmesini bekliyorum. Oğlumdan sonra Diyarbakır'a taşındığımızda her şeyimi evimi anılarımın hepsini Lice'de bıraktım. Onun daha kemiklerini bile bulamadığımız için arada 'belki yaşıyor' diyorum" dedi.

'30 gün içinde insanlara her şeyi yaparlar'

Aynur, oğlunun kendi gözleri önünde gözaltına alındığını ama daha sonra emniyetin bunu reddettiğini söyledi. 1994 yılından sonra bugün gelen OHAL'i değerlendiren Aynur 30 gün gözaltı süresiyle devletin her türlü işkenceye yapabileceğini belirterek şunları söyledi: "O zamanlar oğlum kaç gün gözaltında kaldı onu bilmiyorum ama belki de gözaltında işkence sonucu hayatını kaybetmiştir. Zaten şimdi o zaman yaşadıklarımızdan daha kötü şeyler oluyor. Hükümet aynı hükümet ama daha kötü şeyler yapıyor. Bu kadar ölüme ve kayba karşı hiç kendine gelmedi hep daha kötüye gitti. O zamanlar oğullarımızı alıp onları kaybeden devlet şimdi 30 gün gözaltı süresiyle her şeyi yapar. Şimdi yapılan işkencelerin o zaman bile yapıldığını düşünmüyorum. Devlet bu 30 gün kararını bilinçli bir şekilde almıştır. Yaptıkları işkenceler ile yapmadığın bir suçu bile kabul etmek zorunda kalırsın. O zamandan bu yana gözaltındaki oğlumu kaybettiğimden beri ona hep ne yapıldığını merak etmişimdir. Şimdi de gözaltında olan yüzlerce insan var. 30 gün gözaltı en açık şekilde sana istediğimizi yapana kadar bırakmayacağız demektir. Bu durumda en kötü şeyler de Kürtlerin başına getirilecek."

'Hurşit'in akıbetini sormaya devam edeceğiz'

Aynur son olarak 2 aşkın süredir kayıp olan Şırnak DBP İl Yöneticisi Hurşit Külter'i hatırlatan Aynur, "Bizler Cumartesi Anneleri olarak her hafta yaptığımız eylemde onun da akıbetini soruyoruz. Kendi oğlumun fotoğrafının yanına onunkini de koyuyorum. Şu anda her an gözlerimin önünden oğlumun hayali geçiyor. Hurşit'in annesinin de yıllarca oğlunu aramaması için herkesin geç olmadan bir şey yapması gerekiyor. O da bizim oğlumuz. Devlet nerde olduğunu söylemiyor ama biz her gün 'nerede' diye sormaya devam edeceğiz" dedi.

(mm/gc)