PORTRELER Yazdır Kaydet

Yeni doğan Amara'lar Ekin'in ardından Kürdistan direnişinde

Portreler
Mayıs 29 / 2016


 

 
Duygu Erol/ JINHA
 
ANKARA - Federal Kürdistan Bölgesi'nde geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybeden PKK'li Ekin Ceren Doğruak (Amara), kısa süren hayatında tüm güzellikleri barındırmakla kalmadı, aynı zamanda büyük bir yükü omuzlayarak yoluna devam etti. Annesi Hülya ve babası Nusret Doğruak ise, Ekin Ceren'in özgürlük, demokrasi ve barış mücadelesinin bugün Kürdistan'da halkın öz yönetim direnişleri ile devam ettiğini söylüyor.
                                                                                          
PKK'li Ekin Ceren Doğruak (Amara), 31 Mayıs 2005 yılında Federal Kürdistan Bölgesi'nde geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybetti. Ceren'i, her köşesine çocukluğu ve gençlik anıları sinmiş, gülen yüzüyle bakan fotoğraflarının olduğu kendi evinde annesi Hülya ve babası Nusret Doğruak'tan dinliyoruz. 
 
Anne ve babası sıcaklıkla karşılıyor bizi. Annesi Hülya ve babası Nusret, tek çocukları olan Ekin Ceren'i duyarlı, sisteme muhalif ve haksızlıklara ses çıkaran bir kadın olarak anlatıyor. Kızını en güzel ifadelerle anlatan Hülya, Ekin Ceren'in aktif olarak mücadeleye başladığını gece geç saatlerde eve gelen bir telefon ile öğrendiğini söylüyor.  
 
Üniversite yıllarında ise HADEP saflarında gördüğü Ekin Ceren'in, "Anne burada halk var, burada gerçek var" dediğini söyleyen Hülya, böylece kızının Kürt Özgürlük Hareketi ile beraber mücadeleye devam ettiğini anlatıyor.
 
'Ceren dünyanın bütün güzellikleriydi, anlamıydı'
 
Her odada, her köşede Ekin Ceren'in gülüşüyle karşılaştığımız evde Hülya'ya yönelttiğimiz "Ceren nasıl bir çocuktu, arkadaşlarıyla ailesi ile ilişkisi nasıldı?" sorusu karşısında, 'en güzel' ile başlayan ve yine 'en'lerle devam eden bir çocuğun hikâyesini dinlemeye başlıyoruz. 
 
Ekin Ceren'in tek çocuk ve ilk torun olmasından kaynaklı aile çevresinde çok sevildiğini dile getiren Hülya, "Ceren benim için, dünyanın en tatlı, en güzel, en zeki, en duyarlı, en akıllı, en iradeli, en kararlı, en esprili, en arkadaş canlısı, en mütevazı, en sevimli, en doğal… ne diyebilirim ki. Dünyanın bütün güzellikleriydi, anlamıydı. Bir anne için, evladını anlatmakta kelimeler o kadar yetersiz ki…" diyor.
 
Odası bıraktığı gibi duruyor
 
Arkadaş çevresi ve aile çevresi tarafından çok sevilen Ekin Ceren'i anlatan annesi, kızının hiçbir zaman gelen yoğun sevgiden, ilgiden şımarıklık yapmadığını belirterek, arkadaşlarıyla her zaman yeni ve yaratıcı oyunlar oynadığını anlatıyor. 
 
Ekin Ceren'in yaratıcı olduğunu odasına girdiğimizde de hemen görebiliyoruz. Oyuncaklarıyla, kitaplarıyla, kıyafetleriyle bıraktığı gibi duran oda, Ekin Ceren'in annesine yazdığı şiir, Nazım Hikmet tablosu ve resimleri ile dolu. Kızının oyuncaklarına gözü ilişen babası Nusret ise hala o oyuncaklar ile çocukların oyunlar oynadığını söylüyor: "Ceren'in oyuncakları onlar. Ceren'in mahalleden, ilkokuldan, liseden ve mücadeleden arkadaşları ziyaretlerimize gelir arada. Kimisinin çocukları var. Geldiklerinde Ceren teyzelerinin oyuncakları ile oynuyorlar."
 
'Aidatlarını ödememişsin, onları ödedik'
 
Ekin Ceren'in zaten haksızlıklar karşısında duran, sisteme muhalif ve duyarlı bir kadın olduğunu aktaran Hülya, gece evlerine gelen bir telefon ile Ekin Ceren'in aktif mücadeleye katıldığını öğrenmiş. Ekin Ceren'in arkadaşında kaldığı bir gece geç saatlerde çalan telefon ile irkildiğini söyleyen Hülya, o anı şöyle anlatıyor: "Ceren, lisede ÖDP'ye katıldı. Üniversiteye hazırlanıyordu, sınavlara giriyordu, dersler yoğundu. Bize söylememişti. Bir gün ev telefonundan, Ceren'i bir toplantıya çağırdıklarında öğrendik ÖDP'li olduğunu. Ben annelik refleksiyle, 'Onun dersleri çok yoğun, onun yerine babasıyla biz gelelim çalışmalara' dedim. ÖDP'nin ilk kurulduğu yıllardı. Bizi partide görünce çok şaşırdı. 'Sizin ne işiniz var burada?' dedi. Biz de 'Aidatlarını ödememişsin, onları ödedik' dedik." 
 
'Ben bunları aldım, siz diğerlerini halledin'
 
Babası Nusret, yüzünde bir tebessüm ile anlatmaya devam ediyor: 
"Arkadaşıyla bir eyleme gitmiş. Ben de oralarda kontrol ediyorum, ama uzak bir köşede duruyorum. Polis saldıracak, belli. Geçtim bir köşede izledim. Polis saldırmaya başladı. Baktım Ceren'le bir arkadaşı arada sıkışmış kalmışlar. Diğerlerine göre daha küçük tabii bunlar. Tuttum kollarından ikisini de çektim. Sivil polisler geldi, 'Ne yapıyorsun?' dediler. Ben de ikisi elimdeyken, 'Ben bunları aldım siz diğerlerini halledin' diyerek kızları aldım, oradan gittim. Baktım ki arkadaşı, 'Nusret Amca dayım da orada kaldı, onu da kurtarsana' diye ağlıyor."
'O hep en öndeydi'
 
Nusret, yüzünden eksilmeyen tebessüm ve hüzünle anlatmaya devam ediyor. Her 1 Mayıs'a katıldıklarını belirten Nusret, Ekin Ceren'in onları gördüğünde tepki gösterdiğini ve "Siz burada ne arıyorsunuz?" diye karşı çıktığını belirtiyor. Hülya lafı ağzından alarak devam ediyor: "Biz zaten her zaman 1 Mayıs etkinliklerine katılıyorduk. Biz de ona 'Bu bizim bayramımız zaten' diye karşılık verdik." O günden sonra bütün mitinglerde karşılaştıklarını dile getiren Hülya, Ekin Ceren'i uzun boyundan kaynaklı hemen tanıdıklarını ve hep en önde olduğunu anlatıyor.
 
'Burada halk var, gerçek var' 
 
Ekin Ceren'in üniversite yıllarıyla beraber Kürt Özgürlük Hareketi ile tanıştığını anlatan Hülya, o günü şöyle anlatıyor: "Bir gün yine eylemdeyiz, ama ÖDP kortejinde Ceren'i göremedim. Baktık, Ceren HADEP'le beraber yürüyor. Hemen güldüm 'Ne oldu, saf mı değiştirdin?' dedim. 'Anne burada halk var, burada gerçek var' demişti." 
 
Hülya, her zaman Ekin Ceren ile gurur duyduğunu, ancak koruma içgüdüsü ile bunu dile getiremediğini belirtiyor.
 
'Bu ülkede kimseye Rojbaş, Heval dememiştik'
 
Ekin Ceren'in Kürt Özgürlük Hareketi ile tanışmasıyla ve artık mücadelesine Kürdistan Dağları'nda devam etmesine karar vermesiyle beraber annesi Hülya ve babası Nusret, bu kararın kendilerinde yarattığı etkiyi şöyle dile getiriyor: 
 
"Ceren'in, bu mücadelenin içine girmesiyle, biz her şeyi yeniden öğrendik. Bildiğimizi sandığımız, ama tanımadığımız bir dünyayı yaşadık. Biz, bu ülkede kimseye 'Rojbaş' dememiştik, 'Heval' dememiştik ve bunun eksikliğini anlamamıştık. Çok şey bilsek de, hiçbir şey bilmiyorduk." 
 
Ceren'in bu kararından sonra çevresinde yer alan birçok kişinin kendi ön yargılarını ve düşüncelerini sorgulamaya başladığını dile getiren Nusret, Ekin Ceren'in birçok insanın Kürt mücadelesine bakışında farkındalık yarattığını belirtiyor.
 
'Hevalleri hevallerimiz oldu'
 
Hülya, Ekin Ceren'in hayatını kaybetmesinde sonraki süreç için ise "Ve Ceren bize öyle sevgiyle sarılmış öyle bir arkadaş ve dost dünyası bıraktı ki, arkadaşları arkadaşımız, dostları dostumuz, hevalleri hevalimiz oldu" diyor.
 
Ekin Ceren'den sonra Kürdistan'da doğan birçok çocuğun adının Ekin Ceren ya da Amara olduğunu öğrendiklerini anlatan babası Nusret, "Ceren'in sevgisinin karşılık bulması, onun sevdiği gibi sevilmesi, adının çocuklara konması bir insanın en onur duyacağı şey. Hepsi sevgiyle, saygıyla ve sağlıklı yaşasın" sözleri ile mutluluklarını anlatıyor.
 
'İsteğimiz, demokratik yönetimin yerleşmesi'
 
Ekin Ceren'in özgürlük, demokrasi ve barış mücadelesinin bugün Kürdistan'da halkın öz yönetim direnişleri ile devam ettiğine sevindiklerini dile getiren Hülya ve Nusret, " 'Özgürlük, demokrasi ve barış' insanı insan yapan değerlerdir. Bu mücadelenin her neferi öyle değerlidir ki... Bundan sonrası için tek isteğimiz, onurlu bir barışın yapılması, demokratik yönetimin yerleşmesi" diyerek devam eden mücadeleyi desteklediklerini kaydediyorlar.
 
Ekin Ceren, hayatını kaybetmesinin üzerinden 11 yıl geçmesine rağmen, mücadelesinin bugün Kürdistan'daki direnişle büyümesiyle yaşıyor ve yaşamaya da devam edecek.
 
(dk)