Leyla Güven: Darbeye karşı demokrasi cephesi birleşmeli - SÖYLEŞİ
10:47
Mekiye Görenç-Şehriban Aslan/JINHA
AMED - Türkiye'nin 15 Temmuz darbe sürecine nasıl geldiğini ve siyasi iktidarın bundaki rolünü adım adım anlatan DTK Eş Başkanı Leyla Güven, Türkiye halklarına da şu çağrıda bulundu: "Demokrasi cephesinin birleşmesi ve birlikte hareket etmesi Türkiye'deki darbe girişimlerine de en büyük cevaptır. Bunun öncülüğünü kadınlar yapabilir. Bu darbeci zihniyetlerin Türkiye'den tamamen yok olabilmesi için demokratik bir anayasa, çoğulcu bir anayasa ve herkesin eşit yaşayabileceği bir Türkiye yaratmak mümkündür."
Dolmabahçe Mutabakatı'nın tanımaması ve Abdullah Öcalan ile İmralı Heyetinin görüşmelerinin engellenmesiyle "çözüm süreci" sona erdirildi. 5 Nisan 2015'ten bu yana Abdullah Öcalan ile görüşmeler sona erdirilirken, ağırlaştırılmış tecrit başlatıldı. Ardından 7 Haziran seçimlerinde HDP'nin yüzde 13 oranında aldığı oy tanınmayarak, 1 Kasım seçimlerine gidildi. Kürdistan'da özyönetim talebini ortaya koyan halka karşı 90'lı yılları aşan soykırım uygulamalarıyla yüzlerce kişi katledildi. Kentler yakılıp yıkıldı. PKK Lideri Abdullah Öcalan Kürt sorununu çözülmemesi durumunda darbe mekaniğinin devreye gireceğini söylemişti. 15 Temmuz gecesi ordu içinde bir grup askerin yaptığı belirtilen darbe girişimine karşı, Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın "meydan" çağrıları sonrası sokaklarda yüzlerci kişi katledildi. Tekbir sesleriyle meydan çağrısına yanıt verenler, günlerdir ırkçı ve cinsiyetçi saldırılarda bulunuyor. Darbe girişimi ve sonrasında yaşananları, yaşanacakları, yapılması gerekenleri DTK Eşbaşkanı Leyla Güven'e sorduk.
*15 Temmuz'da polis ile askerin karşılıklı çatıştığı, Meclis, Genelkurmay, MİT Müsteşarlığı ve Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın bombalandığı bir darbe girişimi söz konusu oldu. Geçmiş süreçleri de ele alırsak Türkiye bu noktaya nasıl geldi?
Türkiye'de yıllar önce darbeler dönemi kapandı derken 15 Temmuz'da yeni bir darbe girişimi yaşandı. Aslında bu darbenin geleceği çok öncesinden belliydi. Türkiye kendi içindeki sorunları çözmediği sürece, demokrasiyi bütün kurum kuruluşlarına yaygın bir şekilde yerleştirmediği sürece öyle bir risk ve tehlike her zaman vardır. Bu darbe girişiminde de bir şey net açığa çıktı. Her gelen hükümet aslında bütün kimlikleri kapsayan bir kurumsallaşma yerine kendi iktidarını, kendi taraftarını, kendine yakın insanları koruyan yasalar çıkarmaya çalışıyor. Türkiye 12 Eylül yasakçı zihniyetin hazırladığı bir anayasa ile yönetiliyor. Yıllardır söylenmesine rağmen 12 Eylül anayasası değiştirilmedi ve yamalı bohçaya çevrildi. O dönem yürürlüğe konan seçim barajı değiştirilmedi. Aslında bütün bunların yapılmamasının nedeni Kürt sorununun demokratik çözüme kavuşturulmamasıdır. Eğer Kürt sorunu çözülmüş olsaydı bu ülkede birçok şeyin yolu açılacaktı ve bu darbelere de zemin oluşturmayacaktı.
'Askeri oluşum Türkiye'de tabu haline getirildi'
Koruyucu yasalarla askeri hiyerarşi bugüne kadar siyasi iktidarlar tarafından Kürt hareketine, Kürt halkına karşı savaştırıldı. Bugüne kadar demokratik işleyiş oturtulmadı. O nedenle de 15 Temmuz'daki darbe girişimi de bunların ortaya çıkardığı bir zemindi. Siyasi iktidar 'darbeyi paralel yapı yaptı' diyor. Hatırlanacağı üzere Ergenekon, Balyoz, Sarıkız gibi operasyonlar yürütüldü. O zaman en rütbeli askerler tutuklandı. Daha sonrasında ne oldu? Onları tutuklayan irade 'biz yanlış yaptık, sizden özür diliyoruz, cezaevinde kaldığınız için alın size yüklüce tazminat' diyerek, onları cezaevinden çıkardı. Ama bunlar sorgulanmadı, bunlar yeterince ele alınmadı, bunlar konuşulmadı. Yani askeri oluşum Türkiye'de bir tabu haline getirildi. 'Askere bir şey söylenemez' denildi. Askeri öven 'kahraman' eleştiri yapan ise 'hain' ilan edildi. Böylesi bir şey yaşandı.
*Fettullah Gülen, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından darbe girişiminin baş sorumlusu olarak gösterildi ve 'ABD'den resmen isteyeceğiz' dedi. Fetullah Gülen de AKP hükümetine 'Uluslararası bir komisyon darbeyi araştırsın, sonucunu şimdiden kabul ediyoruz' diyerek, AKP hükümetine çağrıda bulundu. Konuyla ilgili düşünceniz nedir?
Eğer paralel yapı denilecekse Fetullah Gülen bu darbeden sorumluysa 1975'lerden bu yana araştırmacıların söylediğine göre, bu hareket devletin içine sızmış. Devlet içerisinde kadrolaşmış. Yargısından, polisinden, emniyetinden her yere sızmış. Artık bırak yurtiçini, yurtdışında birçok temsilciliklere yerleştirildiği söyleniyor. 7 Haziran öncesini hatırlayalım; Tayyip Erdoğan paralel yapı oluşumu diye lanse edilen kesimlere 'ne istediniz de yapmadık' demişti. Yani 'her istediğinizi yaptık' diyordu. Ama sonra ne oldu 'inlerine gireceğiz' dedi. Aynı zaman Tayyip Erdoğan bugüne kadar resmi olarak ABD'den Fettullah Gülen'in iadesini talep etmemiş. Bu darbe girişiminden sonra ortaya çıkıyor. Her gün 'inlerine gireceğiz' diye meydanlarda bağıran Tayyip Erdoğan; anlaşılıyor ki aslında bu söylemdir, bu halkları yanıltan bir şeydir. Hiç de yönelmemiş. Eğer yönelmiş olsaydı bugün bu yapı kendisini devlet içerisinde, resmi kurumlar içerisinde bu kadar var edemezdi. Bunu deşifre etmek o kadar da zor değil.
'Demokrasi herkese lazım'
Ama bunun nedenlerine baktığımız zaman aslında Kürtleri hedef alan bir iktidar oluşumu söz konusu. Yani amaç Kürtlerin imhasıydı, Kürtlerin çökertilmesiydi. 2009'da girişimde bulundu, 'Sri Lanka Modeli' denildi. O zaman cemaatle işbirliği içindeydiler. O zaman Kürtlerin binlerce siyasetçileri tutuklandı, cezaevlerine konuldu. Ardından her gün Kandil'e bombardıman yaparak, 'çökerteceğiz' dediler. Bu gerçekleşmedi. 5 yıl insanlar cezaevinde kaldı, neden tutuklandıkları ve neden bırakıldıkları çok açıklanmadı. En sonunda AKP çok rahatlıkla 'Biz o zaman yapmadık, paralelci hakim ve savcılar bu operasyonları yaptı, biz bunu fark ettiğimizde sizleri bıraktık' dedi. Yani devlet ciddiyetiyle bağdaşmayacak yaklaşımlar gerçekleşti. Şimdi gelinen aşamada evet demokrasi herkese gereklidir. Bugün demokrasi için mücadele etmeyen yarın demokrasi kendisi için ihtiyaç duyulduğunda bunu bulamayacaktır. AKP kendisi için sadece bazı şeyleri yaparken bütün toplumu kapsayacak şeyler yapmadı. Kendi içine yönelmedi, kendi bürokrasisi içindeki diyelim ki bu oluşumları temizlemek gibi bir derdi olmadı. Hep seçim malzemesi yaptı. Dolayısıyla bugün gelinen aşamada devlet içerisindeki bu oluşumlar ayağa kalktılar aslında planlanan darbe ve söylendiğine göre, sabaha karşı yapılacak ama deşifre olduğu için erken başlayan ve çok amatörce ne yaptıklarını bilmeyen bir şey gelişti.
'Sayın Öcalan uyarmıştı'
Devlet ciddiyetle bu işi ele almazsa ve bunun üstünü örten sadece AKP'yi koruyan bir yaklaşım sürecine girerlerse bunlar yeniden yenilenecektir. Sayın Öcalan yıllar önce 'Kürt sorununda demokratik çözüm süreci gelişmezse ya da bu çözüm süreci sekteye uğrarsa darbe mekaniği devreye girer' demişti. Bu çok önceden öngörülen bir görüştü. Ve bunu Ortadoğu coğrafyasındaki tüm siyasal yapılar ve liderler içerisinde Sayın Öcalan fark etmiştir ve bunu devlete de söylemiştir. Devlet buna rağmen önlem almamıştır ciddiyetle yaklaşmamıştır.
*Darbe girişimi ile birlikte Cumhurbaşkanı tarafından sokağa çağrılanların ortaya koymuş olduğu tablo hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Bugün biz Kürt hareketi temsilcileri olarak söylüyoruz. Biz diyoruz ki, 'eğer siz Kürt sorununun demokratik çözümü için adım atmazsanız, siz kendi içinizde yeterince demokrasiyi geliştirmezseniz, siz bütün dilleri, kimlikleri özgürce yaşabilmesi için bunun önünü açmazsanız bu darbeler kendisini yenileyecektir. Bu darbe mutlaka bir yerde darbe girişimcileri bir zemin bulduklarında ortaya çıkacaklardır. Onun için bugün ortaya konulan, bugün sokağa dökülen Cumhurbaşkanının talebi üzerine sokağa çıkan kesimlerin ortaya koyduğu şey de çok ilginçtir. DAİŞ'in Kürdistan'da, Kobanê'de, Şengal'de ortaya koyduğu tepki ile aynıdır. Bu dikkat çekici bir şeydir. Kimdir bu insanlar? Askerin boğazını kesen yada asker ailelerine ağza alınmayacak cinsiyetçi söylemler sarf eden kişiler kimdir? Bunlar gerçekten Türkiye Cumhuriyeti devletini seven yada milliyetçi duygularla hareket eden insanlar değildir. Bizim gördüğümüz o görüntüler felaket görüntülerdi ve denetlenmesi gerekiyor.
'Kürdistan'da darbe her gün var'
Biz çok yabancısı değiliz. Kürdistan'da darbe her gün oluyor. Bir siyasi bir de askeri darbe var. AKP siyasi darbeler gerçekleştiriyor. İşte bu girişimde askeri bir girişimdi. AKP aslında Kürdistan'da birçok yönüyle darbe niteliğinde ele alınabilecek girişimlerde bulundu. Bugün bombalanan parlamentonun içinde bulunan vekillerin dokunulmazlığını kaldırarak, zaten bir darbe gerçekleştirdin. 7 Haziran'da halkın iradesiyle seçilen iradeyi yok sayarak, 1 Kasım'da yeniden seçime gitmesi bir darbeydi zaten. Şu anda kayyum atamak istemesi bir darbe girişimidir. AKP'de ikili ruh hali var. Kendisi için bu darbeye kalkışanlara 'asla el uzattırmayız asla söz söylettirmeyiz, bu halkın iradesidir, buna saygısızlık edemezsiniz' diyen Cumhurbaşkanı, Başbakan ve AKP'liler, Kürdistan'da her gün halkın iradesine el uzatıyorlar. Şu an da DBP'nin onlarca seçilen belediye eşbaşkanı tutukludur. DBP'nin Eş Genel Başkanı tutukludur. Ama bunlara sessiz kalan bunları bizzat yapan irade, kendisine dönük olduğu zaman 'milli irade' diye ortaya çıkıyor. Bunun çifte standart olduğu bunun sadece AKP'yi korumaya dönük olduğu görülüyor.
*'Yurtta Sulh Konseyi' adlı darbeci gruba bağlı olduğu iddiasıyla gözaltına alınanlar arasında Kuzey Kürdistan'daki özyönetim alanlarında operasyonları komuta eden rütbeli isimler de bulunuyor? Bu durumu nasıl okumak gerekiyor?
Öncelikle Kürdistan'da yaşayan halklar darbe girişimi sonrası yaşanan görüntülere hiç şaşırmadılar. Çünkü bu görüntüler, bu vahşet aylardır Kürdistan'da yaşanıyor. Cizre bodrumlarında sivil silahsız insanlar katledildi. Devletle yapılan tüm görüşmelerimiz sonuçsuz kaldı. O insanlar orada ölüme terk edildi. Silopi'de katledilen Taybet İnan'ın cenazesi günlerce sokakta bekletildi ve ailesinin almasına izin verilmedi. Kürdistan'da sürdürülen bu savaşın bizzat yöneticileri olan komutanlar bugün gözaltındalar. Eğer devlet bunu biliyorduysa bu oluşumları Kürdistan'a niye gönderdi, savaşı niye derinleştirdi? Devlet Kürdistan'da işlediği savaş suçunun hesabını vermek zorundadır. Sen bugün paralelci cemaatçi dediğin kesimleri Kürdistan'da aylardır halka karşı tankla, topla, silahla güçlendirdin. Sen gittin Silopi'de onlarla iftar yemeği yiyerek onları kutladın, onların yaptığı katliamlardan dolayı onlara övgüler yağdırdın. Ve parlamentodaki milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırarak, dokunulmazlığı askere verdin. Şimdi bu kadar tezat bir şey olabilir mi?
'Lahey mahkemelerinde yargılanacaklar'
Kürdistan'da bu suçları işlemiş olanlar için biz hep söylüyorduk. Dedik ki 'bunlar uluslararası mahkemelerde yargılanacaklar.' Ama sadece onlar değil onlar bu suçu bizzat işleyenlerdir ama bu suçu onlara işletenler de yargılanacaktır. Lahey mahkemelerinde Recep Tayyip Erdoğan da Başbakan da geçmiş dönemin Başbakanı da hepsi yargılanacaktır. Sonuçta bu iktidarın bir kararıydı. Özyönetim alanları hiçbir yere bağlı olmadıklarını ifade eden güvenlik güçleriyle, özel hareket timleriyle donatıldı. Binlerce özel hareket timi yerleştirildi. Yani böylesine Türkiye'nin hukukundan bağımsız, onlara sınırsız yetki veren de AKP hükümetidir. Dolayısıyla bu birbirinden bağımsız değildir. Darbe girişimi ile gözaltına alınanlar Kürdistan'da işledikleri suçtan alınmadılar, darbe girişiminden alındılar. Geçmişte JİTEM vardı ama JİTEM'i oluşturan ve onlara o talimatı veren, Kürdistan'da faili meçhul cinayetler yaptırtan bir iktidar vardı. Biz o zaman da 'bireyleri değil bu yapıya o yetkiyi veren yargılanmalıdır' diyorduk.
*Kürt sorununun çözümü konusunda ne gibi adımlar atılmalıdır?
Bir yıla yakın bir süreçte Kobanê'de ne yapıldıysa, Şengal'de ne yapıldıysa aynı zihniyet Kuzey Kürdistan'da aynı suçları işledi. Ve Kürdistan'da yaşanan acılar çok derindir. Hurşit Külter halen kayıptır. Ölüsü veya dirisi konusunda devlet bir cevap veremiyor. Çünkü devlet kontrolsüz bir güç göndermiş buraya. Devlet bir çözüm düşünüyorsa yeni darbeler gerçekleşmesin diyorsa önce Kürdistan'daki kontrolsüz güçleri kontrol altına almaları gerekiyor. Çıkıp Kürt halkından özür dilemeliler. Kürt sorununun demokratik çözümüne dair adımlar atılacaksa Sayın Öcalan üzerindeki tecrit kaldırılmalı, Sayın Öcalan özgürlüğüne kavuşmalı ve bu sorununun çözümünde aktif rol almalıdır. Bu darbe girişiminde bulunanların Sayın Öcalan'a zarar verip vermediğini bilmiyoruz. Bütün bir halk olarak kaygılıyız. Bu konuda devletin acilen bir heyet göndermesi gerekiyor. Ama gördüğümüz devlet işin esasıyla değil teferruatıyla uğraşıyor. Buda çözüm olmayacaktır. Bu darbenin gelişim aşaması, oluşum biçimi bizi ciddi anlamda kaygılandırıyor. Gerçekten darbe girişimimiydi yoksa başka bir şey miydi? Bu konuda devletin halka daha sağlıklı bilgi vermesi gerekiyor.
*Son olarak Türkiye halklarına çağrınız nedir?
Türkiye'de demokrasi gelişecekse, Türkiye'deki demokrat, devrimci, yurtsever ve Kürt hareketinin öncülüğünde gelişecek. Çünkü Kürt hareketi yıllardır, 'Türkiye'nin bütünlüğü içerisinde bu sorunun çözümünü talep ediyoruz' diyor. Demokratik özerklik Türkiye'yi bölen değil tam tersine bütünleştiren bir taleptir. Bu talep çok insani bir taleptir. Özerklik dünyanın birçok yerinde uygulanan bir sistemdir. Türkiye devletini yönetenler iktidarı elinde tutanlar Kürtlerin bu talebine kulak vermelidir. Şu anda zindanlar alarm veriyor. Yaralı tutsaklar var; Sibel Çapraz bunlardan biridir. Doktorlar Sibel'in acilen ameliyat olması gerektiğini söylüyor. Ama yetkililer bu konuda bir adım atmıyor. Hurşit Külter hala bulunamadı. Hala Kürdistan'da OHAL'i andıran ve onu aşan durumlar yaşanıyor. Yakılan yıkılan yerlerin yeniden inşası ve Türkiye demokrasisinin inşası için herkese çok büyük görevler düşüyor.
'Demokrasi cephesinin öncülüğünü kadınlar yapabilir'
Demokrasi cephesinin birleşmesi ve birlikte hareket etmesi Türkiye'deki darbe girişimlerine de en büyük cevaptır. Bunun öncülüğünü kadınlar yapabilir. Barış ve müzakere süreçlerinde kadınların rolü çok daha önemlidir. Türkiye'deki kadınların böyle bir gücünün ve potansiyellerinin olduğunu biliyoruz. Bu darbeci zihniyetlerin Türkiye'den tamamen yok olabilmesi için demokratik bir anayasa, çoğulcu bir anayasa ve herkesin eşit yaşayabileceği bir Türkiye yaratmak mümkündür.
(gc)