'Şehitlerinize sahip çıkın bedenleri moloz yığınlarında kaybolmasın'

09:02

JINHA

MÊRDÎN - Oğlunun cenazesinin yıkım çalışmalarının devam ettiği Kanika Mahallesi'nde olduğunu düşünen ve cenazesine ulaşmaya çalışan baba M., "Ya açsınlar mahalleleri gidip çocuklarımızın cenazelerini alalım ya da kurumlarımızdan oluşan bir heyet gitsin, alsın. Halkımızdan tek isteğimiz şehitlerimize sahip çıkılsın, molozlarla gitmesine izin vermesinler, onları ve bizi yalnız bırakmasınlar" diyor.

Mardin'in Nusaybin ilçesinde 5 aydır süren sokağa çıkma yasakları kısmi olarak kaldırılırken, yasağın kalkmadığı ve yıkımın gerçekleştiği mahaller tel örgülerle çevrili. Özyönetim direnişlerinde yaşamını yitiren A.K.'nin babası, çocuğunun cenazesinin Kanika mahallesinde olduğunu ancak cenazeyi alamadıklarını belirtiyor. İş makineleri ve kepçelerin mahallede çalışmaya devam ettiğini ve çocuğunun cenazesinin de moloz yığınlarıyla atılmış olmasında endişe eden baba M.K., "Yıkımları ve cenazelerin molozlarla atıldığını görmeyelim, sahip çıkmayalım diye mahalleleri tel örgülerle çevirdiler. Bugün eğer bu teller olmasaydı, gider iş makinelerinin önünde otururdum. Geçen gün çocuklarımla birlikte buradaydım. O an kendimi tellere vurup çocuğumun cenazesini almak istedim. Durmak istemiyoruz, duracak takatimiz kalmadı" şeklinde belirtiyor. Annesinin çocuğunun yaşamını yitirmesini kabullenmediği için cenazeye ulaşana kadar isminin açık yazılmasını istemeyen M., "Halkımızdan tek isteğimiz şehitlerine sahip çıkmaları ve şehitlerin bedenlerinin çöplerle, molozlarla gitmesine izin vermemeleri. Üzerimizdeki bu zulmü de kıralım. Bu saatten sonra insanların sessiz kalmasını istemiyoruz" diyor.

'Bu zorbalık ve zulme karşı durmak istedi'

Oğlunu şu sözlerle anlatıyor M: "Oğlum 16 yaşındaydı. İmam Hatip Lisesi ikinci sınıf öğrencisiydi. Yasağın ilk günü YPS' ye katıldı. Bu savaşın adaletsiz ve ağır olduğunu bildiği halde bu yolu seçti. O arkadaşlarının yanında olmak istedi. Bu zorbalığa ve zulme karşı durmak istedi. 7 Nisan'da şahadete ulaştığını öğrendik. Onun dışında bir şey bilmiyoruz. Amcasıyla sadece bir defa telefonda konuşmuş, 'İyiyim, moralim yerinde. Beni merak etmeyin. Benim için üzülmeyin. İnşallah dönerim. Aileme selam söyleyin' demiş."

'Ya biz alalım ya da heyet alsın çocuklarımızı'

Oğlunun cenazesinin hala Kanika Mahallesi'nde olduğunu ve o mahallede kepçelerin çalıştığını hatırlatan M., iş makinelerinin yıkım çalışmasını durdurup kurumların yer aldığı bir heyetin cenazeleri çıkarmasını istiyor. Oğlunun 3 ay 21 gündür yaşamını yitirdiğini ve bedeninin hala orada olduğunu dile getiren M., "İnsan bir kere ölür ama biz bu 4 ay içerisinde her gün ölüyoruz. Cenazeler hala sokakta bekletiliyor. Hem cenazelere hem ailelere işkence ediliyor. Ya açsınlar mahalleleri biz gidip alalım çocuklarımızın bedenlerini ya da kurumlarımızdan oluşan bir heyet gidip alsın çocuklarımızı. Yıkım çalışmalarını durdursunlar. Cenazelerin zarar görmeyeceği şekilde çalışma yürütülsün. Cenazelerimize sahip çıkılsın. Cenazelerin moloz yığınlarıyla gitmesine izin vermesinler" şeklinde kaydediyor.

'Biz de savaşın içinde görüyorduk kendimizi'

Nusaybin üzerinde kullanılan silah ve fosfor bombasından, morglarda fişlerin çekilmesinden kaynaklı cenazelerin bozulmasına kadar birçok işkenceye değinen M., "Ben Mardin yolu üzerinde oturuyorum. Ama mermiler arabamıza, evimize isabet etti. Biz de savaşın içinde görüyorduk kendimizi. 80 gün sonra Nusaybin'den çıkıyorum arabama ceza kesiliyor. Aracın muayenesi yapılmadığı için" diyerek yapılan zulmü anlatıyor. Küçük çocuğunun yasak süresince başka bir şehirde kaldığını belirten M., yasak kalktıktan sonra eve gelen oğlunun hissettiklerini şu sözlerle ifade ediyor: "Baba, bu bir hayal mi? Ben gerçekten Nusaybin'de miyim?"

'Annesi, öldüğüne inanmıyor'

"Oğlum bizi hiç incitmedi. O çok iyi ve çevresinde de sevilen biriydi" diyen M., "Eşim, oğlumun cenazesini görmediği için ölümünü kabullenmiyor. Bir torbaya sığdırdığı oğlumun kıyafetleriyle uyuyor. Abisinin evinde kalıyor. 'Onun yatağını görecek, yemek yaptığımda sevdiği yemekleri hatırlayacağım. Ev, onun hatıralarıyla dolu, gelemem' diyor. Küçük çocuklarından ayrı kalabiliyor ama o acıya katlanamıyor. Psikolojisi bozuldu" şeklinde belirtiyor.

'O an kendimi tellere vurup, çocuğumun cenazesini almak istedim'

Tel örgülerin hem cenazelere ulaşılamaması hem de insanların evlerine dönmemesi için çekildiğini vurgulayan M.," Bize yapılan zulüm ve işkencedir. Yıkımları ve cenazelerin molozlarla atıldığını görmeyelim, sahip çıkmayalım diye mahalleleri tel örgülerle çevirdiler. Bugün eğer bu teller olmasaydı, gider iş makinelerinin önünde otururdum. Bizim için ağır bir yüktür. Geçen gün çocuklarımla birlikte buradaydım. O an kendimi tellere vurup çocuğumun cenazesini almak istedim. Durmak istemiyoruz, duracak takatimiz kalmadı" şeklinde açıklıyor.

'Oğlumla aramda 5 dakikalık mesafe var ama gidemiyorum'

"Biliyorum ki oğlumla aramda, 5 dakikalık mesafe var ama gidemiyorum" diyen M., oğlunun bedeniyle arasında, oturduğumuz yerden 200 metre evinden ise sadece 1 kilometrelik mesafe olduğunu vurguluyor. Oturduğumuz yerin penceresinden, sürekli oğluyla arasındaki o kısa mesafeye bakan M., "Bundan daha zor bir şey olamaz. Halkımızdan tek isteğimiz şehitlerine sahip çıkmaları ve şehitlerin bedenlerinin çöplerle, molozlarla gitmesine izin vermemeleri. Şehitlerimiz orada ve kepçeler çalışıyor. Onları ve bizi yalnız bırakmasınlar. Üzerimizdeki bu zulmü de kıralım. Bu saatten sonra insanların sessiz kalmasını istemiyoruz. Bu sessizliğin kalkmasını istiyoruz. Bize uygulanan bu zulmü bir tek Allah bilir. Sesimizi duyurun" şeklinde ifade ediyor.

(ekip/gc)