'Sokakları terk etmek vicdani rahatsızlık yaratıyor'

09:01

Beritan Canözer / JINHA

AMED - Kadın ve çocukların savaş sürecinde yaşadığı travmaların etkilerini anlatan Mezopotamya Psikologlar İnisiyatifi Eşsözcüsü Berivan Şahin, "Savaştan sonra ve ya savaş esnasında sokaklarını terk etmeleri vicdani bir rahatsızlık yaratıyor. Bu yüzden dört gözle yasakların bitmesini ve yıkılmışsa bile yine kendi evlerine gitmeyi bekliyorlar çünkü onlara iyi gelecek olan şeyin kendi toprakları, sokakları olduğunu düşünüyorlar" dedi.

Savaş sürecinde kadın ve çocukların yaşadığı travmaları ve yaşadıkları sorunları değerlendiren Mezopotamya Psikologlar İnisiyatifi Eşsözcüsü Berivan Şahin, savaş süreçlerinde kadın ve çocuk haklarının ortadan kaldırıldığını ve sadece ruhsal değil fiziksel yaralarda alındığını kaydetti. Savaş alanında bulunulan süre içerisinde ve savaş alanını terk etmelerinin ardından da yaşanılan travmayı atlatamadıklarını belirten Berivan, ruhsal ve kişiliksel problemler yaşandığının altını çizdi.

İkinci travma savaş sürecinde daha görünür

Kadın ve çocuklar açısından savaş psikolojisini iki açıdan ele almanın daha doğru olduğunu belirten Berivan, "Savaş sürecinden 1 ay sonrasına kadar devam eden etkiler varsa biz bunlara travma sonrası stres bozukluğu diyoruz. Durumu da aslında şu anlamda ikiye ayırıyoruz; birinci travma ve ikinci travma. Birinci travma dediğimiz şey kişinin birebir yaşadığı şeyler sonucunda gerçekleşir. İkinci travma ise birebir yaşamadığı ama yaşananlara tanıklık etmesi sonucu gerçekleşir ve uzun süre yaşanır. Komşusunu, akrabasını, evini kaybetmenin ve hiç bir şey yapamamanın verdiği bir vicdan azabıdır bu. Yakınlarını kaybederken kendisinin hala yaşıyor olması insana ciddi bir travma yaşattırır. Belirli bir süre de olsa Sur'da, Cizre'de, Nusaybin'de kalan ve sonrasında çıkan kişilerde genellikle ikinci travma dediğimiz travmayla karşılaşıyoruz" şeklinde konuştu.

'Kadınların yaşadığı travma daha ağır oluyor'

Sur'da başlayan çatışmalardan sonra mahallelerinden çıkmak zorunda kalan kadınlardan söz eden Berivan, "Oradan çıkan kadınlar il ve ya ilçe değiştirmediler. Yalnızca mahalle değiştirdiler. Sur'un bir mahallesinden öbür mahallesine geçtiler ama buna rağmen büyük bir vicdan azabı yaşıyorlar. O sokakları terk ettikleri için yaşanan olaylardan kendilerini sorumlu tutuyorlar. Ağlıyorlar, yemiyorlar, içmiyorlar ve yas tutuyorlar. Yaşamını yitirenler için, yıkılan evler için yas tutuyorlar ve bu aslında ikinci travma dediğimiz durumdur. Daha önceki savaşlardan gözlem yaptığımızda aslında çok sayıda kadının ve çocuğun savaştan sonra yaşadığı travma nedeniyle intihar ettiğini veya akli dengesini yitirdiğini görüyoruz. Bu da travmanın en korkunç boyutu. Özellikle kadınlar kendilerini hep birilerini korumakla görevli hissettikleri için yaşadıkları travma daha ağır oluyor" diye belirtti.

'Çocuklar travmayı ağır yaşıyorlar'

Çocuklarda ise bu travmanın kendini daha farklı boyutlarda gösterdiğini belirten Berivan, "Çocuklar gece kabus görüyorlar, altlarını kirletiyorlar, oyun oynamak istemiyorlar. Eğer sakin bir kişiliğe sahiplerse çok yaramaz oluyorlar ya da eğer çok yaramazlarsa çok sakin oluyorlar ve yaşadıkları travma da daha ağır oluyor. Olduklarının aksine dönüşüyorlar ve kadın çocuğunun psikolojisini de düşünürken iki kat daha fazla bir etki yaşıyor. Kadın kendi yaşadıklarını atlatamadan çocuğunun durumunu düşünmeye başlıyor. 'Benim çocuğum ne olacak, ruh hali nasıl düzelecek, onu nasıl iyileştireceğim, nasıl atlatacak bunları' diye düşünmeye ve çözüm bulmaya çalışıyor. Bunu yaparken kendi ruh halini düşünmüyor ve kendini unutuyor. hatırladığında ise travmanın en ağır boyutunu yaşamış oluyor. Öfke kontrol problemi yaşıyor ama bunu neden yaşadığının farkında değil çünkü kendini çok fazla düşünmeye zaman ayırmamış" şeklinde konuştu.

'Yaşadığımız travmalar nesilden nesile kalıyor'

Kadınların 'neden ben, neden bunları yaşadım' soruları sormaya başladıklarında travmanın ciddi bir boyuta ulaştığına dikkat çeken Berivan, "Kadın yaşadıklarını ve gördüklerini atlatamayacak bir ruh haline girmiş oluyor. Çatışma esnasında yasaklı bölgede bulunan evine giriliyor. Yatak odasına, mutfağına, bedenine, iç çamaşırlarına her şeyine tecavüz ediliyor. Toprağına ve suyuna tecavüz ediliyor ve kadının bunu atlatması da kolay olmuyor. Biz artık travmatik bir toplumuz ve travmalarımız da nesilden nesile kalan travmalardır. Özellikle göçler toplumda ve özelde kadında büyük etkiler bırakıyor. Bu etkilerden ne zaman kurtulabiliriz, ne zaman mutlu bir toplum olabiliriz bilmiyorum ama kadınlar ve çocuklar bu travmayı ancak gene kendi toprağında kendisiyle aynı acıyı yaşamış insanlarla daha kolay aşabilirler" diye ifade etti.

Berivan, kadınların ve ya çocukların yalnız olmadıklarını hissetmelerinin onlara iyi geleceğini söyleyerek, "Birilerine güvenmek onlara iyi gelecek ama bu sadece hafifletici olacaktır. Asıl yöntem bu savaşların son bulması olacaktır. kadınlar da çocukların da aslında istediği ve beklediği şey budur. Şuan bile dört gözle yasakların bitmesini ve yıkılmışsa bile yine kendi evlerine gitmeyi bekliyorlar çünkü onlara iyi gelecek olan şeyin kendi toprakları, sokakları olduğunu düşünüyorlar" diye konuştu.

(dk)