'Oğlumun cenazesini almak istiyorum'
11:01
JINHA
MÊRDÎN - Nusaybin'de Nisan ayında yaşamını yitiren 18 yaşındaki Abdullah Ak'ın cenazesi hala ailesi tarafından alınamadı. Annesi Ayten, "Bir delik açılsa bile gidip cenazelerimizi almak istiyoruz. Başımı yastığa koyduğumda 'acaba nerede, sokakta mı, bedenini bir şey yemiş mi' diye düşünüyorum" diye yaşadıklarını anlatıyor.
Mardin'in Nusaybin ilçesinde Mart ayından bu yana 'sokağa çıkma yasağı' uygulanırken, halkın direnişi de devam ediyor. Nisan ayında yaşamını yitiren ve 18 yaşında olan Abdullah Ak'ın cenazesini ailesi hala alamadı. Oğlunun Nusaybin'de kendi toprağı için mücadele yürüttüğünü söyleyen anne Ayten Ak, "Oğlum, 'bu toprağı zulüm ve zorbadan kurtaracağız' diyordu. Bizim tek istediğimiz onu görmek, cenazesini, bedenini almak istiyoruz" diye anlatıyor.
Oğlunun cenazesini alacağını ve onun mücadele ettiği toprakları asla terk etmeyeceğini ifade eden Ayten, oğlunun fotoğraflarını saklıyor, onun büyüttüğü kedisi Şine'ye bakıyor.
'Ya beyaz kefen ya Kürdistan'ın özgürlüğü'
Dürüstlüğü ve çalışkanlığıyla bilinen Abdullah, daha ortaokul yıllarında politikleşiyor. İlçedeki eylemlerden uzak durmak istemeyen Abdullah annesine "Ben bu yoldan vazgeçmem ya beyaz kefen ya Kürdistan'ın özgürlüğü" diyordu. Ayten, "Abdullah başaracağımızı, toprağımızı, ülkemizi kurtaracağımızı söylüyor, Nusaybin'i özgürleştirmek istiyordu" diyor. Abdullah'ın "Eğer Nusaybin'in topraklarında savaş başlarsa, ben toprağımdan vazgeçmem, burada savaşacağım" dediğini aktaran Ayten, şimdi oğlunun cenazesini almak istiyor.
Abdullah'ın Nisan ayında yaşamını yitirdiğini ve tek isteğinin cenazesini almak olduğunu vurgulayan Ayten şöyle devam ediyor: "Oğlumun cenazesini teşhis etmek için Mardin'deki hastaneye gittik. DNA testini verdik. Hastanede olan cenazelere baktım, oğlumu görmedim. Elinde başparmak ile işaret parmağı arasına PKK bayrağı çizmişti, sağ kolunda da zafer işareti vardı, ayakta başparmağı trenin altında kalmasıyla ezilmişti. Onu oradan teşhis ediyordum. Ayak parmağı da polisin kovalamasıyla ezilmişti. Doktor 'parmağını keseceğiz' demişti ama kesmediler. Onu oradan tanırım. Bedenin, cenazesinin nerede olduğunu bilmek istiyoruz. Ben bazen 'o tel örgülere gideyim, çığlık atıp, ne istiyorsunuz' demek istiyorum. Cenazelerimiz o taşların altında, bodrumların altında kalmış. Biz bir delik açılsa bile gidip cenazelerimizi almak istiyoruz. Başımı yastığa koyduğumda 'acaba nerede, sokakta mı, bedenini bir şey yemiş mi' diye düşünüyorum. Sadece onu değil arkadaşlarını da düşünüyorum."
(ea-ce/gc)