Darbeyi yapan Roboski'yi Sur'u bombalayan militarist yapıdır!

09:11

Ruken Tuncel/JINHA

İSTANBUL - Darbe girişiminin ardından son 4 gündür yaşananları değerlendiren Avukat Eren Keskin, “Darbeyi yapanlar Roboski’yi ,Sur’u bombalayandır. Devlet içindeki militarist yapıdır” dedi.

İktidar ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından bastırıldığı ifade edilen darbe girişimi sokaklarda sıcaklığını hala daha koruyor. Bir taraftan Alevilerin yaşadıkları mahallere saldırılar düzenlenirken, diğer taraftan kadınlar sokak ortasında saldırıya maruz kalıyor. Peki, Türkiye gerilimin hat safhada olduğu şu günlere nasıl geldi? Darbe girişimi söylediği gibi cemaat tarafından mı yapıldı yoksa iktidar kurgusu muydu?
“Bastırılırken” ortaya çıkan manzara insan hakları ve hukuk düzeni içerisinde ne ifade ediyor?

Son 4 günde yaşananları konuştuğumuz insan hakları savunucu Avukat Eren Keskin, 15 Temmuz akşamı yaşanan darbe girişiminin militarist yapı tarafından düzenlediğini belirterek; kurgusal bir darbe değil, gerçek bir darbe yaşandığını söyledi.

Türkiye Cumhuriyeti’nin tamamıyla militarist bir devlet yapısına sahip olduğunu ifade eden Eren, “Hükümet olan partiler de ancak bu militarist yapıyla uzlaşacak olursa Türkiye’yi yönetebilir. AKP’nin de son dönem yaptığı buydu, özel harp devletiyle uzlaşmıştı. Ancak yine yakın zamanda dış baskılarla özel harp devletinin istemediği bir takım yollara girdi. İsrail’le barışmak, Suriye’den ve Rusya’dan özür dilemek gibi… Fakat herkesin unuttuğu bir şey var. Militaristler bir taraftan uzlaşırlar, bir taraftan kullanırlar, işleri bittiği zaman da darbe yaparlar. Bu nedenle, 15 Temmuz Cuma günü yapılan darbenin gerçek bir darbe olduğunu düşünüyorum. Yani; Fethullah Gülen cemaatinin bir darbesi ya da AKP’nin planladığı bir darbe olduğunu düşünmüyorum. Böyle düşünenler, bu devletin militarist yapısını gözden kaçırıyorlar. Bu darbeyi planlayanlar arasında hükümetin bir gün öncesine kadar ‘kahraman’ dediği Sur’u bombalayan komutan var. Cumhurbaşkanının en yakınındaki yaver var. Bunun Fethullah Gülen darbesi olarak gösterilmesi de militer yapının bir oyunu. Ayrıca bu hareketi gerçekleştirenler aynı zamanda Kürdistan’ı Roboski’yi Sur’u bombalayanlardı. Ama devlet, herkesi akılsız yerine koyduğu için; hiçbir gerçeği açıklamıyor. İnsanlar el yordamıyla bir takım gerçekleri bulmaya çalışıyorlar” dedi.

‘AKP, Kürtlerle masaya oturmazsa; bu iç savaşa kadar gidecek’

Konuşmasına “Bundan sonra Türkiye’nin önünde iki yol var” diyerek devam eden Eren, “AKP ya gerçekten bir demokratikleşme yolunu seçecek ve Kürtlerle masaya oturacak ya da bu iç savaşa kadar gidecek. Ben hiçbir şeyin hala önlendiğini düşünmüyorum. Fiziki olarak bir şeyler önlenmiş gibi görünüyor ama militaristler çok güçlü bunu hiç unutmasınlar. O nedenle artık şapkalarını önlerine koyup düşünmeleri gerekiyor. Darbelerin en büyük mağdurları ancak darbelere karşı çıkarlar. Bu coğrafyada da bunlar; Kürtler, Ermeniler, Aleviler, sosyalistler, LGBTİ bireyleri, feministler ve anarşistlerdir. Bizler hepimiz askeri darbelerin, militarizmin baskısı altındayız. Ve buna tek karşı çıkışı da biz yapabiliriz. Ama darbecilerin içinden darbeci beğenmek gibi bir lüksümüz yok. O nedenle herkesin çok dikkatli davranması gerekiyor. Demokratik tepkimizi ortaya koyalım ama bu şiddet içeren gruplara da dahil olmayalım” diye kaydetti.

‘Cumhurbaşkanı Selahattin Demirtaş’tan özür dilemeli’

15 Temmuz gecesinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım’ın halkı sokağa çağırmasına ilişkin de değerlendirme yapan Eren, şöyle konuştu: “Öncelikle Tayyip Erdoğan’ın, çok açık bir şekilde Selahattin Demirtaş’tan özür dilemesi gerekiyor. Kobanê olayları yaşandığı zaman Selahattin Demirtaş, tabanına ‘sokağa çıkın’ dediği için suçlanmıştı. Fakat Selahattin Demirtaş, demokratik, haklı ve etkisi bununla hiçbir şekilde kıyaslanamayacak bir çağrı yapmıştı. Tayyip Erdoğan ve iktidar ise; tüm halkı kin ve düşmanlığa sevk ederek çağrı yapıyor. Böyle bir çağrı hiçbir şekilde yasalara uygun değil. Ayrıca Türk Ceza Kanunu’na göre de suçtur. Bu suçu darbe katliamında hayatını kaybedenlerin ailelerinin de sorgulaması gerektiğini düşünüyorum. Bu durumda görevli olan; devlettir, halkı koruması gereken devlettir, önce siz bir darbeyi bastırın, ondan sonra demokrasi çağrıları yapın. Silahlı askerlere karşı silahsız halkı sokağa çağırmanın hiçbir demokratik anlayışla bağdaşır bir yanı yok. Burada en trajikomik olan durum ise; Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın ağlayan bir ses tonuyla ‘HDP’li arkadaşlar siz de sokağa çıkın’ demesiydi. Bu da bizim ne kadar haklı olduğumuzu gösteriyor. Ayrıca Selahattin Demirtaş’ın ‘evlerinizden çıkmayın, sokağa çıkmayın’ demesini de son derece yerinde buluyorum. Eğer ki, Kürdistan’da halk sokağa çıksaydı, çok daha fazla kan dökülecekti.”

‘Şiddet uygulayan siviller, açıklanmalı ve gözaltına alınmalı!’

Darbe girişimi esnasında sokağa çıkan ve şiddet uygulayan sivillerin gözaltına alındıklarına dair hükümet tarafından hiçbir açıklamanın yapılmamasını da ‘suçun üstünü örtmek’ olarak değerlendiren Eren, şöyle devam etti: “Çağrılar üzerine sokağa çıkan kitlenin bir kısmı çok büyük şiddet gösterilerinde bulundu. Bunları biz sosyal medyada görüyoruz. Askerlerin öldürülüşünü, hatta yalvarışlarını. Yine ölü askerlerin önünde kurt işareti yaparak fotoğraf çektirenlerin görüntüleri son derece açık, kimler oldukları tespit edilebilir. Ben tüm bu şiddet içeren saldırıları Osmanlı Ocakları ve Ülkü Ocakları’nın yaptığını düşünüyorum. Devletin bu kişileri açıklaması, gözaltına alması ve teşhir etmesi gerekiyor. Ama tam tersine sadece o kalabalıkları sokaktan çekmemek adına, suçun üstünü örtüyorlar. Hatta Başbakan’ın şöyle bir açıklaması oldu ‘bizden önce davrandılar, linçe varan girişimlerde bulundular’ dedi. Linç kavramını kullandı, çok dikkatli dinledim. Açıkça bir suç işleniyor, buna biz ‘dur’ diyemeyiz. Ben MHP’ye de çağrı yapıyorum, o kurt işaretini yapanlar, MHP’de iktidarda olanlar mı, yoksa muhalif olanlar mı? Onlar da bunları açıklasın. Çünkü bu işaret siyasi bir hareketin simgesi. Yani, herkesin bize bir açıklaması yapması gerekiyor. AKP’nin hükümet olarak bir açıklama yapması gerekiyor.”

‘Başbakan, Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay başkanı istifa etmeli’

Yaşanan olayların ardından Başbakan, Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay başkanının istifa etmesi gerektiğinin altını çizen Eren, “Genelkurmay Başkanı’nın kendi başyaveri darbeye karışabiliyorsa; eğer darbeciler bu kadar güçlüyse kendi suçunu itiraf edip istifa etmesi gerekiyor. Başbakan’ının istifası gerekiyor, Cumhurbaşkanı’nın istifası gerekiyor. Demokratik ülkelerde bu böyle olur. Kısa bir zaman öncesinde İngiltere Başbakanı, referandumda beklediğinin tamamen tersinde bir sonuç çıkınca istifa etti. Onurlu olan davranış budur. Fakat biz bu ülkede bugüne kadar hiç böyle bir davranışla karşılaşmadık. Ama biz insan hakları savunucuları olarak bu sorularımızı sormaya devam edeceğiz. Şunu çok iyi anlamak gerekiyor; bugün sokaklarda olan kitle gerçek anlamda demokrasi isteyen bir kitle değil. İslami sivil faşist güçler bunlar, tabi ki sıradan halktan insanlar da olabilir ama bu gösteriyi yönetenler maalesef onlar” şeklinde konuştu.

‘İdamı geri getiremezler, yalan söylüyorlar’

Eren, Başbakan Binali ve Cumhurbaşkanı Tayyip’in idam sloganlarına karşı ‘mesaj alınmıştır, gereği yapılacaktır’ sözlerini de şöyle yorumladı: “Bir grubun ‘idam istiyoruz’ naralarına ‘demokratik bir devlet her talebe cevap olur’ yanıtını verdiler. Bir kere idam, demokratik bir talep değil. Ayrıca, iç kamuoyuna yalan söylüyorlar, insanların sadece gazını alıyorlar. Çünkü Türkiye, Avrupa Birliği(AB) sürecinde; kendisinde istenilmesi üzerine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) ek protokolünü imzaladı ve kendisini bağladı, kendi anayasasının bile üstünde kabul ederek, idam cezasını kaldırdı. Kaldı ki, idam cezasını geri getirmek demek, Türkiye’nin AB sürecinden tamamen vazgeçmesi anlamına gelir. Türkiye de bunu göze alamaz. Bu yalan, idam cezası geri gelmez. Geri gelse bile; bunu darbecilere uygulayamazlar. Çünkü yasalar yürürlüğe girdikten sonraki süreç için geçerlidir. İdam edecekleri kimler; Kürtler, sosyalistler ve insan hakları savunucuları olur. İşte o zaman da Türkiye gerçekten bölünür.”

‘Yaşananlar devleti kimin yöneteceğine dair girişilen güç çatışmasının sonucudur’

2 bin 745 hakim ve savcı hakkında gözaltı kararı çıkartılmasına ilişkin de değerlendirmede bulunan Eren şunları söyledi: “Hükümet her alanda Gülen Cemaati’ne mensup olan kişilerden kurtulmak istiyordu. Bunu yapıyordu da ama hükümeti özelikle yargıdakiler rahatsız ediyordu. Fakat bunların gerçekten cemaatle ilişkisi olup olmadığını bilmiyoruz, bunu bilebilmek için somut deliller lazım. Ama bu darbe bahane edilerek birçok insan, binlerce hakim ve savcı gözaltına alındı. Burada şunu sormamız gerekiyor; demek ki; Türkiye’de adalet gerçekten yok. Biz o zaman kime güveneceğiz. Eğer, Türkiye’de 2 bin 745 hakim ve savcı cemaat adamıysa o zaman neden bunları daha önce almadınız, neden bugün alıyorsunuz? Bu soruların cevabını ancak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan verebilir. Yapılanların hiçbirinin demokrasiyle bağdaşan bir yanı yok! İnsanları gözaltına alabilmek için somut delillerin olması gerekiyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) bu yönde içtihatları var; gözaltı, tutuklama ve ceza verebilmek için ortada makul ve somut deliller olması gerekiyor. Bütün bunlar devleti kimin yöneteceğine dair girişilen bir güç çatışmasının sonucudur. Ve bizler bu güç çatışmasının kurbanları yapılıyoruz.”

‘Bireysel silahlanma; kadınları, Ermenileri, Kürtleri ve Alevileri hedef alacak’

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Şeref Malkoç’un ‘darbeye teşebbüs edenlere karşı milletin meşru müdafaa hakkını savunması için ruhsatlı silah verilmesinin önünün açılması lazım’ sözlerini de oldukça tehlikeli bulduğunu belirten Eren: “ Bugün sokaklarda kafa kesenler böyle bir silahlanma olduğu takdirde, bu silahları ilk olarak Kürtlere, Ermenilere ve Alevilere doğrultacaklar. Kaldı ki, önceki gün Malatya’da bunun bir yansımasını gördük, Alevilerin mahallesine girilmek istendi. Biz İHD olarak bu şekilde yapılan bütün çağrılara ilişkin suç duyurunda bulunacağız” diye konuştu.

Bireysel silahlanmayla kadın katliamlarında da artış olacağını vurgulayan Eren, “Sokakta baş kesmekten çekinmeyen bir insan, evindeki kadına ne yapıyordur, kim bilir. Böyle bir uygulamaya geçilecek olunursa, bundan en çok kadınlar zarar görecektir” dedi.

‘Yakınlarını kaybeden herkes İHD’ye başvursun’

Eren, son olarak darbe girişiminde hayatını kaybedenlerin yakınlarına şöyle seslendi: “Özellikle erlere ve erlerin ailelerine İnsan Hakları Derneği (İHD) olarak çağrı yaptık. Çünkü burada belki de en günahsız olan erler. Erler kendisine verilen görevi ancak yerine getirir, emri uygular. Ayrıca darbe güçleri tarafından öldürülen katledilen yaralanan tüm kişilere ve ailelerine çağrı yapıyoruz; herkes İHD’ye başvursun.”

(dk)