PORTRELER Yazdır Kaydet

Kıyımdan sürgüne Hayriye Melek: Biz zulüm gördük, fakat riyakâr değiliz

Portreler
Ağustos 21 / 2016


 

 
JINHA
 
HABER MERKEZİ – Çerkes edebiyatçı, kadın haraketinin liderlerinden Hayriye Melek’in edebiyat ve kültür tarihlerinin temel metinlerine sığmayan ömrü; Çerkes soykırımı, 2. Abdülhamit rejimi, kadın hareketi, sürgünler, göçler ve mücadelelerle geçti. Hayriye’nin 2. Abdulhamit rejimine hitaben yazdığı bu mektup da, etnik kıyımdan sürgüne değişmeyen mücadelesini gösteriyor:  “Biz tutsağız, biz mağduruz, biz çaresiziz. Biz zulüm gördük ve görüyoruz; fakat aciz, korkak, riyakâr değiliz.”
 
Halkların, belki de kelimenin ve kavramın en geniş anlamıyla hareket halinde olduğu bir tarihsel anın içerisinden; sürgünlerin, ilticaların, yerinden etmelerin, direnme hakkını kullanmaların, ayaklanmaların, kalkışmaların, kalkışmaları bastırmaların, seyahatlerin iptalinin, şehir içinde ücretsiz seyahatlerin arasından baktığımızda, Türkçe edebiyatın bu tür tarihsel anları, halk hareketlerini kaydetmeye, dert etmeye, temsil etmeye, metinselleştirmeye pek yatkın olmadığını söyleyebiliriz.
 
Kadın hareketinin iç içe geçtiği ‘Zeynep’
 
Hele söz konusu olan Türkiyeli olmayan bir halk hareketiyse... Hayriye Melek’in 1926’da yayımlanan romanı “Zeynep”, bu iddianın erken tarihli istisnalarından biri. “Zeynep”, 1919’da Mısırlıların İngiliz sömürgeciliğine karşı başlattığı halk ayaklanmasının tam içinde yaşanan bir aşk hikâyesi. Romanın zemininde Ahmet ile Zeynep’in aşkı, Mısır aşkıyla buluşmakla kalmıyor, sömürgecilik karşıtı milli bir hareketle kadın hareketi de iç içe geçiyor.
 
Etnik kıyımdan sürgüne
 
Hayriye Melek’in hayat hikâyesi de en az romanı kadar ilginç: Çarlık Rusya’sının 1864’te Çerkeslere yaptığı etnik kıyımdan kurtularak Osmanlı topraklarına sürülen (Xunge olarak bilinen) bir Ubıh ailesinden gelen ve Manyas’ın Hacıosman (Hunce Hable) adındaki Çerkes köyünde doğan Hayriye Melek, Notre Dame de Sion’da okuduktan sonra ayrıntıları tam bilinmeyen bir saray gerilimi nedeniyle II. Abdülhamit tarafından kız kardeşleriyle birlikte Bursa’ya sürülür.
 
Diktoryaya sesleniş: Riyakar değiliz
 
Bursa valisinin eşi, ressam Naciye Neyyal’in anılarında Hayriye Melek ve kardeşlerinin 1908 öncesi hayatına dair bazı izlenimler vardır. Naciye Neyyal’e göre fiziksel olarak, “Çerkes ırkının bütün hususiyetlerini” taşıyan Hayriye Melek, iki kere intihar girişiminde bulunmuş asabi mizaçlı biriydi. Sürgünlükleri esnasında Bursa ve civarında yaşadıkları kötü muamele belki Hayriye’inin yaralanabilirliğini artırmış olabilir ancak aynı yıllardaki başka işaretler bambaşka bir Hayriye sunmaktaydı. Uğradıkları haksızlıkları anlattığı mektubunda kendisi ve kız kardeşlerinden “Türk Jan Darkları” olarak söz eden Hayriye, sadrazama yazdığı başka bir mektupta 2. Abdülhamit yönetimini engizisyon cemiyeti olarak nitelemiş ve kendi durumlarını şöyle özetlemişti: 
 
“Biz tutsağız, biz mağduruz, biz çaresiziz. Biz zulüm gördük ve görüyoruz; fakat aciz, korkak, riyakâr değiliz.”
 
Hayriye’nin kadın harekeketi
 
2. Meşrutiyet sonrasında bir yandan Osmanlı kadın hareketinin içerisinde bulunur, Musavver Kadın ve Mehasin gibi kadın dergilerinde yazar; diğer yandan hem Çerkes milli hareketinin hem de Çerkes kadın hareketinin aktif bir katılımcısı olur. Zeynep’ten önce Zühre-i Elem (1910) adında bir roman yazmış, hikâyeler ve manzum şiirler yayımlamıştı. Çerkes Teavün Cemiyeti ve Çerkes Kadınları Teavün Cemiyeti’nin kuruluşunda yer alan Hayriy, Ğuaze (Rehber) dergisinde yazar, Diyane (Anamız) dergisinde ise başyazardı. 
‘Meşhur amazonlar’ ve Hayriye Melek
 
“Meşhur Amazonlar Yani Cengâver Kadınlar Çerkes Milletindedirler” başlıklı bir risalesi de olan ilk eşi Yusuf İzzet Paşa’nın Hayriye Melek’in Diyane’sinin Mart 1920 sayısındaki makalesi kimi çevrelerde tartışmalara yol açmıştı. Yusuf İzzet, Yunan tanrı(ça)ları arasında 6 kadının da bulunduğunu belirterek feminizmin kadim bir hareket olduğunu iddia ediyordu. Diyane de bu tanrıçalardan biriydi ve Yunan mitolojisine Kafkasya’dan geçmişti. Yusuf İzzet, Artemis ya da Diana adıyla bildiğimiz tanrıçanın kökeninde ‘anne’ anlamına gelen Diyane olmasının Çerkes milleti için bir onur olduğunu iddia ediyordu. Kafkasya kökenli, dolayısıyla Çerkes olma ihtimali yüksek Amazonlar hakkındaki fikirleri ise şöyledir: “Muhtemeldir ki bu cengâver kadınlar zaman-ı kadîm-i feminizmin hakiki mücâhitleriydiler.”
 
Hayriye, Kadıköy mitinginde
 
Mısır’daki halk ayaklanmasının yaşandığı Mart 1919’dan iki ay sonra, 22 Mayıs 1919’da, İzmir’in işgalini protesto için düzenlenen Kadıköy Mitingi’nde Hayriye Melek; Halide Edib, Münevver Saime ve Zeliha Osman ile birlikte konuşur. “Zeynep”i yazdığı tarihlerde Mısır’a uğradığını bildiğimiz, 1920’lerde bir süre Tunus’ta da yaşayan Hayriye Melek, 1931’de hukukçu Aytek Namitok’la evlendikten sonra İstanbul ve Paris’te hayatını sürdürür ve en sonunda Manyas’ın Dümbe köyündeki çiftliğine yerleşir. Hayriye’nin eşi Namitok ise Bolşevik İhtilali’nden sonra Rusya’yı terk edip Paris’e yerleşmiş, 1942’de Berlin’e geçip Sovyet karşıtı Kafkas örgütlerinde çalışmıştı.
 
Sürgünler, savaşlar, göçler ve kadın hareketi
 
Hayriye Melek’in edebiyat ve kültür tarihlerinin temel metinlerine sığmayan, Çerkes soykırımı, 2. Abdülhamit rejimi, 2. Meşrutiyet atmosferi, kadın hareketi, Çerkes milli hareketi, Dünya Savaşları, Türkiye ve Mısır’ın milli mücadele ve direnişleri tarafından kat edilen, sürgünler, göçler, intihar girişimleri, mücadeleler ve edebiyatla geçen ömrü şüphesiz çok daha derinlemesine çalışmaları hak ediyor. Bu yazı, Hayriye Melek’i bilmeyenler için küçük bir başlangıç adımı duruyor.
 
(ekip/sy)