'Ali'nin direnişi Sur, Cizre, Nusaybin'de devam ediyor'

11:08

Handan Tufan / JINHA

RIHA - Diyarbakır Cezaevi'nde Büyük Ölüm Orucu Direnişi'nde yaşamını yitirdiğinde 16'sındaydı Ali Çiçek. Taşıdığı devrimci inanç ve işkenceciler karşısındaki sarsılmaz duruşuyla, PKK Lideri Öcalan'ın örnek gösterdiği Ali'ye cezaevindeki arkadaşları "Kızıl Yıldız" ismini layık gördü. Ali'nin ablası Ayşe Çiçek, "Ali devrimin geleceğine inanıyordu. Bize 'Ben görmesem de devrim gelecek. Biz yapmasak da bizden sonrakiler devrimi getirecek. Şimdi Ali gibi 15 yaşında gençler Sur'da, Cizre'de Nusaybin'de direniyor" dedi.

Tarihin en büyük vahşetlerinden birinin yaşandığı Diyarbakır Cezaevi'nde işkence ve onursuzlaştırma uygulamalarına karşı başlatılan ölüm orucunda Mehmet Hayri Durmuş, Kemal Pir ve Akif Yılmaz ile birlikte hayatını kaybeden bir diğer isim Ali Çiçek'ti. PKK'nin önder kadrolarının 14 Temmuz 1982'de başlattığı bu direniş 'Büyük Ölüm Orucu Direnişi' olarak hafızalarda yer edindi.
Urfa'nın Hilvan ilçesinin Kabahaydar köyünde 1961 yılında doğan Ali, tanıştığı PKK'ye henüz çocuk yaşlarında katılmaya kararı verir. Yaşına göre oldukça olgun, oturaklı ve ciddi bir kişilik yapısına sahip olan Ali'in devrimciliğinin bir heves değil inanç olduğu belirtilir. O, bu davanın sahiplerinin yaşamına, ilişkilerine bakar ve bunda büyük bir ciddiyet, saygınlık, olgunluk, sorumluluk görür ve bundan etkilenir. Bu etkilenmeyle de ülkesine, halkına karşı görevlerinin neler olduğunu ve elinden nelerin gelebileceğini netleştirmeye çalışır. Duruşuyla, ilişki ve yaşamıyla, yoldaşlarına ve örgüte yaklaşımıyla da herkese güven verir. Katıldığı PKK'deki ilk görevini ise ailesinin göçüp geldiği Urfa'da alır. Aldığı görevlerinden en önemlilerinden bir tanesi de, Kemal Pir'i tutulduğu Urfa E Tipi Cezaevi'nden kaçırmaktı. Aldığı bu görevi de diğerleri gibi başarıyla yerine getirir. Hilvan-Siverek mücadelesinin yükselişe geçtiği 1979-80 yılları arasında savaşın kızıştığı bu sahaya yönelir ve Hilvan-Siverek silahlı mücadelesine katılır.

Çelikten irade...

Henüz 16 yaşında iken yakalanan Ali, 2 ayı aşkın süre içerisinde kaldığı işkenceli sorguda belinde yakalanan silah da dahil her şeyi reddeder. Tutuklandıktan sonra PKK'li tutsakların bulunduğu Diyarbakır Cezaevi'ne getirilen Ali, burada da öncü kadroların tutulduğu hücre sistemi olan 35'inci koğuşa alındı ve arkadaşları ile birlikte akıl almaz işkencelere uğradı. Ancak küçük yaşına rağmen gösterdiği direngenliği nedeniyle cezaevindeki yoldaşları ona "Kızıl Yıldız" ismini layık gördü. Urfa Cezaevi'nden kaçırılmasında önemli rol oynadığı Kemal Pir ile de bir yıl sonra yeniden yakalanması üzerine cezaevinin bir hücresinde tekrar buluşan Ali ile Kemal'in birlikteyken sohbetlerinin konusunu ise sık sık o firar günleri oluşturur.

'PKK bize teslimiyeti değil, direnişi öğretti'

14 Temmuz günü Büyük Ölüm Orucu eylemini mahkemede ilan eden Hayri Durmuş'un arkasından eyleme katılmak üzere kalkan ilk ellerden biri de Kızıl Yıldız Ali'nin eliydi. Ölüm orucuna katılma kararını hemen duruşma salonunda, saniyeler içerisinde alacak kadar hazır bir devrimciydi. Önderleri ölüm orucunu başlattığında onu yerinde tutabilmek artık mümkün değildi. Mahkeme Başkanı Emrullah Kaya'dan söz hakkı alabilmek için ısrar etti ve sonunda da bunu başardı. Söz hakkını koparan Ali, daha önce poliste ve savcılıkta reddettiği bütün eylemlerini bir bir sayarak, bunların kendisine ait eylemler olduğunu, kendisinin gerçekleştirdiği bu eylemlerden yargılanan insanların suçsuz olduğunu, tarihe böylesi yanlış kayıtların düşülmesinin önüne geçmek ve kendisinin yaptığı eylemlerden başkalarının ceza almasını engellemek isteğini belirttikten sonra, ölüm orucu eylemine başladığını ilan etti. Mahkeme salonundaki son sözü de, "PKK bize teslimiyeti değil, direnişi öğretti. Biz de direnmeye devam edeceğiz" şeklinde oldu.

Onurlu bir yaşam...

Başlatılan ölüm orucu ardından Kemal Pir eylemin 53. gününde kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. Eylemin 61. günü olan 13 Eylül'de Mehmet Hayri Durmuş'un ve 15 Eylül'de ise Akif Yılmaz'ın ardından Ali Çiçek, 17 Eylül günü yaşamını yitirdi. Cenazesi, yaşamını yitirdikten 28 yıl sonra 2010 yılında kendi vasiyeti üzerine Osmaniye'den getirilerek Diyarbakır'da toprağa verildi. Taşıdığı devrimci inanç ve işkencecileri karşısındaki sarsılmaz duruşuyla, PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın bu günün gençlerine her fırsatta örnek gösterdiği Ali Çiçek'ten onurlu bir yaşam, ailesine hatıra olarak geriye bir fotoğrafı ile gömlek ve kazağı kaldı.

'Neşeli bir çocuktu'

Küçükken çok neşeli biri olan kardeşinin gerçek bir kahraman olduğunu dile getiren ablası Ayşe Çiçek, "Eğer o ve diğer kahraman arkadaşları olmasaydı, Kürtler bugün yok olmuştu. Onların o eylemleri, Kürtleri yeniden ayağa kaldırdı. Öcalan, bu mücadelenin temeli ise Ali ve arkadaşları da direği oldu" diyerek, bu eylemin unutulmaması gerektiğini vurguladı.

'O zamanlar daha 15 yaşındaydı'

Ali ile aralarında 5 yaş olduğunu ifade eden Ayşe, "Birbirimize çok bağlıydık. Nereye gitsem kendimle götürürdüm. Çocuğum gibiydi. Ben erken yaşta evlendim. Ali okula başladı ben evlendim. Arkamdan çok ağladı. Sürekli gelip yanımda kalıyordu. Ne o bensiz yapabiliyordu, neden ben onsuz. Sonra ben Antalya'ya göç ettim. Ali artık delikanlı olmuştu. Çok güzel bir çocuktu. Urfa'da çıkan bir olayda gözaltına alındı. Adana'ya götürdüler. Orada Kemal Pir ile tanıştı. Artık ne Kemal'i bıraktı ne de partiyi. Partiyi çok severdi. Bütün zamanı partiye adamıştı. Bir gün beni görmeye geldi. Kahvaltı hazırladım, peynir vardı. Peyniri yemedi. Bize 'Ben nasıl yiyeyim, arkadaşlarımın açtır' dedi. O kadar bağlıydı. Devrimin olacağına inanıyordu. Bize 'Ben görmesem bile devrim gelecek. Biz yapmasak bile bizden sonrakiler devrimi yapacak. O zamanlar daha 15 yaşındaydı. Arkadaşları ile ilişkisi çok güzeldi. Herkese yardımcı oluyordu" diye ifade etti.

'Bir süre sürekli mezar taşını kırdılar'

Cezaevi günlerini anlatan Ayşe şöyle devam etti: "Cezaevinde sadece 'nasılsın iyi misin' diye sorabilirdik. Başka bir şey söylemeye izin yoktu. Bir jandarma benim arkamda diğeri onun arkasındaydı. Ben 2 kez gittim. En son onu açlık grevine girmeden bir ay önce gördüm. Asker kolundan tutmuştu getirdi görüşe. Sonra açlık grevine girdiler. Annem sürekli cezaevinin kapısına gidip oğlunu görmek istiyordu. Ama cezaevi görüşmeye izin vermiyordu. Üç ay gitti geldi annem. Sonra Adana'nın karakolu bize ölüm haberini verdi. Sonrada cenazeyi getirdiler. Defin ettik. Bir süre sürekli mezar taşını kırdılar. Biz de inatla yaptık."

'Ali'nin yoldaşları direniyor'

Ali'nin yoldaşlarının direnişe devam ettiğine vurgu yapan Ayşe, "Sur'da Cizre'de Nusaybin'de yine Ali gibi 15 yaşında gençleri katlettiler. Onlara bakınca Ali aklıma geldi. Haberlere baktığımda içim gidiyor. Çünkü bizim başımıza gelmiş. Ali'de nasıl acı çektiysem o gençlerde de aynı acıyı yaşadım. Geçenlerde bir taziyeye gittim. Cizre'de bodrumda katletmişler. Aile bana 'Biz cenazeyi aldıkta bizim çocuğumuz mudur bilmiyoruz. Cenaze yanmış' dediler. Bu ne kadar acıdır. Gene biz aldık bizimkinin kemikleri kalmıştı. Bir beni vardı yüzünde, o beninden tanıdık. Ben kardeşimin cenazesini görmek istedim. Yüzünü açıp bana gösterdiler. Kolunda bir şeyler yazmış ama göremedim. Onu göstermediler. Kemik kalmıştı" şeklinde ifade etti.

(gc)