Kumru Başer: Dayanışmanın güç getireceğinin farkındalar
09:01
JINHA
İSTANBUL - Basın üzerindeki baskılar arttıkça, farklı biçimlerde gösterilen dayanışma örnekleri de artıyor. İktidarın bu dayanışmayı kabul edemediğini belirten gazeteci Kumru Başer de, "Özgür Gündem ile dayanışma gösterenlerin dahi tutuklanması iktidarın 'artık bu dayanışma işini bitirin' dediğinin kanıtıdır" dedi.
İlk duvar gazetelerinden bugüne, her zaman iktidarın tekeline girmesi için uğraşılan, liberal yaklaşımlarla özünden koparılan ya da farklı bir öze sokulmaya çalışılan gazetecilik, Türkiye'de de hemen her dönem sansür ve baskı politikalarıyla karşı karşıya kaldı. Tutuklama, gözaltı, kaçırılma, katledilme gibi tehditlere karşı ise kısmen toplumsallaşabilmiş kısmense dar kalan dayanışma biçimleri ortaya çıktı. Henüz 16 yaşındayken meslek hayatına başlayan ve 70'ler, 80'ler ve 90'larda gazetecilerin maruz bırakıldığı baskılara tanıklık etmiş olan gazeteci Kumru Başer ile son dönemde bir yaşam biçimine dönüşen basın özgürlüğü dayanışmaları hakkında konuştuk.
'Demokrat Gazetesi hedefti!'
Kumru Başer, mesleğe başladığında kadın gazetecilerin sayısının azlığını dile getiriyor. Köşe yazısı yazan, kendi adı ve imzasıyla yazabilen, haber yapabilen kadınların az olduğunu ve daha erkek egemen bir sistem içersinde çalıştıklarını ifade eden Kumru, en büyük avantajının ise sol gazetelerde çalışmak olduğunu söyledi. 1980 darbesi öncesi Halkın Gazetesi Demokrat'ta çalıştığını belirten Kumru, "Patronsuz ve kolektif bir gazeteydi. Türkiye'nin bütün kent ve sokaklarında insanlar öldürüyordu. Demokratlar öldürüyordu ve o ortamda Demokrat Gazetesi bombalanma ,kurşunlanma tehdidiyle karşı karşıyaydı" dedi.
'90'larda sansür ve ağır milliyetçilik'
1988 yılında BBC Türkçe radyosunda çalışmaya başladığını ifade eden Kumru, 90'ların Türkiye'sine dışarıdan, başka bir perspektiften bakabildiğini dile getirdi. Kumru, Kürdistan'da yaşanan katliamları ve hak ihlallerini yakından izlemek için Kürdistan'a geldiğinde ise, Ragıp Duran, Celal Başlangıç ve Koray Yüzgören ile sohbetlerinde 90'larda gazeteci olmanın ne anlama geldiğini çok iyi ifade ettiklerini belirtti. Kumru o sohbeti şöyle anlattı:
"Bana Kürt illerinde deneyim kazanmış gazeteciler, yaşadıkları sorunları şöyle anlatmışlardı. İlk hadiseler yaşanmaya ve insanlar öldürülüp yakılmaya başlandığında bunları yazı işlerine bildiriyoruz. Önce duyduklarına şaşkınlıktan inanamıyorlar. Bir süre sonra ise 'Olamaz sen galiba orada biraz değiştin' diyerek muhabirlerden emin olamıyorlardı. Ama anlamadılar, anlamak istemediler. 90'larda ağır bir sansür ve ağır bir milliyetçilik besleniyordu. Bu haberler yavaş yavaş yansıtılmamaya başlandı, ya da yazdığın haber tersine çevrilmiş olarak çıkıyordu."
'İktidar ana akımı da böldü'
90'ların basın tarihi açısından ağır döneminin de çeşitli dayanışma şekilleri ile aşılmaya çalışıldığından bahseden Kumru, "Bölgeye gidip yerel gazetecilerle çalışan arkadaşlarımız oldu. Özgür Gündem'in yine tüm çalışanlarının tutuklandığı bir dönem vardı ve tüm gazeteciler sembolik olarak gelip gazetede çalışmışlardı" dedi.
Türkiye'de 90'lar milliyetçiliğinin de farklılaştığına değinen Kumru, iktidarın artık ana akımı da böldüğünü ve el koyduğunu dile getirdi. AKP'nin kendisine direkt bağlı olmayan medyanın fişini çektiğini belirten Kumru, eskiden iktidarın yanında yer alan pek çok basın kuruluşunun bugün basın özgürlüğü hareketlerinde yer almaya çalıştıklarından bahsetti.
'Dayanışmanın güç getireceğinin farkındalar'
Son dönemde basına yönelik baskılara karşı verilen dayanışma ruhunun kendisini çok heyecanlandırdığını belirten Kumru, dayanışmanın neden bu denli yükseldiğini ise şöyle açıkladı: "İktidar kendisine karşı çok geniş bir cephe yarattı. 2011 KCK Basın davasında gösterilen dayanışma, aynı dönemde tutuklanan Ahmet Şık ve Nedim Şener'e verilen destekten azdı. Çünkü iktidar kendi düşman alanını bu kadar genişletmemişti. Şimdi durum çok değişti. İktidara karşı olan kesimler artık dayanışmanın birbirlerine güç getireceğinin farkında. Bugün görevden alınan savcılar o iddianameleri hazırlamışlardı. O dönemde iktidarla birlikte hareket eden kesimler bile bugün iktidara düşman."
'İnsanlar basın özgürlüğü için yürümüştü'
KCK Basın ve Ahmet Şık ile Nedim Şener'in tutuklandığı dönem Galatasaray Meydanı'nda yapılan eylemleri hatırlatan Kumru, "Galatasaray'da bir tarafta CHP'liler bir tarafta ise KCK davalarını izleyen insanlar basın özgürlüğü için beraber yürümüştü. Bu bir başlangıçtı" dedi. Yine aynı dönem pek çok noktada Özgür Gündem satışı yaptıklarını belirten Kumru, tüm bu başlangıç ve deneyimlerin üst üste birikmesi ile bugün ki dayanışma odaklarının ortaya çıktığını ifade etti.
'Biz göğsümüzü gere gere gazetecilik yapamayız'
Kumru, "Refik Tekin'in Cizre'de haber yaparken yaralanması, yaralıyken çekim yapmaya devam etmesi, tekmelenmesi, hastanede gözaltına alınmak için taciz edilmesi, Beritan Canözer'in, Vidan Atmaca'nın, Rojda Oğuz'un tutuklanması bizde 'Kürt illerinde çok kötü şeyler yaşanıyor, bunu çeken haberleştiren insanlar ise öldürülmek isteniyor' duygusu yarattı" dedi. Yeni dönem dayanışma örneklerinin en kapsamlısı olan Haber Nöbeti'ne nasıl başladıklarını da anlatan Kumru, kimsenin Cizre'ye ve diğer Kürt illerine gitmeye cesaret edemezken JINHA ve DİHA'nın orada olduğunu belirterek, "Bu insanların canları ve özgürlükleri tehlikedeydi ve gazetecilik yapıyorlardı. 'Onlara bir şey olursa biz burada göğsümüzü gererek gazetecilik yapamayız' diyerek harekete geçtik" dedi.
Haber Nöbeti'nden Tanıklık Günleri
80 gazetecinin Kürdistan'a gitmesinin Türkiye basın tarihi açısından çok önemli olduğuna değinen Kumru, "Bu bence medya tarihimizdeki en uzun süreli ve en kapsamlı dayanışmaydı. Bu bir birikim oluşturdu. Yeni bir dayanışmanın formatının ne olacağı düşünürken Özgür Gündem, Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği Nöbeti başlattı. Her Nöbetçi Yayın Yönetmenine soruşturma açıldı. Bunun yanı sıra Diyarbakır'da Tanıklık Günleri başladı. Ne yazıktır ki arkadaşlarımızın gazeteci olduğunu kanıtlamaya çalışıyoruz" şeklinde konuştu.
'Dayanışma büyüyecek'
Kumru ile bu haberi yaptığımızda henüz Özgür Gündem Gazetesi ile dayanışan Şebnem Korur Fincancı, Erol Önderoğlu ve Ahmet Nesin tutuklanmamıştı. Tutuklamaların ardından bir de Bakırköy Kadın Cezaevi önünde Özgürlük Nöbeti başlatıldı ve yeni bir dayanışma ağı daha örüldü. Kumru'yu arayıp tutuklanmalara dair söylemek istediği bir şey olup olmadığını sorduğumuzda ise şöyle dedi: "Tutuklanmalar tamamen hukuksuzdur. Özgür Gündem ile dayanışma gösterenlerin dahi tutuklanması 'Artık bu dayanışma işini bitirin' demektir. Meslektaşlarımız en iyi refleksi gösterdi ve 'Biz de genel yayın yönetmeni olmak istiyoruz' dediler. Bundan sonraki süreçte dayanışma büyüyecek."
(ck/sy)