PORTRELER Yazdır Kaydet

Doğumunun 146. yılında Emma ve devrim dansı

Portreler
Haziran 27 / 2016


 

 
JINHA
 
İSTANBUL -  Anarşizmin kadın bakışıyla yayılışını gerçekleştiren Emma Goldman, doğumunun 147'nci ölümününse 76'ncı yılında "Dans edemediğim devrim, devrim değildir" sözleriyle anılmaya devam ediyor. Emma, kendi döneminde yaptığı çözümlemeler ve söylemlerle bugün hala kadın mücadelesine ışık oluyor.
 
Anarşizmin en önemli kadın karakterlerinden biri olan Emma Goldman'ın yaşamını yitirmesinin üzerinden 76 yıl geçmesine rağmen gerçekleştirdiği çözümlemeleri o dönemden bugüne hala güncelliğini korumakta. Bugün Emma'nın 146'ıncı yaşı ve kadınlar onu "Dans edemediğim devrim,  devrim değildir" sözüyle alanlarda ve kadın mücadelesinde yaşatıyor. 
27 Haziran 1869'da Rusya'nın kontrolünde olan Kaunas, Litvanya'da Yahudi bir ailenin kızı olarak dünyaya gelen Emma, 13 yaşındayken St. Petersburg'a taşındı. Buraya gelişinin üzerinden 6 ay geçtikten sonra Emma, okulunu bırakıp çalışmak durumunda kaldı. Ailesi maddi zorluklar yaşayan Emma, devrimci düşüncelerle ise ilk kez burada karşılaştı. İlk olarak Çernişevski'nin Nasıl Yapmalı isimli kitabını okuyan Emma bu kitaptan çok etkilenmişti ve bu etkilenme onun hayatını istediği gibi özgürce yaşaması konusundaki fikirlerini de güçlendirdi. 15 yaşlarına geldiğinde babası Emma'yı evlendirmek istedi ve Emma bu duruma karşı çıkarak evlenmedi. 17 yaşına geldiğinde ise ailesinin kararıyla kız kardeşi Helene'le birlikte diğer kardeşleri Lena ile yaşamak için New York'a göç etti. Burada birkaç yıl tekstil fabrikasında çalışan Emma 1886'daki Haymarket Olayı'nın neticesinde dört anarşistin asılmasından etkilendi ve bu onun anarşizmle ilgilenmene neden oldu. 
 
Kadın devriminde Emma'nın rolü…
 
Bir ülkeye, hükümete, dünyaya dahası yaşamın bizzat kendisine karşı verilen savaşın yanında asıl olan kadın devriminin en önemli isimlerinden olan Emma, yaşamı boyunca anarşist ruhunu korudu. Gerek sözleri gerekse duruşunda anarşistliğini hiç yitirmedi. Kadınlığına duyduğu özgüvenini şu sözlerle özetliyordu: "Kadının gelişimi, bağımsızlığı özgürlüğü kendisinden gelmelidir. İlk olarak kendisini bir obje değil, bir kişilik olarak ortaya koymalıdır. İkincisi, hayatını basit, fakat zengin ve derin kılarak; kendi bedeni üzerinde başkalarının iddia ettiği tüm haklara karşı koymalı, istemediği sürece çocuk yapmamalı, tanrının, devletin, kocasının, ailesinin bir kulu olmaya karşı çıkmalıdır. Bu da hayatın tüm karmaşıklığını ve özünü anlamaya çalışarak, yani kendini toplumun fikirlerinden ve yargılarından özgürleştirerek olur."
 
'Dans edemediğim devrim, devrim değildir'
 
Bugün hala Emma'nın kült cümlelerini kadın özgürlük mücadelesinde yer alan kadınların ağızlarından duymak mümkün. Nasıl ki Kobanê'de Viyan Peyman bir yandan bütün ruhuyla savaşırken diğer yandan türkülerini devriminden eksik etmedi ise tamda burada Emma'nın, "Dans edemediğim devrim, devrim değildir" sözleri hafızalarımızda "Kadınsız ve sanatsız devrim olmaz" dedirtiyor bize. Kadının özünde var olan yaşam devrimine de eklenir ve binlerce Emma çıkar yeryüzüne. 
 
'Özsavunma meşru hak' çizgisi
 
"İş isteyin, iş vermezlerse ekmek isteyin. Ekmek vermezlerse, ekmeğinizi alın" tutuklanmasına neden olan bu söylemi zamanla ünlü bir söylem olmuştur. Blackwell Adası (Blackwell's Island) cezaevinde bir yıl tutuklu kalmasına neden oldu. Peşi sıra gelişen olaylar beraberinde tutuklanmalar, göçler ve inanılmaz bir devrim azmi de getirdi Emma'ya. Herşeyin yanı sıra Emma'yı bütün tutuklamalara ve göçlere mecbur bırakan asıl durum Emma'nın özsavunma anlayışıydı. Ona göre şiddet 'Çarpışma sırasında bir savunma aracı olarak başvurulabilecek bir şey'di. Yani özsavunma meşru bir haktı. 
 
'Oy vermek bir şeyleri değiştirseydi yasaklanırdı'
 
Emma'nın ölümünden sonra geçen 76 yıldır akıllarda kalan sözleri şöyle: 
 
" *Oy vermek bir şeyleri değiştirseydi yasaklanırdı.
 
*Adının en büyük talihsizliği ya bir melek veyahut da bir şeytan olarak görülmesi olduğu içindir ki onun hakiki kurtuluşu yeryüzü üzerine yerleştirilmesinden, yani insan olarak görülmesinden geçer.
 
*Kilise ve toplum öyle kabul etsin ya da etmesin aşkla kutsanmamış doğal olmayan bütün birliktelikler fahişeliktir.
 
*Anarşizm, yalnızca uzak geleceğe ilişkin bir teori olmayıp, insanı kuşatan içsel ve dışsal yasak ve engellere karşı bugünden topyekün mücadeleyi esas alan bir yaşam biçimidir."
 
(ro/dk)