Dilek'in çeşmesi Şenay ve Gülsüman'a can suyu oluyor
09:00
Ceren Karlıdağ / JINHA
İSTANBUL - Ölüm oruçlarında yaşamını yitiren Şenay Hanoğlu ve Gülsüman Dönmez'in adının verildiği ekolojik halk bahçesine geçtiğimiz günlerde Dilek Doğan'ın adının verildiği çeşme kuruldu. Şenay ve Gülsüman'ın tohumlarına artık Dilek can suyu oluyor.
Anadolu'nun çeşitli illerinden zorunlu göçler sonucu gelen Alevi halkının oluşturduğu Sarıyer'e bağlı Küçükarmutlu Mahallesi hemen her dönem devlet operasyonlarının hedefi oldu. Devletin 90'larda gecekonduları bahane ederek katliamlara imza attığı mahalle, 2000'lerde başlayan ölüm oruçları döneminde de yine hedefteydi. Kürdistan il ve ilçelerinde devam eden operasyonlar ise Türkiye'deki etkisini yine önce Küçükarmutlu'da gösterdi, "Canlı bomba arıyoruz" bahanesiyle yapılan ev baskınlarında Dilek Doğan ailesinin gözü önünde katledildi. Dilek henüz çocuk yaştayken mahalledeki kadınlar birer birer düşüyordu toprağa oysa… Farklı farklı dönemlerde devlet tarafından katledilen kadınların ismi ise aynı bahçede yaşıyor şimdi.
'Görüş günlerinde politikleşti'
Takvimler 9 Nisan 2001 yılını gösteriyordu. Önce Gülsüman Dönmez katıldı ölümsüzler kervanına. 1964 yılında doğan Gülsüman, Tokat'lıydı ve yaşama da gözlerini Tokat'ta açmıştı. Maddi zorluklardan dolayı okula gidemeyen Gülsüman, 1985 yılında İstanbul'a taşındı; 1994 yılında ise Küçükarmutlu'ya… Her sabah gecekondulardan doğan güneşle uyanıp yoksul mahallerde güne "Merhaba" dedikten sonra, yüksek gelirli insanların yaşadığı mahallerde temizlikçilik yapardı Gülsüman. Gülsüman'ın sınıf mücadelesiyle tanışması da yine Küçükarmutlu'da başladı. 1995 yılında kardeşinin tutuklanmasının ardından cezaevine gidip gelmeye başlayan Gülsüman, cezaevi yolları ve görüş günlerinde daha da politikleşti. 1997 yılında ise yine bir görüş günü sonrası tutuklandı, 4,5 ay Sakarya Cezaevi'nde kaldı.
Gülsüman, kendini özgürleştiriyor!
Gülsüman'ın devrimci kişiliği ataerkiyi de rahatsız etti. Hemen her eyleme öncülük eden, devrimciler için fedakârlık ve emekten kaçınmayan Gülsüman'ın eşi, onun politikleşmesine karşı çıktı. Bu karşı çıkışı reddeden Gülsüman ise evliliğini bitirerek kendini özgürleştirmeye devam etti. Cezaevlerini kasıp kavuran F Tipi gerçekliğini yüreğinde hisseden Gülsüman, 14 Kasım 2000'de ölüm orucuna başladı. Tutuklu Ailelerle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği'yle (TAYAD) başladığı ölüm orucunun 147. Gününde 9 Nisan 2001 saat 21.30'da yaşamını yitirdi. Gülsüman, yaşamını yitirmeden önce oğlu Sinan'a yazığı mektubunda ise "Anne olmak sadece sana bakıp senin yanında olmak değildir" diye sesleniyordu. Oğlu Sinan'ı yoldaşlarına ve halkına emanet ettiğini belirterek, yaşama gözlerini yumdu.
'Mezarım Gülsüman'ın yanı olsun'
Gülsüman'ın yanı başında, onunla açlığı ve iradeyi paylaşan bir kadın daha vardı; Şenay Hanoğlu… Şenay, Gülsüman'ın hem yoldaşı, hem komşusu hem de arkadaşıydı. O da Gülsüman gibi Tokat'ta dünyaya gelmiş, daha sonraları Küçükarmutlu'ya göç ederek ileride direniş evi olarak kullanılacak olan gecekondusunda yaşamaya başlamıştı. Evlere temizliğe giden Şenay, sınıf ve kimlik mücadelesinin savunucusuydu. Çok kez gözaltına alınan Şenay, ilk gözaltısını ise 1994 yılında Sirkeci'de Amerikan emperyalizmini protesto ettiği sırada yaşadı. Gülsüman ile aynı ölüm orucu ekibinde yer alan Şenay, 21 Nisan 2001 yılında yaşamını yitirdi. Çocukları Pınar ve Erdem'e bıraktığı mektubunda ise "Sizin ve insanlarımızın gelecek güzel günlerde yaşaması için her şey" diyordu Şenay…
Şenay yaşamını yitirdiğinde de Gülsüman'dan ayrılamadı. Arkadaşlarına bıraktığı vasiyetinde şöyle diyordu: "Cenazem Gülsüman gibi Armutlu Cemevi'nden kalksın. Cenazemi Cemevinde Gülsüman'ın cenazesini koyduğunuz yere koyun, başucuma Nilüfer'in resmi konsun. Beni yolcu ederken "Hoşçakalın dostlarım" parçası söylensin. Mezarım Gülsüman'ın yanı olsun. Cenazem polise verilmesin, cephe bayrağına sarılsın. Nerede kalkarsa kalksın, meşalelerle taşınsın…"
Dilek, geleceği yeşertiyor…
Bu iki kadın yaşamını yitirdiğinde Dilek ise 11 yaşlarındaydı. Gülsüman ve Şenay başta olmak üzere mahalledeki diğer kadınların direnişini gözlemleyerek büyüyordu… Bir yandan direnişi gözlemliyordu Dilek, diğer yandan devletin mahalle halkı üzerindeki şiddetini. Aradan 14 yıl geçti. Bu kez takvimler 18 Ekim 2015 gösteriyordu. Gülsüman ve Şenay'ın yıllar önce bedenlerini bayrak yaparak karşı durdukları devlet, Dilek'in evine kadar girdi. Dilek, "Canlı bomba arıyoruz" bahanesiyle ailesinin gözü önünde katledildi. Devlet, Dilek'i katleden polise ceza vermek yerine başka bir şehre tayin etti.
Gülsüman ve Şenay'ı unutmayan Küçükarmutlu ise "Yarına umut olsun" diyerek ekolojik tarımın yapıldığı halk bahçesine 2014 yılında onların adını verdi. Geçtiğimiz günlerde ise Şenay ve Gülsüman'ın bahçesine Dilek Doğan'ın adını taşıyan bir çeşme yapıldı. Devlet politikalarına karşı bedenlerini açlığa yatıran kadınlar ile devlet tarafından katledilen Dilek, şimdi aynı bahçede geleceği yeşertiyor.
(ck/dk)