Taybet İnan bedeniyle devlet zulmüne karşı duran kadınları hatırlattı...

09:05

Dilan Karamanoğlu-Aysel Işık / JINHA

ŞIRNEX - Taybet İnan Silopi'de 37 günlük direnişte bir çınar gibi bedeniyle sembol oldu, zulme ve buna karşı baş eğmeyen halka. Silopi direnişinin tanıklarından HDP Şırnak Milletvekili Aycan İrmez, Taybet ana gibi devlet kurşunu ile 92 Cizre Newroz'unda vurulan, bir gece cansız bedeniyle birlikte yaşadığı annesini hatırlıyor ve "Devlet zulmünün ve buna karşı annelerimizin bedenleriyle karşı duruşunu yeniden hatırlattı bize" diyor.

Silopi'de ilan edilen "sokağa çıkma yasağı"nın 37 gün boyunca içinde yer alan, yaralılar ve cenazelerin yerden kaldırılması ve yasak adı altında gerçekleştirilen sıkıyönetim uygulamalarına karşı kamuoyu oluşturabilmek için bir çok girişimde bulunan ve hala Silopi'de yer alan HDP Şırnak Milletvekili Aycan İrmez, abluka sürecinde yaşadıklarını anlattı. Aycan,yasak boyunca halkla iç içe olduklarını belirterek, "Bu abluka sürecinde 37 yıl boyunca devletin vahşetine ve duygulara sahip olmayan bir uygulamayla karşı karşıya kaldık. Devlet Silopi sokaklarında terör estirdi. Sokaklarda canlı olan her şey hedef halindeydi. Önlerine gelen her şeyi hedef alarak daha çok yok etme zihniyetiyle karşı karşıya kaldık" diye konuştu.

"Silopi'de sokağa çıkma yasağı denildiğinde ilk aklıma gelen Taybet ana ve 3 Kürt kadın siyasetçi oluyor" diyen Aycan, yaşadıklarını şu şekilde anlattı: "Söylediğim iki olayla da yakından ilgilendim. Taybet ana ilk yaralandığında ailesi benimle iletişime girdi. Ayağından yaralanmıştı. Komşusunun evindeki yangını söndürmek için giderken keskin nişancılar tarafından hedef alınarak vurulmuştu. İlk bana haber verildiğinde bende 112 aradım ve orada yaralı olduğunu söyledim ama buna rağmen oraya gidilmedi. Gece yarısına kadar bakanlığı aradım ama onlardan da bir sonuç çıkmadı. Göz göre göre Taybet ana öldü."

'Kürt halkı söz konusu olunca din bile etki etmiyor'

Kürt halkının hiçbir ahlak göz önüne alınmadan katledildiğini ifade eden Aycan, "Her savaşta kadın ve çocukların güvenliği sağlanıyor. Ama maalesef burada böyle bir durum yok. İki ülke arasında uygulanan savaşlarda bile cenazeler olduğunda savaşa ara verilir ve cenazelere defnedilmeye zaman verilir. Türkiye'de bu bile mümkün değil. Cenazeler günlerce yerde kalarak işkence edildi. O dönemde insanlığımızdan bile utandık. Çünkü o yerdeki cenazelere çözüm olamıyorduk. Halkın iradesiyle seçilen vekillerle bile irtibata girmiyordu kaymakamlık. Türkiye Müslüman bir ülke ve dinen cenazelerin yerde kalması bile uygun değildir. Görüyoruz ki Kürt halkı söz konusu olunca din bile etki etmiyor" şeklinde konuştu. Devlet güçlerinin Silopi'ye girişlerinin başka bir ülkeyi işgal etme görüntüsü hissettirdiğini dile getiren Aycan, "Mehter marşlarıyla sokaklarda geziyorlardı. Sanki Osmanlı devleti birinci ikinci Viyana'yı kuşatmışta yeni adıyla Türkiye olan devlet adıyla Silopi ve Cizre'yi kuşatmaya gelmiş görüntüsü belirdi. DAİŞ vari şekilde evleri talan etmeleri bunların göstergesidir" dedi.

'Hitler dönemi gibi halk toplama kampına götürüldü'

Aycan, 3 Kürt kadın siyasetçi Sêvê Demir, Pakize Nayır ve Fatma Uyar'ın devlet güçlerince infaz edilmesine ilişkin şunları kaydetti: "Devlet herkesi hedef haline getirmişti. Arkadaşların katledildiği gün zaten mahalleler zoraki bir şekilde boşaltılıyordu. Adolf Hitler'in dönemi gibi halk bir toplama kampına götürülüyordu. O gün arkadaşlar da çıktılar ve hedef alınarak katledildi. Yaralı olduğunu duyduğumuzda gerekli yere ilettik ama buna rağmen gidilmedi. Ve daha yoğun saldırılar o noktaya uygulandı. Devlet şu mantıkla ilerliyorlar, orada 3 siyasetçi var ve orada onları katletme talimatıyla gidildi. Onların infaz edilmesinde şunun bilincine vardık: bu direnişi ve örgütlemeyi bir yere getiren kadın siyasetçileri katlederek kadının iradesini katletmeye çalıştılar. Onları katlederek diğer kadınların iradesini kırmaya çalıştılar.Devlet diyor ki: başkaldıran bütün kadınları infaz ederim. Kadının gücünden korkan devlet öncüleri infaz ederek korkutma politikası uyguluyor. Politik cinayetleri devlet aydınlatsaydı bugün bu cinayetler işlenmezdi."

'Tank ve toplara karşı halk özyönetimi sahiplendi'

Halkın özyönetim talebine karşı devletin müzakereden vazgeçerek tank ve toplarıyla Silopi'ye girdiğini belirten Aycan, "Buna rağmen halk ne sokaklarını bıraktı ne de mahallelerini. Bütün tank ve topa karşı mücadelelerini yükseltti. Çünkü halkta böyle bir bilinç var, burası benim toprağım ve özyönetim talebim çok normal. Eğer bir devlet birilerine halkım diyorsa o halkın talebi doğrultusunda birilerini muhatap alarak o sorunlar için oturup konuşması gerek. Maalesef devlet bunu yapmayarak bütün askeri gücünü Silopi'ye vererek halka saldırdı. Eğer bir devlet bunu halka yapıyorsa halkta kendini savunmak için elinden gelen mücadeleyi yapar" diye ifade etti.

'Ne kadar katledersen katlet biz topraklarımızdan vazgeçmeyeceğiz'

Aycan, Silopi'de kadınların zılgıtlarıyla gece gündüz sokaklarda mücadele içerisinde olduğunun altını çizerek, "Kadınlar da savaşa ve kirli politikaya karşı öz gücüyle ve güçlü iradeleriyle tanklara toplara karşı durdular. 37 gün içerisinde halkı işkencelerle haksız bir şekilde evlerden çıkarak yurtlarından çıkardılar. Ona rağmen halk evlerine topraklarına geri dönerek devlete şu cevabı verdi, sen ne kadar bizim üzerimize gelirsen gel ne kadar katledersen katlet biz yine topraklarımızdan ve haklı mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz" dedi.

'Her savaşın bir masası var'

Devletin 1990lı yıllardaki politikalarının bir versiyonunun da şimdi yine Kürdistan illerinde uygulandığını söyleyen Aycan, "İktidarlar değişirse değişsin Kürt halkına hep savaş ve öldürme politikaları hakim. Kürdistan'ı boşaltarak buraları insansızlaştırma çabaları içerisine giriyor. Ama ne yaparlarsa yapsınlar bu uygulamalarından başarısız olduklarını görüyoruz. 90 yılları Türkiye Cumhuriyeti için kirli bir tarih olarak kaldı tıpkı şimdi olduğu gibi. İnsanlık suçuna varacak durumlarla yüz yüze geldik. Eğer siz Kürt sorununu çözmezseniz Türkiye Suriyelileşme yolunda gider. İç savaş durumunu yaşayan ülkeler durumuna gireceklerini söylediğimiz halde bunu duymadılar. Kürt halkı Türkiye'nin siyasetini aslında çok iyi öğrendi. Biliyoruz ki her savaşın bir barış masası vardır. Neden bu masaya şimdi oturulmuyor da erteleyici bir zihniyetle ilerliyorlar" diye sordu.

'Halk direnişi karşısında hiçbir şey duramaz'

Tüm devrimlerde halkın kazandığını hatırlatan Aycan, "Burada zorba bir sistem uygulanıyor. İsrail'in politikalarını eleştiren bir başlan şimdi halkım dediği kişilere kendisi saldırıyor. Halkların direnişi ne kadar büyükse hiçbir olgu o iradenin karşısında duramaz. Halkımız bu savaşa karşı büyük bir mücadele verdiği için devlet güçleri duramadı bu iradenin karşısında. Devlet burada 'biz orayı özgürleştireceğiz' dedi bizde soruyoruz, 'sen kimi özgürleştiriyorsun?' Eğer gerçekten bir özgürlük anlayışınız olsaydı oturup çözerdiniz her sokak başında tankını topunu yerleştirecek bir işgal durumunu sergilemezdiniz. Biz Kürt halkı olarak zaten özgürüz. Silopi'de şunu gördük devlet güçleri kaybetti ve halk kazandı. Cumhurbaşkanı 'ev ev gireceğiz ve boşaltacağız' dedi evlere girdi ve halkı gördü. Kimse çıkmadı" diye kaydetti.

'Taybet ananın katledilmesinde kendimi annemi gördüm'

1992 Cizre Newroz'unda annesinin polis kurşunuyla katledildiğini ve bir gece boyunca annesinin cansız bedeniyle kaldığını söyleyen Aycan, "Bu abluka sürecinde beni en çok etkileyen Taybet ananın katledilmesi oldu. Taybet ananın kızlarıyla aynı psikolojiyi bende yaşadım. Çünkü 1990'lar da bende annemi kaybettim. Çocuktum ama annemin olmayacağını biliyordum. Taybet ananın cenazesi yerde kaldığında aynı günlere geri döndüm ve daha büyük bir acı hissettim. Bende bir gece boyunca annemin cenazesi başında kaldım" şeklinde konuştu.

(fk)