'Hayri tüm işkencelere rağmen dimdik ayaktaydı'
10:22
Öykü Dilara Keskin/JINHA
İSTANBUL - 14 Temmuz büyük ölüm orucu direnişinde yaşamını yitiren Hayri Durmuş, "Kendimi bu davaya adamışlığıma rağmen, halkıma karşı görevlerimi tam olarak yerine getirdiğimi söyleyemem. Bu yüzden de mezar taşıma 'Bu halka karşı borçlu öldü' yazılsın" demişti. Kardeşini anlatan Zekiye Durmuş, ona aldığı takım elbiseyi, görüşleri, çocukluğunu ve anılarını paylaştı.
Tarihe insanlık dışı uygulamalarıyla geçen Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi'nde yaşanan işkence ve insanlık dışı yaptırımlara karşı PKK'nin ilk kadroları direnişleriyle başka bir tarih yazdı. Mazlum Doğan'ın 21 Mart 1982'de Newroz günü yaptığı eylemin ardından 18 Mayıs'ta Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Necmi Öner ve Mahmut Zengin bedenlerini ateşe verdi. Esat Oktay Yıldıran yönetimindeki cezaevinde dünyanın en ağır işkenceleri uygulanmaya devam ediyordu. Mahkemelerde savunma yapılması engelleniyor, her mahkeme tutsaklar için birer işkenceye dönüştürülüyordu. Kitaplara dahi sığdırılamayacak, öyküsü ne yazılırsa yazılsın eksik kalacak bu günlerde Hayri Durmuş duruşma salonunda ölüm orucuna başlayacaklarını duyurdu. Ölüm orucuna katılan Hayri Durmuş, Kemal Pir, Ali Çiçek ve Akif Yılmaz yaşamlarını bir halka armağan etmişti.
14 Temmuz'un anlamı
Ölüm orucunun başlangıç tarihi olan 14 Temmuz'un anlamı ise Paris Komünü'nün oluşmasında önemli bir aşama olan Bastille Hapishanesi'nin basıldığı tarih olmasıydı. "14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi" olarak tarihe geçen eylem bir halkın baskılara karşı nasıl direndiğini ve nasıl kendini yeniden var ettiğinin göstergesi oldu.
'Bu halka borçlu öldü yazılsın'
Ölüm orucunu başlattıklarını mahkemede açıklayan Hayri, her kararını mücadele ettiği halk için aldı. Çocukluğundan beri doktor olmak isteyen Hayri, Hacettepe Tıp Fakültesi'nin kazanmasının ardından siyaset çalışmalarına katılıyor. Giderek aktifleşen Hayri, doktorluk hayalini bırakarak, devrimci mücadelenin en önünde yer almaya karar veriyor. Hayri, ölüm orucu kararını açıkladığında ise şu cümleleri kuruyor: "Eğer eylemim ve ölümümle arkadaşlarıma, partime ve halkıma faydalı olabilirsem, bundan mutluluk duyarım. Bütün yeteneğimi, bilgi ve becerimi en üst biçimiyle, istediğim gibi halkımın hizmetine sokabildiğimi, bütün inancıma, kendimi bu davaya adamışlığıma rağmen, halkıma karşı görevlerimi tam olarak yerine getirdiğimi söyleyemem. Bu yüzden de mezar taşıma 'Bu halka karşı borçlu öldü' yazılsın."
'Annelere kendi diliyle anlatmak istiyorum'
Hayri'nin çocukluk anılarından bahseden kardeşi Zekiye Durmuş şu notları düşüyor: "Annemle doktora gittiğimizde doktorun söylediklerini biz çevirirdik. Hayri bu nedenle de doktor olmak isterdi. Annelerin kendi dilinden onlara hastalıklarını anlatmak istiyorum diyordu. Bir gün babaanneme kadınların köyde nasıl doğum yaptığını sormuştu. Herkesin yaşadığı sorunları merak ediyor ve ilgilenmek istiyordu."
Hayri'nin lise 1'e gittiği sıralarda yazdığı bir yazının çok beğenildiğini söyleyen Zekiye, "Okul müdürü 'bunları nasıl yazdın' diye sorunca Hayri, 'ben yaşanılanları yazdım' demiş. Hayri kitap okumayı çok severdi her şeyi okurdu, tabi yapılan baskınlarla tüm kitaplar alındı" dedi.
'Hayri dimdik ayaktaydı…'
Hayri'nin parti çalışmaları sırasında tıp eğitimine devam ettiğini düşündüklerini söyleyen Zekiye, "Bize bir gün 'ben okul okumayacağım bu halkın bize ihtiyacı var' demişti ve okulu bıraktığını söylemişti" diye anlattı. Hayri'yi cezaevindeyken çok az görebildiğini ifade eden Zekiye, "Hayri görüşlerde 'iyi misin', ben 'para yatırdım' diyordum bu kadardı. Görüşlerde fazla konuşamıyorduk. Bir özlem kalıyordu seninle onun arasında orada kalmak istiyordun. Birçok insan hak etmedikleri şeyleri yaşadı. Diyarbakır deyince cezaevi gelir aklıma vahşet gelir" diye hislerini anlattı.
O dönem cezaevinde yaşananlar hakkında bilgi sahibi olamadıklarını ifade eden Zekiye, "Hayri annemle bir buçuk yıl görüşmedi. Görüşler çok sıkıntılıydı. Hayri'yi çok az gördük ama her gördüğümüzde tüm işkencelere rağmen dimdik ayaktaydı" diye anlattı.
'Cizre ve Sur'da aynı açılar yaşandı'
Hayri'yle en son Haziran ayında görüştüğünü söyleyen Zekiye şöyle devam etti: "Ona o görüşte bir takım elbise götürmüştüm, merak ediyorum o takımı hiç giydi mi bunu hiç öğrenemedim. Haziran görüşünün ardından hep görüşe gittim ama engellendi. Biz onları görmek istedik göremedik, onlar şahadete ulaştı. Her 14 Temmuz'da o anları tekrar yaşıyoruz. Ölüm orucu deyince insanın aklına açlık, susuzluk yorgunluk geliyor. Biz bunu acısını yaşadık hala da yaşıyoruz. Bizim acılarımız son bulmadı. Cizre'de, Sur'da yaşayanlar bizim acılarımızı yaşadı. Onun için her zaman barış diyoruz. Ama maalesef 2016 yılı ölümleri katladı. Ölümlere karşı durulmalı. Annem evlat acısını yaşadı ama 'onlar halkı için mücadele ediyorlar en iyisini biliyorlar' diye teselli ediyordu kendini."
14 Temmuz direnişini selamlayan Zekiye son olarak, yaşanan savaşa değinerek, "Barış masasını kimin devirdiği bellidir. Kardeş diyoruz birbirimizi öldürüyoruz. Bizim birliktelik yaratmamız lazım, halk olalım, yaşatalım birbirimizi. Bu acı umarım bir daha yaşanmaz, Cizreler, Liceler olmaz" dedi.
(rt/gc)