Rindixan ve Sinemxan'ın torunu: Evindar
09:14
Nurcan Yalçın-Zeynep Akın / JINHA
ÊLIH - Xerzan direnişiyle adını tarihe kazıyan Rindexan ve Sinemxan'ın torunu Gülçin Adsan (Evindar Mahsun) 1996 yılında teslimiyete karşı direnişin sembolü olarak ölümsüzler kervanına katılımının ardından bu yana Xerzan'da türküler hep ona adandı. Annesinin kendi elleriyle diktiği gerilla kıyafetleriyle PKK'ye katılan Gülçin'in ardından arkadaşları ona dair düşüncelerini, "Savaşırken duygularını ve mantığını bir anda yöneterek savaşan duygu yoğunluğuna ulaşan bir savaşçıydı" sözleriyle kaleme aldı.
Xerzan bölgesinde akşam esintisine bırakılan her hikaye Xerzan dağlarında ölümsüzler kervanına katılanların ardından yakılan bir ağıttır aslında… Kürt özgürlük mücadelesinin en önemli direnişlerine sahne olan Şex Said ve Sason direnişinde yer alan Rindixan ve Mir Celadet Bedirxanin kızı Sinemxan Bedirxan'ın toprağı Xerzan'da söylenen türküler hala direnişe adanmaya devam eder. Batman'ın Sason ilçesinde her gece anlatılan hikayelerden biri de Mala Elîyê Ûnis'ın torunu Gülçin Adsan'ın (Evindar Mahsum) hikayesidir. Kürt tarihinin en önemli bölgelerinden Xerzan direnişinin bir devamcısı olarak, büyük babaannesi Rindexan ve büyük anneannesi Sinemxan'ın direnişini PKK saflarında taşıyarak ölümsüzler kervanına katılan Gülçin'in hikayesini ise ablası Narin Erol'dan dinledik.
'Yatılı okullar asimilasyon merkezleriydi'
Batman'ın Kozluk ilçesine bağlı Yeni köyünde 1973 yılında 6 çocuklu bir ailenin 3'üncü çocuğu olarak dünyaya gelen Gülçin'i "yoldaşım" diye anlatan Narin, "Köyde servis aracı olmadığı için yatılı okulda okuyorduk. Zaten o yıllarda yatılı okullar asimilasyon merkezlerinin başında geliyordu. Eğitim adı altında bunların başında, kişinin diline ve kimliğine yasak getirilerek başlıyordu. Gülçin, okula başladığında tek kelime Türkçe bilmiyordu. Onlarca kere Kürtçe konuşuyoruz diye şikayet edilip cezalandırıldığımız oluyordu. Öyle bir sistem vardı ki öğrencinin hafta sonu evine gidebilmesi için birinci dereceden akrabası onu alması lazımdı. Bizim babamız olmadığı için aneminde 3 küçük çocuğu vardı diye gelip bizi alamıyordu ve bazen aylarca eve gidemiyorduk " dedi.
'Gülçin okulda ana dilini konuşuyordu'
Narin, "O okullarda okuyan her öğrenci ya kendi ayakları üzerinde durmasını bilen isyancı bir yapıya sahip olurdu. Yada içine kapanık ve sinik bir yapıya sahip oluyordu. Gülçin isyancı ve kendi ayakları üzerinde duran biri oldu. O dönemde yaşanan tüm haksızlıklara isyan ederdi. Bir süreden sonra artık bilinçli bir şekilde, gizli değil açık bir şekilde Kürtçeyi konuşuyordu. Cezası ne olursa olsun katlanmayı göze alıyordu. Bir keresinde yatılı okulun bahçesinde oynayan çocuklar vardı bizde onun cezaevini anımsatan çelik kapısının arkasından dışarıda gelip geçen çocuklara bakıyorduk. Oradan geçen küçük kardeşimi gördük. Merkezden köye gidebilmek için yoldan geçen bir traktörün römork kısmına asıldı. Traktör hızla gidiyordu Gülçin arkasından Kürtçe bağırdı 'Hayî li xwe hebe tê bi kevî-dikkat et düşeceksin' dedi. Bunu Kürtçe söylediği için hemen arkamızda duran öğretmen Gülçin'i öyle bir dövdü ki ağzını burnunun kanlar içinde bıraktı. O anı hiç unutmuyorum. Fakat Gülçin bu durumdan hiç korkmadı ve inatla Kürtçe konuşmaya devam etti. Bir süre sonra tüm okuldaki öğrenciler Gülçin'den cesaret alarak Kürtçe konuşmaya başladı" diye anlattı.
'Kozluk'ta ilk zincirleri kıran Gülçin oldu'
Kürt özgürlük mücadelesinin çatışmalı dönemlerin en yoğun yaşandığı 87'den 90 yılına kadar Gülçin'in lise okuduğunu belirten Narin, "O zaman her gün boykot ve yürüyüşlerin yapıldığı bir tarihti. Gülçin'de kadınların içinde öncü bir rol oynuyordu. Toplumun kadın üzerindeki baskıları artık onu isyan ettirecek noktaya getirdi. Gülçin lisedeyken Kozluk'ta bir yerli kadının çıkıp çarşıda gezmesi bir yana çarşıdan geçmesi bile yasaktı. Evden okula gitmek için çarşıdan geçmemek için her gün okula yakın tepeyi aşmak zorunda kalıyorduk. Bir gün yine okula giderken yağmur yağdı. Tepeyi kullanarak okula gitmek zorunda kaldığımız için tepeye çıktık, kaygan olduğu için yuvarlanarak düştük. Gülçin çantasını alıp bir hışımla o haliyle çarşının ortasına gitti ve ben artık bu yolu kullanacağım dedi. Biz beş kız öğrenci de arkasından gittik. Herkes bize şaşkınlıklar içinde bakıyordu. Gülçin Kozluk'ta zincirlerini kıran ilk kadındır" dedi.
'Gerilla elbiselerini annesi dikti'
Lise yıllarında aktif mücadelede yer almaya başlayan Gülçin'in, toplumsal ve kadın mücadelesi ağır bastığı için aşiret yapısına karşı mücadele ettiğini ve 1993 yıllında da kardeşi Ümit (Mahsum) ile birlikte PKK saflarına katıldığını söyleyen Narin, "Ümit ve Narin aynı anda gerillaya katıldığı için Gülçin'i geri göndermişlerdi. Fakat Gülçin dönmedi ve milislik çalışmalarına girdi. Çalışmalarını köylerde, ilçelerde ve şehirde sürdürdü. Tekrar katılmaya karar verdi ve eve gelip bizimle vedalaştı, annem ona, 'bana 3 gün müsaade et' dedi ve üç gün sonra kendi elleriyle diktiği askeri kıyafetlerle gelip, 'daha önce arkadaşların beden ölçüsünü dahi bilmeden birçok askeri kıyafet diktim. Şimdi ise kızım için dikiyorum' diyerek Gülçin'i uğurladı. Hepimiz annemin o yaklaşımından dolayı çok etkilenmiştik. Böyle bir annenin kızı olan kardeşimin başarısız olması imkansızdı. Gülçin isyancı bir ailenin geleneği ve torunları olmanın verdiği o güçle ve o morale gitti" diye konuştu.
'Annem asla teslim olmasınlar diye tembihledi'
Narin, "Evimize sürekli arkadaşlar gelip gidiyordu. Annem gerilla arkadaşlara, 'kızım ve oğlumu görürseniz onlara son kurşunlarını her zaman kendileri için saklamalarını söyleyin. Asla teslimiyeti kabul etmesinler' diyordu. Gülçin benim idolümdü, onun gücü ve inancı bize umut veriyordu. Ben küçüklüğümden beri onu kendime örnek almıştım. Şartlar ne kadar zor olursa olsun dayanıklılığı esas almayı ondan öğrendim" diye belirtti.
'Rindexan gibi ölümsüzletiler'
Ümit'in katılımının bir yıl sonra Ağustos 1994'te Garzan-Mereto bölgesinde çıkan bir çatışmada yaşamını yitirdiğini söyleyen Narin, Gülçin'in ise 1990'lı yıların acımasız koşullarında Xerzan'da 3 yıl boyunca büyük bir direniş göstererek mücadele arkadaşlarının hafızalarında yer edindiğini belirtti. Narin, "Gülçin 9 mücadele arkadaşıyla birlikte 1996 yılında Muş güneyinden Mutki Xaça Reş alanına bir görev için bir gurup yoldaşıyla gitti. Aynı gün asker tarafından çembere alındı ve çıkan çatışmada 9 kadın arkadaşıyla birlikte savaşarak ölümsüzler kervanına katıldı. Askerler tarafından 10 arkadaşın cenazeleri yakılarak toplu bir mezara gömüldü. Sergilediği direnişle Tıpkı büyük annesi Rindîxan gibi teslimiyete karşı direnişin sembolü olan iki kardeşimin hala toplu mezarlarda olduğu söyleniyor" dedi.
'Evindar'ı anlatmak kolay olmayacak'
Narin kahraman bir aileyi birkaç dakikaya sığdırmamın imkansız olduğunu söyleyerek, "Gülçin gibi bir kahramanı anlatmak benim için çok kolay olmayacak" dedi. Narin, "Anlattıklarımın birçok yönüyle eksik kalacak. Yaşadığımız ortam feodal bir ortam olmasına rağmen erkeklerle de diyalogu çok dikkat çekiciydi Gülçin karşısındaki kişilere bir şekilde dokunmayı beceriyordu. Gittiği her ortamda kendini hafızalara kazımayı iyi biliyordu ve insanlar arkasından onu arama gereğine giriyordu. Kendinden söz ettirmesini biliyordu. İstediği her şeyi bir şekilde yaptırıyordu ve çok direngendi" diye konuştu.
'Evindar ismi gibi yaşama Evindardı'
Gülçin'in küçüklüğünden beri Evindar rumuzuyla yazılar yazdığını ifade eden Narin, "Gülçin Evindar ismini çok seviyordu. Zaten o isim tamda onu anlatıyordu. Yaşama evindardı, kadına evindardı ve mücadelesine Evindardı. İnsanları, hayvanları, doğayı ve özellikle belirtmek isterim ki çocukları çok seviyordu. Onunla beraber kalan çocuklar şimdi büyüdü ve hala onu anlatıyorlar. Gülçin'in arkadaşları henüz ergenlik psikolojisinden kurtulamamışken o tam bir olgun, yol gösteren ve çok ön görülü bir kişiliğe sahipti" ifadelerini kullandı.
'Benim idolüm kardeşim'
Gülçin'in aynın zamanda ressam ve şair olduğunu söyleyen Narin, askerlerin Gülçin'in ajandasını da onunla beraber yaktığını belirti. "Ajandasına ulaşamadık ama bazı şiirleri elimize ulaştı. Bize ulaşan notların arasında en çok acıtan da Gülçin'in kardeşi Ümit'in ardından kaleme aldığı şiiriydi" diyen Narin, Gülçin'in Ümit'i şiirlerinde yaşattığını söyledi. Gülçin'in Ümit'e yazdığı şiir şöyle: "Ümidim, Bir şafak vakti gömerken bakışlarına, Güzelliği seyrederken gün batışıyla beraber, Yüreğindeki paslı mermilerin islerinde, Gülüşünle yaşarken seni seni düşündüm… Ümit, Dağların okşayış bekleyen duruşlarında yaralı bir kurşun titreyen kanatlarıyla, ve vücuduna çökmüş özlem yorgunluğu varken…Bir damla gözyaşıyla…Seni aradım, seni yaşadım Ümidim.Sanki adın gibi ümit veren dağlara, Kara kurşun sıkmış kardelen misali…Seni halkımın yorgun düşmüş ümit bekleyen bakışlarında…Ümidini yitirmemiş yiğit oğlan, Gülüşüne kurşunlar sıkılmış gülüşüne kurban, Umuduna zincir vurulmuş ümit kurban, Uzat elini Ümidim uzat ki tutsun bitmişlik, Asalet zincirine tutunan bedenler, Halka halka ümit dersin Ümidim, Halkımıza bin selam…"
Gülçin'in ardından…
Narin çalışmaları ve özgürlük inancıyla Kürt kadınlara rol model olan Gülçin'in ardından PKK saflarında beraber kaldığı arkadaşlarının Gülçin'in ardından kaleme aldığı notları paylaştı. O notların bir kısmı şöyle: Gülçin çeşitli görev ve sorumluluklar üstlenir, geri ve feodal anlayışlara karşı durur ve çatışır, doğruları savunur ve yapardı. Fazla konuşmazdı ama konuştuğu zamanda kendini her kese dinletirdi. Esperileriyle tüm dikkatleri kendi üzerine çekerdi. Duyduğu her sözü anlar ve tarardı. Müthiş bir hafızası vardı. Hareket ve davranışlarıyla dürüst ve açık sözlüydü. Gelişme kaydettikçe YAJK merkezi yönetime seçilmişti. Tecrübe edinmek için savaşta kalmayı dayattı. Heval Evindar siyasi anlamadaki gelişkinliğinin yanında yürek yönünü de geliştirmişti. Yani savaşırken tek taraflı değil, her iki yönünü de dikkate alarak savaşıyordu ve duygu yoğunluğuna ulaşmıştı."
(zd)