'Kadın tutsaklara yönelik sürgün ve sevkler artıyor'

09:03

JINHA

ANKARA - Devletin halklara karşı başlatmış olduğu topyekun savaş konseptinde, sistematik saldırıların hedefi durumunda olan devrimci-yurtsever tutsakların üzerindeki saldırılar ve hak gaspları da gittikçe artıyor. Kürdistan'daki savaşın yükselmesiyle birlikte özellikle siyasi kadın tutsaklar da sürgün ve sevke maruz bırakılıyor.

Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü verilerinden derlenen bilgilere göre, tutuklu ve hükümlü sayısı 30 Kasım 2015 tarihi itibariyle 176 bin 116 kişiye ulaştı. Hapishanede bulunanların 167 bin 438’ini erkek, 6 bin 376’sını kadınlar ve 2 bin 302’sini 18 yaş altındaki çocuklar oluşturuyor Türkiye’de 2005 yılında 55 bin 870 olan tutuklu ve hükümlü sayısı 2015 yılının 11. ayında 3 katını aşarak 176 bin 116’ya yükseldi.

Hapishanelerin 167 bin 620 kişi kapasitesi mevcut. Tutuklu ve hükümlü sayısı 176 bin 116. Hapishanelerin kapasitenin üzerinde tam 8 bin 496 kişi bulunuyor.

'Özellikle kadın tutsaklara yönelik sürgün ve sevkler yaşanıyor'

Devletin saldırı politikalarının bir ayağı olan hapishanelerde son zamanlarda özellikle siyasi kadın tutsaklara karşı sürgün ve sevk saldırılarının yaşandığı belirtiliyor. Halkın Hukuk Bürosu avukatı ve Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi olan avukat Ayşegül Çağatay, konuya ilişkin JINHA'ya değerlendirmelerde bulundu.

'Kitabın dışında dergilere gazetelere yasak getiriyorlar’

Dışarıda baskıların arttıkça hapishanelerde de baskıların artmaya başladığını ifade eden Ayşegül, “Bu baskılar mesela yeni bir genelge çıkardılar kitap sınırlaması getirdiler. Kitabın dışında dergilere gazetelere yasak getiriyorlar” dedi. Ayşegül aramalar konusunda da çok sorun yaratıldığını belirterek, 'Girişte çıplak arama yapıyorlar. duruşmalara, hastanelere gidip gelirken ince arama yapıyorlar. Ters kelepçe takabiliyorlar. Ancak tutsaklar bunu kabul etmiyorlar ve bu yüzden aylarca hastaneye gidemeyen tutsaklar oldu” diye konuştu.

'Panolara da saldırıyorlar

Hapishanelerde tutsakların kullandıkları panolara da saldırdıklarını ve izin vermediklerini söyleyen Ayşegül, “Bir şey asmalarına izin verilmiyor. Astıkları yazılarla resimlerle propaganda yaptıkları söyleniyor. Ama orada zaten birkaç tutuklu var, kime ne propagandası yapacaklar. Tutsaklar buna karşılık yöntemler geliştirdiler. Bazıları kendileri kırıp fırlatıyorlardı gardiyanlara. Bazıları resim ve yazıları üzerlerine yapıştırıyorlardı.' dedi.

'Halkın isyan eden kesimlerini bastırmak istiyor'

Devletin bu tür baskı ve sindirme politikalarını tutsakları teslim almak için uyguladığını vurgulayan Ayşegül, “Devletin kimin devleti olduğu ortada. Halkın değil belli bir sermayenin belli bir sınıfın devleti. Hal böyle olunca halk huzursuz oluyor. Devlet kriz yaşıyor. Halkın isyan eden kesimlerini bastırmak istiyor. Bunun için önce ılımlı yöntemler kullansa da sonrasında sertleşiyor. Hapishanelerde bunun bir parçası. Krizlerinin üstünü örtmeye çalışıyorlar. Hapishanelerde insanların düşüncelerinden sıyrılmasını, kopmasını istiyor” şeklinde konuştu.

'Mesele tutsak olmakta değil mesele teslim olmamakta'

En ufak bir anayasal hak olan basın açıklamasından dahi insanların tutuklandığını söyleyen Ayşegül, sözlerine şu şekilde devam etti: “’Mesele tutsak olmakta değil, mesele teslim olmamakta’ diye bir söz var ya tutsaklar teslim olmuyorlar. Düşüncelerinden soyunmuyorlar. Böyle olunca devlet düşünceleri teslim almaya çalışıyor. Geri adım attırmaya çalışıyor. Bir adım attırırsa gerisi gelir düşüncesinde. Buna yönelik davranıyor. Prosedür olarak var olan bir şeyi bile yasaklayabiliyor. Tamamen karşıdakinin hayatını zorlaştırmaya, güçleştirmeye çalışıyor.”

'Düşüncelerinden vazgeçmiyorlar'

Devletin bu teslim alma politikalarına karşı tutsakların direndiğini, direniş yöntemleri geliştirdiğini vurgulayan Ayşegül, “Siyasiler tutsak düşmüş olabilirler ama asla düşüncelerinden vazgeçmiyorlar. Hapishaneler sadece sizi hapsettikleri süre boyunca orda kalmak demek değildir. Okuyorlar, üretiyorlar ve tecridi kırmaya çalışıyorlar.' dedi.

‘Her şey çok ince aramalardan geçiyor’

Sincan F tipindeki kadın tutsakların dergileri verilmediği zaman havalandırmada oturma eylemi yaptıklarını ve bunun sonucunda da haklarını kazandıklarını anlatan Ayşegül, “Havalandırmalara kamera takmaya başladılar. Bu kameralar sadece havalandırmayı değil hücrelerin içini de görüyordu. Burası tutsakların özel alanıdır. Bunları koymada ki amaçlarının güvenlik olduğunu söylüyorlar ama değil. Tutsaklar gerektiğinde kameraları kırdılar, takılmasına izin vermediler, kameraların önünü kapattılar. Hapishanelere denetimsiz hiçbir şey sokulmuyor. Kıyafetlerin renkleri bile belli. Ayakkabılar saatler her şey çok ince aramalardan geçiyor. Tutsak yakınları bir şey gönderdiğinde tekrar tekrar değiştirmek zorunda kalıyorlar. Panolar için eylemler yaptılar. Açlık grevleri yaptılar. Çıplak arama işkencesinden sonra tutsaklar şöyle bir karar aldılar, kıyafetlerini giymiyorlar. Kendi irademiz dışında bizi soydunuz bizde giymiyoruz diyorlar” şeklinde konuştu.

'Sürgün ve sevklerle yıldırmak istiyorlar'

Son süreçte özellikle kadın tutsaklara yönelik sürgün ve sevk saldırısı yaşandığını vurgulayan Ayşegül, “Bundaki amaç tutsakların var olan düzenlerini bozmak, onları huzursuz etmek” dedi. Ayrıca bu yöntemle tutsakları bulundukları hapishanelerden çok uzak şehirlerdeki hapishanelere sürgün ve sevk ederek yıldırmak, sindirmek ve bezdirmek istediklerini dile getirdi. Bu durumun bir de aile boyutu olduğunu belirten Ayşegül, “Tutsakların aileleri uzak şehirlere gidemiyorlar ya da gittiklerinde çok zorlanıyorlar. Sık sık ziyaret etmeleri de böylece engellenmiş oluyor. Ayrıca da maddi açıdan aileler çok zorlanıyor” dedi.

(mc/sy)