İdil raporu sonucu: Çocuklar da ağaçlar da 'terörist'
09:15
JINHA
HABER MERKEZİ - İdil’de sokağa çıkma yasağı süresince ve yasak kalktıktan sonra geri dönüşlerde kadın ve çocukların yaşamış olduğu psiko-sosyal süreçlere yönelik araştırma raporu yayımlandı. Çalışma kapsamında, 43 gün süren "sokağa çıkma yasağı"na dair görüşülen 609 kadının tanıklığında, devlet güçlerinin katliam ve yıkımları bir kez daha ortaya çıktı.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi Belediyeler Birliği (GABB), Şırnak Belediyesi ve İdil Belediyesi tarafından hazırlanan “İdil’de sokağa Çıkma Yasağı Süresince ve Yasak Kalktıktan Sonra Geri Dönüşlerde Kadın ve Çocukların Yaşamış Olduğu Psiko-Sosyal Süreçlere Yönelik Araştırma Raporu” yayımlandı.
16 Şubat 2016-31 Mart 2016 tarihleri arasında Şırnak’ın İdil ilçesinde uygulanan 43 gün süren "sokağa çıkma yasağı" esnasında ve sonrasında kadın ve çocuklarda yaşanan psiko-sosyal süreçlerin raporlanması amacıyla, Şırnak Belediyesi, İdil Belediyesi, GABB ve üye belediyelerinin kadın politikaları çalışanları, sosyolog, psikolog, sosyal çalışmacılar ve Barış İçin Kadın Girişimi (BİKG) ile Kadın Özgürlük Meclisi (KÖM) aktivistlerinden oluşan gruplar ile çalışma yürütüldü. Çalışmalar sonucu oluşturulan rapor, çatışma yaşanan ilçede sokağa çıkma yasağı ve sonrasında kadınların ve çocukların etkilenme düzeyi ile hak ihlallerini içeriyor.
Görüşülen 609 kadın: Ağır travmalar yarattı
Yasak süresi boyunca 1’i kadın ve 9’u çocuk olmak üzere 23 sivilin yaşamını yitirmiş ve sivil ölümlerine dair herhangi bir soruşturma başlatılmamıştı. Bu çalışma da, İdil’de 2 merkez mahalle olan Turgut Özal ve Yenimahalle’de toplamda 609 kadınla yapılan birebir görüşmeler ve kadınların aktarımı üzerinden çocukların genel durumunu kapsıyor. Yapılan araştırmanın psiko-sosyal sıkıntılar bölümünde ise şu bilgilere yer verildi: “Yasak öncesinde yaşanan çatışmalı süreç ile yasak ve sonrasındaki dönemin kadın ve çocuklar üzerinde ağır travmalar yarattığı gözlemlendi ve kadınların aktarımı ile tespit edildi.”
‘Görmesinler diye sadece iç çamaşırlarımızı alıp çıktık’
Çalışmada, “Özellikle Cizre’de ve Silopi’de yasak sürecinde yaşanan sivil cenazelerinin günlerce sokak ortalarında kalması ve basına yansıyan kadın iç çamaşırlarının ve bedenlerinin teşhir edilmesine tanıklık etti. Bu durum aynı uygulamalara maruz kalma endişesini beraberinde getirdiğinden ağır psikolojik travmalar yarattı” denildi. Kadınların kendi aktarımlarında ‘evden çıkarken kolluk güçleri iç çamaşırlarımızı görmesinler diye sadece iç çamaşırlarımızı alıp çıktık’ demeleri ise, travma anında dahi kadınların erkek egemen devlet zihniyetine karşı mücadelesini ortaya koydu.
Raporda, görüşülen kadınların aktarımları ile yakınlarını kaybeden kadınların aktarımlarında bazıları şu şekilde yer aldı:
Görüşülen kadınların aktarımları
* S.A: “6 aylık hamileydim o kadar silah sesleri geliyordu ki, biber gazı atılıyordu. Bir gün çok büyük bir bomba sesi geldi çok korktum o gün düşük yaptım. 6 aylık bebeğimi kaybettim.”
* F.T: “Ölenlere her gün ağlıyoruz. Polis bize zulüm ediyor çocuklarımıza bile tahammülleri yok. Çocuğum bir balkondayken kapıdan akrep geçti. Çocuğum zafer işareti yaptı polis aracı durdurup aşağıdan bağırdı: ‘Piç gelirsem senin parmaklarını kırarım’ dedi. Oğlum koşarak içeri gelip saklandı. O günden beri çocuğum polis görünce ağlıyor.”
* H.Z: “Polis köpekleri bana ve komşuma saldırdı, komşumun üstünü parçaladı. Kimse müdahale etmedi. Yasakta evden çıkınca iç çamaşırlarımı toplayıp götürdüm ki asker polis görüp de ortalığa atmasın.”
* M.H: “Evime döndüğümde ne göreyim asker polisin evimi kullandığı belliydi. Evim çok kötüydü yataklarımda insan dışkısı vardı. Çamurlu ayakkabılarla yataklara girmişler basmışlar. Kendi evlerini böyle mi kullanıyorlar?”
* B.A: “30 yıldır bunları yaşıyoruz. 93’te de bunları yaşadık bu günde aynı durumdayız. Bu kadar genç öldü yazık günah değil mi? Bize zulüm ediyorlar. Geceleri saat 2’de 3’te evimin damına çıkıp marş çalıyor, silah sıkıyorlar. Kapılarımızı kilitleyip içerde oturup dinliyoruz ve çok zorumuza gidiyor. Ölsek de evsiz de kalsak aç da kalsak asla topraklarımızı terk etmeyeceğiz.”
* H.S: “Evimize döndüğümüzde mahallede okul kalmamıştı. Başka uzak bir okula çocuklarımızı gönderdik. Ama çocuklar akşam hava kararınca okuldan çıkıyorlar ve çok korkuyorlar. Daha kaç gün önce çocuklar elinde oyuncak sanıp oynadıkları bomba patladı. Aynı şeylerin yaşanmasından tedirginiz.”
* N.T: “Barış istiyoruz, huzur olsun istiyoruz. Çocuklarım etkilendi. 1 yaşındaki çocuğum sürekli eve bomba atacaklar diyor, sürekli ağlıyor hiç uyumuyor. 6 yaşındaki çocuğum da silah seslerini duyunca altını ıslatıyor. Bunları görünce yasakta İdil’den ayrılıp köye yerleştik.”
* E.İ: “Yasaktan sonra döndüğümde evimden eser yoktu. Talan edilmişti. Hem hasarlı olduğundan hem içinde kalınamaz olduğundan günlerce bahçede yattık. Devlet çadır kurmamıza da izin vermedi.”
* T.Y: “Yasak bitince İdil’e geldiğimizde gece asker polis rastgele yine ateş ettiler. Böyle olunca 2-3 gün kalıp tekrar çıkmak zorunda kaldık. Öldürmekle bu iş olmaz barış olmalı. Böyle Kürtler bitmez.’’
Yakınlarını kaybeden kadınların aktarımları
Seve Varlı, resmi kayıtlarda 15 yaşında olan Ahmet Varlı’nın annesi: “Sokağa çıkma yasağı geldiği gün çarşıya gidip geldik. "Sokağa çıkma yasağı" ilan edince can havliyle kendimizi dışarı attık. Çocuğum İdil’de kaldı. Biz eşimin yeğeninin yanına sığındık. Çıkma yasağı olunca gelip çocuğu da götüremedik, yasağın 17 ya da 18. günüydü Ahmet’in ölüm haberi geldi. 15 yaşındaydı. Hiçbir suçu yoktu. Yasak olunca çıkamadı. Biz geri geldiğimizde evimiz eşyalarımızın hepsini yakmışlardı. Ne diyeyim. Bu kadar sıkıntı gördük.”
‘Devlet geldi, kızımı kendi toprağında öldürdü’
Guli Erarslan, resmi kayıtlarda 13 yaşında Fatma Erarslan’ın annesi: “Sokağa çıkma yasağında eşim ve kızımla evdeydik. Kızım teyzesine uğramıştı. Yedinci sınıfa gidiyordu. Biz teyzesinde sanıyorduk, telefon açtık orda olmadığını öğrendik. Epey aradık. Yasakta 22 gün burada kaldık. Mardin’e cenazelerini almaya gidenler bize haber verdiler ‘gelin kızınızın cenazesi burada, alın’ diye, biz inanmadık. Gidip baktık ki bizim kızımız. Cenazemizi Cizre’ye defnettik. İdil açılana kadar da orda kaldık. 12’sindeydi. Öldürüldükten 22 gün sonra 13’üne girdi. Okuluna gidiyordu, ders çalışıyordu. Daha çocuktu. Sokakta sürekli oyun oynuyordu. Bu çocuğu devlet öldürdü. Bizi mülteci yaptılar. Evlerimizden çıkardılar. Çocuklarımızı öldürdüler. Camlarımızı kapılarımız kırdılar. Bize zulmettiler. Kepçe ile duvarlarımız yıktılar. Duvarların altında bir şey olmadığı halde keyfi yıkıyorlardı. Gelip çocuklarımızı öldürdüler. ”
‘Çocuklarımız da ağaçlarımız da teröristmiş!’
Fatma Metin, resmi kayıtlarda 15 yaşında olan Mete Ağırhan’ın annesi: “5 Mart 2002 doğumluydu ama ben okula erken gitsin erken büyüsün diye yaşını büyük yazdım. Buradan taşındığımızda 20 gün Batman’a gittik. Çocuğun babaannesi İdil’deydi. Ben gitmeyeceğim babaannemin yanında kalacağım diye ısrar etti. Evet, sokağa çıkma yasağında biz gittiğimizde o burada kaldı. Biz diyorduk böyle bir şey yok, zaten çocuktur. Hani çocuktur, kadındır, sivildir. Hani biz bilmiyorduk bir vahşet düşmüş dünyaya. Hani 7’den 70’e herkes terörist ilan edilmiş. 2 yaşında çocuk da teröristmiş ,6 aylık bebek de, daha doğmamış bebek de teröristmiş. Bizim tavuklarımız da teröristmiş. Ağaçlarımız da, evlerimiz de yani tepeden tırnağa anlayacağınız devletin gözünde biz teröristiz. Biz çocuğumuzun, çocuklarımızın çocuk olduğunu biliyorduk. Bizim çocuğumuz evin bahçesinde katledildi. Çocuğumuzun tankı yoktu, topu yoktu, silahı yoktu. Şu anda bile deseler ki biz sizi öldüreceğiz buyursunlar gelsinler ama genç kızlarımızın, kadınlarımızın, annelerimizin bedenlerini soyup sokağa atıyorlar.”
(sy/dk)