Cennetçeşme'de 'dönüşüm' sürgününü bir de kadınlara sorun
09:00
Özgü Özütok/JINHA
İZMİR - İzmir'in Cennetçeşme semtini elleri ile kente çevirip kendilerine yurt yapan kadınlar şimdi 'kentsel dönüşüm' adı altında sürülmelerine kabul etmiyor ve buna karşı örgütleniyor. Dernek çatısı altında kadınlar öncülüğünde örgütlenen Cennetçeşmeliler, "40 yıl önce burayı biz şehirleştirdik, şimdi sürülüyoruz. Binaları riskli bulduklarını söylüyorlar ama bence burada yaşayan halkı riskli buluyorlar. Ben burada sokakta kalsam dahi kapısını çaldığımda evine alacak komşum var. Bizi birbirimizden koparmaya çalışıyorlar" diyor.
Büyük şehirlerin merkezlerinden dışına doğru sürülen yoksulların elindeki mülkleri 'kentsel dönüşüm' adı altında alınıyor. İzmir'de Kadifekale'de yaşanan yurttaşların şehrin dışında Uzundere TOKİ'ye sürülmesinin ardından sırada olan Cennetçeşme semtinde kadınlar öncülüğünde kendi tabirleriyle sürgüne karşı bir direnç var. "Afet riski altındaki alanların dönüştürülmesi hakkında kanun" kapsamında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından "Riskli Alan" olduğu gerekçe sunularak kentsel dönüşüme açılan İzmir'in Karabağlar ilçesine bağlı Cennetçeşme Mahallesi'nde 2012'de kurulan Karabağlar Kentsel Dönüşüm Hak Arayanlar Derneği üyeleri, "Gitmiyoruz" diyor.
'40 yıl önce burayı biz şehirleştirdik, şimdi sürülüyoruz'
Karabağlar Kentsel Dönüşüm Hak Arayanlar Derneği yönetiminde yer alan, 1980'den beri semtte yaşayan Songül Gürsel (50) kendine yeni bir yurt yapan yoksul insanların şehirden sürüldüğünü söyledi. Songül, "Buranın kentsel dönüşüme 40 yıl önce ihtiyacı vardı, o zamandan bu yana biz şehirleştirdik bu saatten sonra da istemiyoruz. Kadifekale'de 'dönüşüm' diye çıkardılar, insanları götürüp şehrin dışında cezaevleri gibi evlere tıktılar. Hiçbiri memnun değil. Her şeyi 'biz yaptık oldu diye' sunuyorlar. Yaşlılarımız için bir şey düşünüldü mü bilmiyoruz. Eşim pazarcı, bahçemizde kasalarımız, pazar eşyalarımız duruyor. Bizim işimizi de elimizden almış olacaklar. Buradaki halk, her yerden göç ettirilmiş bir halktır. Oturduğumuz yerlerden tekrar sürgün edilmek istemiyoruz. Kanun, 20 yıl bir yerde yaşadığını belgeliğinde o yer senin oluyor diyor yani zilliyet hakkı doğuyor" diye belirtti.
'Binaları değil bizi riskli görüyorlar'
Songül'ün dikkat çektiği en önemli noktalardan bir tanesi de halkın yıkıma gerekçe olarak gösterilen sözlere artık itibar etmeyip, kolektif olarak bilinçli bir irade koymaya başlaması. Songül, "Binaları riskli bulduklarını söylüyorlar ama bence burada yaşayan halkı riskli buluyorlar. Ben burada sokakta kalsam dahi kapısını çaldığımda evine alacak komşum var. Bizde 2014'te haklarımızı savunmak için derneğimizi kurduk. Hemen 10 maddelik bir tutanak getirdiler, adeta zorlamayla önümüze kondu. 180 kişi kadar imza atan insan oldu bu sözleşmeye. Sözleşmede daire vereceği yazılı ama nerede vereceğiyle ilgili bir madde yok. Dernekler vasıtasıyla insanlarımız bilinçlendi. Şu anda büyük bir çoğunluk imza atmıyor. Bunun karşısında direnenler kazanacaktır diye düşünüyorum. Yapma- yaptırma hakkı buradaki vatandaşlara verilsin" diye konuştu.
'Burası bizim geçmişimiz ve geleceğimiz'
Dernek üyelerinden Ayşen Uluçay'ın (34) Cennetçeşme mahallesindeki hikâyesi ise yaklaşık olarak 40 yıl öncesine kadar uzanıyor. Ayşen ailesiyle önce Antalya'dan Denizli'ye, oradan da 1976 senesinde İzmir'e geliyor. Kendisi adına nice yaşanmışlıklar barındıran ve bugün itibariyle adeta özdeşleştiği semtindeki öyküsünü anlatan Ayşen,"Biz evimizi yaparken bütün mahallenin çocukları tuğla taşıdık. Ellerimiz acımıştı bunu yaparken ama hepimiz çok mutluyduk. Okula giderken her yer çamurdu ve sınıf kapısının önündeki paspasa ayaklarımızı silip girerdik. Şimdi her şey var ama kendilerine rant sağlamak isteyen insanlar burayı bir nimet olarak görmeye başladılar" dedi.
'Hedefleri insani ilişkilerimiz'
Asıl hedeflenenin insanların birlikteliği olduğunu belirten Ayşen, "İnsani ilişkilerimizi bozmak istediklerini düşünüyorum. Bir çocuk düşse Kürt, Türk ya da Alevi'nin çocuğu diye kimse düşünmez. Hemen yarasını siler, kaldırır. Biz birbirimizin cenazesine, düğününe her şeyine koşarız. Kalkıp sen şuralısın beni ilgilendirmiyorsun, kimse demez. Burada insanların rengi, cinsiyeti, ırkı, dili ne olursa olsun herkes birbirine saygı duyar.. Ben İzmir'in çeşitli ilçelerine gidiyorum ve kendi mahallemin yokuşunu çıktığımda nefes aldığımı hissediyorum. Burası bizim geçmişimiz, geleceğimiz" diye belirtti.
'Beton yığınlarının arasında yaşamak istemiyorum'
Dernek üyesi Ayten Uçuk ise Elazığ'dan Ankara'ya oradan da Cennetçeşme'ye göç edenlerden. Geldiği zaman da bölgede aynı sıkıntıları çektiğini anlatan Ayten "Burada bir kanalizasyon patladığında belediyeye gittiğimizde 'dağ başında ne işiniz var' derlerdi. Ailem İzmir'deydi bizde o yüzden buraya geldik. Eşim inşaat işçisiydi, ben ev kadınıyım. Şimdi o kadar çilesini çektiğimiz mahallemizi elimizden almaya çalışıyorlar. Tırnaklarımızla kazıdık, patika yollar yaptık su gelsin diye. Şu anda benim tapum var ama buradaki tapusuz insanların da kiracı olanlarında mağdur edilmesini istemiyorum. Derneğe gelip konuyla ilgili gelişmeleri öğrenebiliyorum, bilinçleniyorum. Dernekte hep birlikte dilekçe verdik. Sırf benim düzenim iyi diye kimseyi düşünmemezlik edemem. Eşimi vefat etti ve yalnız yaşıyorum. Herkes beni tanıdığından burada kendimi güvende hissediyorum. İnsanlar isterlerse evlerini, kendileri karar verip müteahhide versinler. TOKİ'lerde, kule gibi yerlerde, beton yığınlarının arasında yaşamak istemiyorum. Evim müstakil, bahçeme rahatça inip çıkıyorum" diye konuştu.
(fk)