Yüzünü cezaevine dönen kitap: Türkiye'de Kadın Mahpus Olmak
09:02
JINHA
İSTANBUL - Türkiye Hapishane Çalışmaları Merkezi kapsamında yapılan Türkiye Hapishaneleri Enformasyon Ağı Projesi'nde kadın mahpuslar alt ağ temsilciliğini yürüten Ezgi Duman ile derlemesini yaptığı 'Türkiye'de Kadın Mahpus Olmak' isimli kitabı konuştuk. Ezgi, hem adli hem de siyasi kadın mahpusların cinsiyetlerinden dolayı yaşadığı ortak sorunlara dikkat çekerek, "Hapishanelerin kadın yüzü görünmüyor" dedi.
Türkiye Hapishane Çalışmaları Merkezi kapsamında yapılan Türkiye Hapishaneleri Enformasyon Ağı Projesi'nde kadın mahpuslar alt ağ temsilciliğini yürüten Avukat Ezgi Duman, Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği olarak adli-siyasi ayrımı yapmadan mahpusların yaşadığı hak ihlalleri ve kötü muamele ile ilgili çalışmalar yürütüyor. Türkiye hapishaneler enformasyon ağı projesi kapsamında 2015 Ocak ayından itibaren çalıştıklarını anlatan Ezgi' Türkiye'de Kadın Mahpus Olmak' isimli kitaptan bahsetti. Ezgi, "Baktığınızda Türkiye'deki hapishaneler tek tip bir şekilde erkek, Türk, heteroseksüel, Sünni, sağlıklı, yetişkin… Birazda bu mahpus grupların homojen olmadığını özel ihtiyacı olanlar olduğunu göstermeye çalışıyoruz. Türkiye'de kadın mahpuslar üzerine çalışan çok az kurum var çünkü hapishanenin kadın yüzü görünmüyor. Kadınların hem mahpus olmaktan hem de kadın olmaktan yana özel ihtiyaçları var. Bu kitapta görüşmelerin yapıldığı mektuplaşma faaliyetleriyle ortaya çıktı" dedi.
'Adli mahpuslar güçlendirilmeli'
Adli mahpusların daha fazla yalnızlaştırıldığını söyleyen Ezgi, "Biz adli ve siyasi olanlarla da mektuplaşıyoruz. İki grubunda ihtiyaçları ve yaşamları farklı, fakat yine de kadın olmaktan yana ortak noktaları da var. Özellikle adliler hangi suç tipinden cezaevinde girmiş olurlarsa olsunlar aileleri tarafından terk ediliyorlar. Adli mahpuslardaki gözlemim şu: özellikle büyük bir kısmı kendilerine şiddet uygulayan erkeğe karşı suç işleyerek hapishaneye girmiş. Yani baktığınızda kendisini ve hayatını savunduğu için hapishaneye girmiş. Haklarıyla ilgili güçlendirilmeye ve farkındalıklarının arttırılmasına ihtiyaçları var. Biz birazda o güven ilişkisini oluşturarak dayanışma oluşturmaya çalışıyoruz" diye kaydetti.
'Çıplak arama eril şiddettir'
Mahpusların en fazla dile getirdikleri sorunlara değinen Ezgi, "Siyasi mahpusların ise şu sıralar en fazla dile getirdikleri sorun çıplak arama. Aslında adlilerde çıplak aramaya maruz kalıyor ama bunun şiddet veya kötü muamele olduğunun çok fazla farkında olmuyorlar; adlilere bu algı empoze ediliyor. Çıplak aramayı da kitapta eril şiddet başlığı altında değerlendirdik. En son Antalya L tipinden kadınlar Şakran'a sevk edilirken çıplak aramaya maruz kaldı. Bir hapishaneden bir hapishaneye ring aracıyla götürülürken ne tür bir yasak maddeyi bulundurabilirsiniz ki" diye ifade etti.
Konsolosluklar yabancı mahpuslara ilgisiz
Kadın mahpusların çalışmasına karşı olmadığını çünkü ekonomik anlamda çok ciddi sıkıntı yaşadıklarını hatırlatan Ezgi, bütün hapishanelerde mahpuslar için ucuz iş gücü olma durumunun varlığını, kadınların cinsiyetçi bir iş bölümü ile karşı karşıya kaldıklarını belirtti. "Mesela kadınların olduğu bir açık hapishane varsa orada ilk akla gelen şey mantı atölyesi açmak. Haliyle tahliye sonrası hayatlarını istihdam edebilecekleri bir iş öğretilmiyor'' diyen Ezgi sözlerine şöyle devam etti: "Yabancı mahpuslara baktığınızda da dil problemi ve adalete erişim problemi görünüyor. Ne yazık ki bir de yabancı mahpuslar diğer mahpusların ayrımcı davranışlarına, hakaretine ve şiddetine maruz kalıyor. Aynı zamanda pek çok yabancı mahpus konsoloslukların ilgisizliğinden de şikâyet ediyor."
Ezgi, konsoloslukların kadınlara yönelik tutumunu ise şu örnekler ile anlattı: "Sincan'da yazıştığımız kadınlardan birinin bebeği dışarıda bebeğini göremiyor, bir diğeri de aynı şekilde. Bu kadınlar hükümlüydü onlara vasii atanmış. Fakat konsolosluk vasii'lerini kafalarına göre atamış ve bu vasi'lere ulaşılamıyor. Şu an hapishane dışında yok hükmündeler. Bir işlem yapamaz birini şikayet edemezler. Bu konu çok ciddi bir sorun ve bunun üzerine de çalışıyoruz."
'600 çocuk annesiyle cezaevinde'
Cezaevinde LGBTİ bireylerin görünürlüğüne dikkat çeken Ezgi, "Devlet şimdi pembe hapishane sürecinden bahsediyor. Biz buna belirli koşullarda karşıyız çünkü tecrit dediğiniz şey bir odaya kapatmak değil sadece buna ek olarak orada ayrımcılığı hangi boyutuyla karşılaşacak mahpuslar bunu da bilmiyoruz" şeklinde konuştu. Kadın mahpus olma durumu içinde annelere bakıldığında çocuk faktörünü de görmek gerektiğini vurgulayan Ezgi, "Yetişkin kadınlar için dahi uygun olmayan yerlerde çocuklar kalıyor. Adalet Bakanlığının son açıkladığı rakamlara göre 600 çocuk annesiyle cezaevinde kalıyor. Mesela yazıştığımız kadın mahpus 3 yaşında bir oğluyla kaldığını ve oğlunun kronik böbrek hastası olduğunu söylemişti. Gebze'de kalıyordu ve çok soğuk olduğunu söylemişti. Oğlu mikrop kapmasın diye sürekli olarak kucağında gezdirdiğini anlattı" dedi.
Adalet Bakanlığından muğlak yanıtlar
Adalet Bakanlığına kreş durumunu sorduklarında 'hapishanelerimizde yeterli kreş vardır' gibi muğlak bir cevap aldıklarını söyleyen Ezgi, ''Kime göre neye göre yeterli bilinmiyor. Yine Gebze'den yazan bir kadın 2 yaşında bir kızıyla kalıyordu. Televizyonda oyuncak bebek gördüğünde kızının sevinç çığlıkları attığını yazıyordu. Dışarıdaki çocuk için çok ulaşılabilir bir şey hapishanedeki çocuk için ulaşılamaz çok ciddi bir ihtiyaç'' sözleriyle yaşananları aktardı.
'Hikayeler, mektuplar beni güçlendiriyor'
Kendisini kitap sürecinde çok etkileyen olaylara da değinen Ezgi hissettiklerini şöyle anlattı: ''Zorla gebelik testi bakire misin değil misin diye sorulması meselesi beni çok etkilemişti. Bir de başka bir mahpusun yaşadıkları beni çok etkilemişti. Hastaneye ve adliyeye giderken çıplak arama uygulanmaması gerekiyor, o sadece hapishaneye ilk gelişte olan bir şey. Muhtemelen mahpusun iç çamaşırı cihazda sinyal veriyor kabine girip soyunmasını ve üzerine bir çarşaf almasını istiyorlar. Kadın bunu yapıp çıkarken yanında 3 yaşında kızı var. O çocukta üstünü çıkarmaya başlıyor bütün bunlar olurken erkek-kadın jandarma, infaz koruma memurları var. Bu beni çok etkilemişti. Bir başka adli mahpus var yine yalnızlaştırılmış bir kadın. Bu kadını 5 yıldır kimse görmeye gelmiyor."
Ezgi, cezaevinin kendisine hissettirdiklerini ise şu sözlerle dile getirdi: "Ne zaman hapishaneye gitsem kendimi küçük bir kız çocuğu ya da her an bir şiddete maruz kalabilir, engellenebilir olarak görmekten vazgeçemiyorum. Her seferinde avukat görüşüne giderken ona göre iç çamaşırı giymek zorunda kalıyorum ya da bazen kapalı giyinme gereği duyuyorum. Bu noktada da kendime kızıyorum niye böyle yapıyorum diye. Bir yandan da o mektuplar, hikayeler, bu kitabın hazırlanması beni de güçlendiren bir şey."
Kadınların ped talebi kampanya oluyor
Paylaşım ilişkisi kurdukları kadınlara kitabı yollamaya başladığını ve onların eleştirilerini de istediğini belirten Ezgi, kitabın çıkacak olan ikinci baskısını kadınların eleştirileri ve önerileri üzerinden şekillendirmeyi düşündüklerini söyledi.
''Kadın dayanışmasının hapishaneler kolunu örmek gerekiyor çünkü ataerkil tahakküm dediğimiz şey hapishanelerde daha net kendisini gösteriyor'' diyen Ezgi Eylül ayında insan hakları örgütleri ve kadın örgütleri ile yapacakları bir kampanyaya şu sözlerle dikkat çekti: ''Kadınların bize en sık başvurduğu mesele ped meselesi hapishanelerde kadın pedi kantinlerde satılıyor. Tek tip ped var ve tampon yok. Siz başka bir çeşit ped kullanmak istediğinizde çoğunluğu erkeklerden oluşan hapishane idaresi oturup buna karar veriyor. Bu nedenle tüm talepleri açacağımız bunu öne çıkaracağımız bir kampanya yapacağız.''
(nö/ck/dk)