Figen Yüksekdağ: Sivil siyasi darbe askeri darbeyi doğurdu

14:03

JINHA

ANKARA – Partisinin haftalık grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, Türkiye’de bugünkü koşullarda adı konulmamış sivil siyasi darbenin askeri darbeyi doğurduğunu vurgulayarak, “Bu darbe mekanizmasının düğmesine basıldığı yer barış masasının dağıtılmasının tarihine denktir, paraleldir. Bir sivil siyasi darbe mekanizması içerisinde askeri darbe mekanizması kendisini büyüttü” dedi. Figen, “ne cunta ne de sivil dikta” diyerek, herkese gerçek demokrasi ve özgürlük olarak üçüncü yolu işaret etti.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, partisinin haftalık grup toplantısında konuştu. Figen, ilk olarak 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin değerlendirmeler de bulunarak, “Bizler darbe ve antidemokratik rejimlerle yönetilmeyi hak etmiyoruz. Türkiye halkları, 15 Temmuz’dan bu yana çok zor günler yaşadı. Darbelere karşı yürüttüğümüz mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Darbelere karşı mücadele ederek ve darbeler içerisinde demokrasi için mücadele ederek ilerledik. Dün nasıl demokrasiyi koruma enerjimizle darbeleri bertaraf ettiysek, demokrasi ve özgürlükleri büyüterek çıktıysak aynı yoldan ilerleyeceğiz” dedi.

‘Bu darbe zemini ile uzlaşmayacağız’

“Darbe girişimi” sırasından meclisin de bombalandığını hatırlatan Figen, “Koridorları yıkılmış bir Meclis’in içerisinden yürüyerek geldik. Meclise dönük bu saldırıyı bir kez daha kınıyorum. Halkın oylarıyla seçilmiş temsilcilerinin bulunduğu bir mekâna böyle bir gözü dönmüş saldırı gerçekleştirilebiliyorsa bu ülkedeki demokratik durumu göz önüne seriyor. Bu darbe zemini ile uzlaşmayacağız. Bu darbe girişimi sadece sonuçları ile değerlendirilemez. Darbe ile güçlü ve köklü bir hesaplaşma içerisine girmek istiyorsak darbeyi yaratan koşullarla hesaplaşmalıyız. HDP olarak bu yapılmayanı yapma iradesini ortaya koyuyoruz” diye konuştu.

‘Darbe girişiminin koşulları başka bir darbe ile oluşturuldu’

Darbe girişimi koşullarının başka bir darbe ile oluşturulduğunu görmek gerektiğini belirten Figen, “7 Haziran seçimlerinde herhangi bir otoriter güç değil oy veren halk siyasi yapıyı uzlaşma ve demokratik yapılanma çerçevesinde bir araya gelmeye davet etmişti. Bu çağrı bizler tarafından görüldü ama birileri tarafından bu çağrı görülmedi. Tam tersine halklarımızın ortaya çıkardığı sonuca karşı darbe gerçekleştirildi. Sivil bir siyasi iktidar eliyle gerçekleştirilen bir darbeydi. Bunu reddettiler yerine ne koydular? ‘Eğer bizleri seçmezseniz kaosu seçtiniz demektir’ dediler. 8 Haziran’dan bugüne Türkiye’de sistematik bir biçimde kaosu örgütlediler. Bugün Meclis’in bombalanması çok büyük bir saldırıdır. Tarihte yargılanacak, hesabı verilmesi gerek bir saldırı ama geride kalan bir yıllık sürede Meclis’in iradesizleştirilmesi, kötürümleştirilmesi de hafife alınmayacak bir suçtur. Geride kaldığımız bir yıl içerisinde Meclis devre dışı bırakıldı. Tek adam vesayeti altında işleyemez hale getirildi” ifadelerini kullandı.

‘Düğmeye barış masasının dağıtılmasında basıldı’

Meclis’in iradesinin hiçleştirilmesi, HDP milletvekillerinin Meclis’teki varlığını hedefleyen tasfiye operasyonuyla yaşanan darbenin başka bir darbeyi harekete geçirdiğini ifade eden Figen, “Meclise 15 Temmuz’da bomba atıldı ama meclisin yapısını bertaraf eden başka bir bomba 2 Mart günü atıldı. Halkın seçilmiş temsilcilerine karşı geliştirilmiş her darbe başka bir darbeyi doğurur” dedi.

“Türkiye’ye böyle olmak zorunda mıydı?” diye soran Figen, “Bu darbe mekanizmasının düğmesine basıldığı yer barış masasının dağıtılmasının tarihine denktir, paraleldir. Dolmabahçe’de Türkiye’de demokratik bir istikrar ve barışın sağlanabilmesi için uzlaşılan mutabakatı terk eden siyasi iktidar demokrasi iradesini hapsederken darbe mekanizmasını serbest bırakmıştır. 1 yıllık süre içerisinde bunun ortaya çıkardığı bir çatışma, şiddet, darbe süreci yaşanıyor. Çözüm masası devrildikten sonra savaş ve çatışma siyasetine geçildi. Darbeci yapı tam da kurt bulanık havayı sever hesabı bu bulanık hava içerisinde kendisini örgütledi. Bir sivil siyasi darbe mekanizması içerisinde askeri darbe mekanizması kendisini büyüttü” diye konuştu.

‘Kürdü öldürdüklerinde kahramandılar!’

Türkiye’de bugünkü koşullarda adı konulmamış sivil siyasi darbenin askeri darbeyi doğurduğunu vurgulayan Figen, Kürdistan’da katliam yaparken kahraman ilan edilenlerin bugün vatan haini ilan edildiğine dikkat çekerek, şöyle devam etti: “Geride bıraktığımız süreçte Kürt halkının demokratik taleplerine karşı demokratik siyaseti reddedenlere karşı darbecilerin örgütlenmesinin temel zemini olmuştur. Darağaçlarında sallandıracağız.’ dedikleri generaller, komutanlar Şırnak’ta Diyarbakır’daki sivil katliamlarının, savaş suçlarının sorumlusudur. Ama onlar bu suçlarından dolayı yakalanmadılar, Saraya yönelik darbe gerçekleştirdikleri için gözaltına alındılar. Bu Türkiye siyasetinin Türkiye halklarına dayattığı bir başka trajedidir bu; Kürdü öldürdükleri zaman kahraman ilan ettikleri, o zaman madalya verdikleri generaller bugün vatan haini ilan edilmiş durumda. İdam sehpasına götürülmekle tehdit ediliyorlar. Sizi ilkeler yönetmediği için bir uçtan bir uca savrulursunuz.”

‘Cizre’de yakılanların ahı yerde kalmaz’

Türkiye halklarının iki darbeci zihniyet arasında tercih yapmaya mecbur olmadığının altını çizen Figen, “Cizre’de diri diri yakılan insanlığı ahı yer de kalmaz. Mazlumum ahını almak iyi bir şey değildir. Mazlumun ahı yerde kalmaz. Katledilen o Kürt kadınlarının, yaşlılarının, çocukların, Cizre’de diri diri yakılan insanlığın ahı yerde kalmaz. Bu kadar insanlık suçlarının işlendiği bir ülke de zulümle abad olunmaz. Fırat’ın doğusunda yaşananlar yokmuş gibi davranılarak gerçek bir istikrar, gerçek bir yaşam dengesi kurulamaz. Eğer bir yerde göz yaşları, kan durmuyorsa, evler yıkılıyorsa, insanlar sokağa çıkamıyorsa, zulüm almış başını gitmişse başka bir yerde gerçek anlamda huzurdan, istikrardan söz etmek mümkün değildir. Halkına kıyımı reva gören bir iktidarın gücü kalıcı değildir. Bu gücü kalıcılaştırmanın tek yolu demokratik siyasettir” diye konuştu.

‘Irkçı saldırıları barından sokak hareketini meşru kabul etmeyiz’

Darbe girişimi tehlikesinin bertaraf edilmesi için demokratik siyaset zemininin yaratılması gerektiğini de kaydeden Figen, darbe girişiminin ardından yapılan “sokağa çıkma” çağrıları sonrası yaşanan ırkçı saldırılardan da bahsederek, şöyle devam etti: “Böyle provokasyon gruplarını, kontrolsüz grupları içerisinde taşıyan bir sokak hareketini meşru kabul edemeyiz. Sokak hareketinin meşru ve makbul edebilmemiz için sokağın herkese açık olması gerekmektedir. Hangi demokrasi bu? Kırıntı düzeyindeki demokratik haklar bile ortadan kaldırıldı. Ama darbenin püskürtülmüş olması demokrasinin sağlanması olarak söyleniyor. Darbecilerin yenilmesi demokrasinin geldiği anlamına gelmez. Türkiye’de 4 tane darbe yaşandı ama hiçbir zaman demokratik zemin oluşturulamadı. Demokrasinin zaferi hiçbir zaman sağlanmadı. Bunun için demokratik bir reforma girilmesi gerekiyor. Herkese demokrasi, gerçek anlamda demokrasinin zaferi anlamına gelecektir.”

‘Öcalan’la görüşme gerçekleşsin’

Figen, darbe girişimi sonrası PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın durumuna da dikkat çekerek, bu konuda tecridin daha da derinleştiğini ve bu konuda Abdullah Öcalan’la aile veya avukat görüşünün gerçekleştirilmesi taleplerini yeniledi.

‘Üçüncü yol Türkiye’nin geleceğidir’

Sivil dikta rejiminin de askeri darbenin yanında olmak gibi bir zorundalıklarının olmadığını belirten Figen, konuşmasını şöyle sonlandırdı: “Bizlerin yolu politik özgürlüğün, adaletin ve eşitliğin yoludur. Bugün bu yoldan ayrılmayanlar Türkiye’nin geleceğini belirleyecek. Bir tarafta darbeci zihniyet diğer tarafta tek adam rejimini savunanlar. Bunların ikisi de kendi içinde kaosu şiddeti yaratır. Ama üçüncü yolda birleşenler Türkiye’nin geleceğidir. Bizler bu yoldayız ve doğru yoldayız. Ne cunta ne de sivil dikta, herkese demokrasi, gerçek demokrasi ve özgürlük. İşte üçüncü yolun temel sloganı, mantığı budur. Bu yol zorlu bir yoldur ama biz bu zorlu yollardan geçerek bugünlere geldik. Demokrasi ve özgürlük yolunda birleşenler darbeci ve diktacılara karşı bir mücadele yürütmek zorundadır.”

(sy)