'Ortak hareket ettikçe iktidarın tekçi anlayışını yıkabiliriz'
12:40
Özgü Özütok/JINHA
İZMİR - İzmir'de yaşayan LGBTİ aktivistleri yaşanan Orlando katliamı ve yasaklanmak istenen Onur Yürüyüşü'yle ilgili "Tek yasaklanan ve katledilen biz değiliz. Hangi dili konuşacağımı, nasıl ibadet edeceğimi hep birilerinin belirlemesi asıl sıkıntıdır. Toplumda bütün ötekileştirilenler yani kadınlar, çevreciler, işçiler, Aleviler, Kürtler, Müslüman olmayanlar ve eşcinseller de ortak hareket ettikçe iktidarın tekçi anlayışını yıkabiliriz" diyor.
İzmir Valiliği'nin 4 Haziran'da yapılacak olan LGBTİ Onur Yürüyüşü'nü son anda yasaklamasının ardından, İstanbul Valiliği tarafından 19 Haziran'da yapılan Trans Onur Yürüyüşü ve 26 Haziran'da yapılacak LGBTİ Onur Yürüyüşüne de izin verilmeyeceği açıklandı. Orlando'da LGBTİ'lerin gittiği bara yönelik IŞİD'in gerçekleştirdiği katliamda, 50 kişinin hayatını kaybetmesiyle LGBTİ'lerin tüm dünyada yaşamlarının risk altında olduğu bir kez daha görüldü.
İzmirli LGBTİ aktivistleri de Orlando'da yaşanan nefret katliamı ve yasaklanan Onur Yürüyüşü hakkında JINHA'ya konuştu.
'Görünür olmamız bir şeyleri değiştiriyor olabilir'
Ege Üniversitesi Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği Araştırmaları Topluluğu (LeGeBİT) aktivisti Soner Ülkü yasaklamalarla ilgili, "İzmir'de bu seneye kadar yürüyüş yapabilmiştik. Geçen sene İstanbul'da saldırı olana kadar orada da yürüyüş yapılabiliyordu. Bu belki de devlet tarafından mazur görülebiliyordu, ancak şu anda nereye varmaya çalıştıklarını tam olarak anlamıyorum. Ramazan ayı olduğu için topluluğumuzdan da yapılmamasına yönelik sesler yükselmişti. Dini kaygılardan ve inançtan dolayı 'daha az mı görünür olsak, genel ahlaka uysak mı' gibi konuşmalar geçmişti. Ben sorunumuzun bunlar olduğunu düşünmüyorum. Bu sene İzmir Onur Yürüyüşü için Valilik bize resmi izin vermişti fakat vali değişmeden hemen önce verdiği izinleri iptal edip gitti. Arkasında nasıl bir siyasi zemin var inanın fikir yürütemiyorum ancak belki de görünür olmamız gerçekten bir şeyleri değiştiriyor olabilir. Bugüne kadar yürüyüşleri yapıyorduk, sayımız artıyordu ama biz onlara dokunmazsak, sorun yaratmazsak mazur görülüyorduk" diye konuştu.
'Yasağa rağmen İzmir yürüyüşüne gelinmişti'
Geçen seneki seçim öncesinde "Her türlü yaşam tarzına saygılıyız" diye bildiriler dağıtan iktidar partisinin yine iktidarda kaldıktan sonra Onur Yürüyüşü'ne saldırmakta bir risk görmediğini belirten Soner, "İzmir'de ve İstanbul'da yasaklamalara insanların bu kadar tepki göstermesinin sebebi ise artık gerçekten görünür olmaya başlamamız. LGBTİ hareketinin içindeki insanlar sokak ve çatışma kültüründen o kadar uzak insanlar değil. Ciddi bir kısmı polisin saldırması durumunda, hukuki ve çatışma anlamında da neler yapabileceklerini biliyorlar. Tabii ki LGBTİ hareketinin kendisini direkt örgütlü bulmuyorum. Büyük bir kısmının çatışmanın kendisiyle ilgili ne yapabileceği ya da bundan sonra yapılacaklarla ilgili de örgütlülüğümüz olduğunu düşünmüyorum, ama bu hareketin içinde bizi şekillendirebilecek insanlar da var. Bu yüzden öyle ya da böyle bugüne kadar gelmiş durumdayız. İzmir Onur Yürüyüşü yasaklanmasına rağmen insanlar yine de o gün gelmişlerdi ve polisin bir saldırısı da olmadı. Polisin biraz sıkıntı yaratma çabaları olmuş ama onlar da geçiştirildi. İstanbul'da ne yaşanacağına bakıp bir yorum yapmak daha sağlıklı olacaktır, çünkü en uzun süredir yapılan Onur Yürüyüşü oradadır" dedi.
'Görünür olma mücadelemiz bazı kitleleri rahatsız etti'
Orlando'da LGBTİ'lerin gittiği bara yönelik IŞİD'in gerçekleştirdiği nefret katliamı ilgili olarak da İzmir'de bir anma yapıldığını belirten Soner, "İzmir'deki tüm örgütleri, hepimizi eksik buluyorum. Yeterince hızlı bir şekilde tepki veremedik. Ciddi bir kınama ve eylemlilik yapılması gerekirdi. Buradaki yaz rehaveti ve onur yürüyüşünden sonra örgütlülüğümüz kaybetmeye başlamamızdan gerekli tepkiyi veremedik" dedi.
Orlando saldırısıyla ilgili nutkunun tutulduğunu belirten Soner, "Öncesinde Meksika'da da benzer bir olay yaşanmış ve hükümet uyuşturucu çetelerinin arasındaki bir çatışma olarak nitelendirmeye çalışmış. Görünür olma mücadelemiz meyvesini verirken bazı kitleleri gerçekten çok rahatsız etmeye başladı. Açıkçası korktum, sadece kendim için değil hepimizin başına gelebileceklerden korktum. LGBTİ hareketi içinde 'öldürülmeye alıştık' deniyor, tacize, tecavüze uğradık, her türlü şiddeti ve baskıyı gördük, ama 50 kişiyi birden öldürmek gerçekten hayal edebileceğim bir şey değildi" diye konuştu. Soner şöyle devam etti:
'Bu saldırı kırılma noktası yarattı'
"Yeni nesil aktivistler olarak 80-90'larda arkadaşlarımızın başından geçenleri okuduğumuzda 'daha iyi durumdayız galiba' diyorduk. Trans arkadaşlarımız sokakta daha rahat ediyor sanıyorduk ama aldığımız nefesin bile bir garantisi yokmuş. Aslında bu son saldırı insanlar homofobik olsun olmasın bir kırılma noktası yarattı ve faşizmi nereye bağlayabileceğimizi gördük. Verilen tepkiler çok siyah-beyazdı, arası yoktu. Homofobik insan bile bundan rahatsız oldu 'insanları öldüremezsin' dedi ya da homofobik olmayanlar 'bunda bir şey yok, dini gereklilikten yaptı' dedi. Türkiye'de insanların bu konuya nasıl baktıkları konusunda net bir fikir sahibi olabildik."
'Tüm tehditlere rağmen tekrar yürünmesi gerekiyor'
Başka bir LGBTİ aktivisti Asmen Kılıç ise, Onur Yürüyüşlerinin yasaklanmasının sebebi olarak Ramazan ayına denk gelmesinin iktidarın savunduğu nokta olduğunu belirterek, "Temelinde iktidarın tek tipleştirme, hizaya getirme ve kendi gibi olmayanı kabul etmeme anlayışları yatmaktadır. Ramazan ayı olmasaydı İzmir'deki Onur Yürüyüşü kabul edilecek miydi?" diye sordu. Asmen, "Sonuçta bu bir hak arayışıdır ve tüm tehditlere rağmen tekrar yürünmesi gerekiyor" diye ekledi.
'Ortak hareket ettikçe iktidarın tekçi anlayışını yıkabiliriz'
Asmen son olarak, erkek egemen zihniyetin baskıladığı, kabul etmediği ve erkekliği aşağılamış bir şekilde LGBTİ'lere saldırmasının LGBTİ hareketinin örgütlü olamaması şeklinde açıkladı. Toplumda bir takım kalıpları aşmanın kolay olmadığını vurgulayan Asmen, "Bu kimliği açıklayamayan bir birey örgütlenmeye kendini çok uygun görmüyor. Aktivist olanlar ise belli başlı insanlar, küçük bir gruptur. Tek yasaklanan ve katledilen biz değiliz. Herkes kentinde yaşadığı sorunu dile getiremiyorsa fiilen olmasa bile katledilecektir. Kentime ne yapılacağına ben karar veremiyorsam buna Ankara karar veriyorsa, benim yaşam şeklimi iktidar biçimlendiriyorsa aynı sonuca ulaşırız. Hangi dili konuşacağımı, nasıl ibadet edeceğimi hep birilerinin belirlemesi asıl sıkıntıdır. Toplumda bütün ötekileştirilenler yani kadınlar, çevre örgütleri, işçiler, Aleviler, Kürtler, Müslüman olmayanlar ve eşcinseller de ortak hareket ettikçe iktidarın tekçi anlayışını yıkabiliriz" dedi.
(sy)