KADININ KALEMİNDEN Yazdır Kaydet

Ceren Şimşek'in kaleminden kadına şiddetin hikâyesi…

Kadının Kaleminden
Mayıs 20 / 2015


 
Ceren Şimşek'in kaleminden kadına şiddetin hikâyesi… 
 
JINHA
 
HABER MERKEZİ -  Avukat Ceren Şimşek, 14 yaşında zorla evlendirilen ve eşi Ahmet Boztaş tarafından av tüfeğiyle ateş edilerek bacaklarından ve kollarından sakat bırakılan Arzu Boztaş'ın hikâyesini kaleme aldı. 
 
Henüz 14 yaşında çocuk yaşta zorla evlendirilen, 14 yılda 6 çocuk sahibi olan Arzu Boztaş, 21 Ekim 2014 tarihinde Yozgat'ın Taşköprü Mahallesi'nde üzerine "kuma getirme!" teklifini kabul etmeyince, eşi Ahmet Boztaş tarafından av tüfeğiyle ateş edilerek bacaklarından ve kollarından sakat bırakılmıştı. Arzu Boztaş, 14 yaşında bir çocukken evlendirilerek "çocuk istismarına" maruz kalmış, yıllarca erkek şiddetinin her türlüsünü yaşamak zorunda bırakılmış, üstelik eşi başka bir kadınla birlikte yaşamak istediğinde evli kalmayı kabul etmediği için ellerinden ve kollarından 7 kez vurulmuş, iki bacağı kesilmiş bir kadın… 
 
Arzu'ya bütün bunları yapan Ahmet Boztaş, dün Yozgat Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki ilk duruşmayla yargılanmaya başlandı. Arzu Boztaş'ın avukatları arasında yer alan Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi avukat Ceren Şimşek, hem Arzu'nun hikâyesini, hem de duruşmayı yazdı:
 
"Arzu Boztaş. Aslında bu bir çocukken evlendirilmiş, küçük yaşta bir annenin, kadına şiddetin hikayesi. Ne kadar acı biriktirmiştir değil mi?" diye başlayan yazının tamamı şu şekilde:
 
"Arzu Boztaş, evlendiğinde henüz 14 yaşındaydı. 15 yaşında ise anne oldu. Çocukça saflıkta mutluluklar yaşayacağı bir yaşta acıyla tanışanlardan o. Yaşıtlarının oyuncak bebekleri vitrinlerde diziliyken, o kendi bebeğini kucağına aldı. Yaşı tutmuyor diye resmi nikah kıyılmadı önce. Sonra onu da kıydılar. Ona da kıydılar. Tam olarak 9 kere hamile kaldı şimdi en küçüğü 4 yaşında 6 çocuğu var.
 
Arzu'yu ilk kez polis tarafından ifadesi alınacağı zaman evinde gördüğümde karşımda 28 yaşında genç bir kadın duruyordu. Gözlerine ilk baktığınızda aslında çocuksuluğunu hiç yitirmediğini de anlıyorsunuz. Sıcak, samimi ve her fırsatta çocuklarından bahseden bir kadın. 14 sene boyunca yaşadıkları bir yana aslında yeni yeni nefes alabiliyordu. "Bunca acı için çok küçükmüşsün be Arzu" diyorsunuz istemsiz içinizden.
İfadesi alınırken Arzu anlattı da anlattı. Neden 6 çocuk yaptığını, neden boşanmak istediğini, neye karşı çıktığını, neden kocası tarafından canice vurulduğunu.
Sahi, Arzu'nun başına tüm bunlar neden gelmişti?
 
Arzu Boztaş, 28 yaşında 6 çocuk annesi genç bir kadın. Hayatının önemli bir kısmını ailesinden uzakta, kocasıyla ve onun ailesiyle geçirmekteydi. Yaşadıkları hep kendi içine sır olmuş, içi hep kabuk kabuk bir kadın. Yıllarca kocası tarafından, fiziksel şiddet görmüş. Kocası dövmüş, kocasının ailesi dövmüş. Susmuş. Belki de cinsel şiddet görmüş. Ama 'karı-koca arasında olur muymuş böyle şey' dendiğinde farkında bile olunmamış yaşadığının vahimliğinden. Yine susmuş. 6 çocuk hatırına. En sonunda kocası üstüne 'kuma' getirmek istemiş, 'bize sen bakacaksın' demiş. Arzu Boztaş, üzerine 'kuma' getirilmesini kabul etmeyip, kendi hayatı hakkında kendi karar verme hakkını kullanmak ve yaşadığı fiziksel/psikolojik/cinsel şiddete bir son vermek istediği için, boşanmak istediği için önce bacaklarından, daha sonra 'Kollarıma zarar verme, bari çocuklarıma bakabileyim' diye yalvarmasına rağmen kollarından tam 7 kez vuruldu.
 
Yapılan caniliği meşrulaştırma: Aldatma
 
Dün Arzu'nun canına kasteden kocasının yargılandığı davanın ilk duruşması vardı. Yine kadının özne olduğu, şiddet gördüğü bir dava dosyası.
 
Peki biz bu davada şaşırdık mı?
 
Her dosyada kadına yaşatılan vahşete şaşırıyoruz da ortaya konulan senaryoya hiç şaşırmıyoruz. Kadına şiddet/Kadın cinayetleri dosyalarında artık çok sık gördüğümüz ve sanıklar tarafından öğrenilmiş bir savunma tiyatrosu sergileniyor. Yapılan caniliği meşrulaştırmak için kullanılan senaryo: 'ldatmak'
 
Sanık ve sanığın tanıklarından 'aldatma konulu tiyatrolarını' izledik
 
Arzu Boztaş'ın kocası da bizleri yanıltmadı ve duruşma sırasında yaptığı savunmasında sıkça aldatıldığını beyan etti. Çünkü aklınca bu onun Arzu'ya yaşattığı vahşeti meşrulaştırmanın, haklılaştırmanın tek yoluydu. Kadın aldatıyor ise vurulmayı, acı çektirilmeyi ve hatta öldürülmeyi hak ediyordu. Ve sanık Ahmet'in de dediği gibi 'Benim çektiğim acıları kendi de çekmesi için' Arzu Boztaş vurulmalıydı. Bütün celse boyunca sanık ve sanığın tanıklarından aldatma konulu tiyatrolarını izledik. Bir tanık, 'Erkeklerin şerefi yok mu?' dedi. Erkek şerefi için bir kadına her türlü zorbalığı yapabilirdi ve bu normaldi! Bir kadın tanık, 'Hep kadın tarafından bakıyorsunuz. Peki erkekler bu hale nasıl geldi ilgilenmiyorsunuz' dedi. Kadın dedik, kadın mücadelesi dedik, kadın dayanışması dedik. Peki kadın kadına bunu nasıl yaptı dersiniz?
 
Tanıdık bir mizansen vardı dün duruşma salonunda. Hatta duruşmaya girmeden bir diğer meslektaşım, 'Aldatma hikayesi burada da anlatılacak' dedi. Artık bu öğrenilmişlikten o kadar eminiz ki, namus derdine düştüklerini iddia edenler bir kalemde başkasına iftira atabilecek kadar namussuzlaşabiliyordu aslında.
 
Ahmet Boztaş'a, 'Madem bir sevgilin vardı neden karınla boşanmayı kabul etmedin' diye sorduk, 'Karımı daha çok seviyorum' dedi. 'Ben karımı vallahi de billahi de çok seviyorum' dedi. 'Madem seviyorsun neden vurdun?' dedik. 'Ben bu olayın bu kadar büyüyeceğini düşünmedim. Belki vurduğumda aklı başına gelir, iyileşince belki düzelir' dedi. 'Seni bu şekilde yaralasalar, tekrar barışır mıydın?' dedik. 'Hatasını anlayıp bu şekilde barışan oluyor' dedi.
 
Birlikte yaşamak istediği kadın zihinsel engelliydi ve ona da cinsel saldırıda bulunmuştu
 
Ahmet Boztaş, anlattığı senaryoda rolünü oynadığı iyi aile babası, karısını çok seven bir erkek değildi. Yıllarca karısına her türlü şiddeti göstermişti ve en sonunda Arzu'nun üzerine getirmek istediği bir 'kuma' vardı. Bu kadın, zihinsel engelli bir kadındı. Ve sanık Ahmet Boztaş, bu kadına karşı da cinsel saldırıda bulundu, yargılandı ve 15 yıl da hapis cezası aldı.
 
2015 yılında öldürülen kadın sayısı, daha şimdiden 100'ü geçti
 
Kadın özneli her girdiğimiz, görev aldığımız davada, toplumsal gerçekliklere şahit oluyoruz. Yeni Türkiye ile kadın olmanın, hayatı için kendi karar mekanizmasına sahip olmanın başlı başına bir suça gerekçe olabileceğine tanıklık ediyoruz. Adeta kadının bu ülkede nefes alması bile bir suç haline gelmeye başlamışken, bir kadın, bir erkeğin evlenme teklifini kabul etmediğinde, ondan boşanmak istediğinde, onun cinsi sapkınlığına direndiğinde, ona başkaldırdığında, onu istemediğinde, reddettiğinde şiddetle/ölümle karşılaşabildiğini görüyoruz. Üstelik suçun hafifletilmesi için çeşitli ifadelerle kadın cinayetlerinin önü açılmakta, nefretsel söylemler de giderek artmakta, kadın giderek artan bir şekilde her geçen gün daha da değersizleşmektedir.
 
Kadın cinayetleri politiktir. Çünkü erkek şiddeti, gücünü politikadan alıyor
 
Bu politikanın temelinde ataerkillik yatıyor. Politika sistematik cezasızlığı da peşinden getiriyor
 
Bütün bu yaşananların yanı sıra devlet kadına şiddete tarafsız kalmıyor ve bunun sonucunda kadının toplumdaki ikincil statüsü her geçen gün pekişiyor çünkü kamuda, yargıda, sokakta yer alan, konuşan, hareket mekanizmasını oluşturan topluluk erkeklerdir. Bu durum kadının eve hapsine, her türlü şiddete maruz kalmasına, tarih boyunca süregelen trajedisinin son bulmamasına ve devletin de bunu kabullenmesine sebep olmaktadır.
 
Kadına şiddet neden kaynaklanıyor diye soracak olursak, şüphesiz gücünü bir politikadan alıyor. Bu politikanın temelinde ataerkillik yatıyor. Kadın cinayetleri bu nedenle politiktir. Ve kadınlar bu politikanın kurbanıdır. Söz konusu politika sistematik bir şekilde cezasızlığı da peşinden getirmektedir.
 
Ceza mahkemelerinin, anayasal hak olmasına rağmen ifade hürriyeti ve toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanılması sebebiyle her gün önüne gelen dosyalarda cezalandırmaya yönelik arzu ve isteğini, kadına yönelik şiddet davalarında görmemek, taşı sıksa iyi hal indirimi çıkaracak hakim ve savcılarla karşılaşmak da bu politikanın bir getirisidir.
 
Bir sonraki duruşma 2 Haziran'da
 
Kadına yönelik uygulanan şiddetin ve bu sistematik politikanın önüne geçmek için mücadelenin önemini tekrar vurgulamamız gerekmekte. Bu mücadele, toplumun her alanında bir karşılık bulmalıdır.
 
Toplumun her alanında mücadele ve farkındalık artar ve bilinç düzeyleri gelişir ise kadına karşı şiddet sadece bir kadın sorunu olmayıp, aslında insan hakkının ihlalini içeren toplumsal bir sorun olduğunu da fark ederiz.
Arzu Boztaş, kocasının üzerine 'kuma' getirmesini kabul etmeyip boşanmak istediği için kollarından ve bacaklarından 7 kez vuruldu. Kollarını ve bacaklarını kaybetti. Bir vahşetin kurbanı oldu. Kendisine bu zulmü yaşatan kocasının cezalandırılmasını ve bir an önce iyileşip çocuklarına kendi bakacağı günü bekliyor.
 
Arzu'yu ilk gördüğüm güne gidiyorum yeniden, yaşadığı acılar gözünün parlaklığını alamamış. Mücadelesine olan inancı hepimizin umudu.
 
Yaşasın kadın dayanışması!"
 
(zd/mg)