KADININ KALEMİNDEN Yazdır Kaydet

Erkek egemen intikamcılığı mücadelemizi engelleyemeyecek

Kadının Kaleminden
Mart 09 / 2016


 

 
Sultan Ulusoy*
 
Günay, Dilek, Dilan, Yeliz, Şirin, Seve, Pakize, Fatma ve Taybet İnan… Son beş altı ayda katledilen kadınlardan isimlerini en çok duyduklarımız. Adlarını dahi duyuramadan göçüp gidenler var bir de…
 
İnkarcı sömürgeci faşizm Kuzey Kürdistan'da öz yönetim iradesini kırmayı, Kürt halkına boyun eğdirerek, teslim almayı; Batı'da ise devrimci, sosyalist ilerici güçleri ezmeyi, sindirmeyi, mücadele azim ve kararlılıklarını geriletmeyi hedefliyor. Bu stratejik saldırısının kadın düşmanı, erkek egemen karakteri, Kuzey Kürdistan'da ve Batı'da ard arda gerçekleştirdiği kadın katliamlarıyla daha da su yüzüne çıktı.
 
Politik İslamcı faşist AKP de kendinden önceki bütün diktatörlükler gibi "önce kadınları vurun" düsturundan hareket ediyor.
 
AKP diktatörlüğü, Kürdistan'da sürmekte olan özyönetim direnişlerinin temel öznesi olan, Türkiye'nin dört bir yanında halklarımızın eşit, özgür ve barış içinde bir arada yaşaması için en ön saflarda savaşan devrimci kadınlardan, kadın katliamlarına karşı isyana duran kadınlardan ölesiye korkuyor.
Bu korkusunu erkek egemen cins kini ile birleştiren saray cuntası ve onun kolluk güçleri kadınlara karşı düpedüz düşmanca davranıyor. Öyle ki ortalama savaş hukukunun kurallarına dahi uymuyor. Kadın gerillaların bedenleri erkek egemen şiddetin en aşağılık biçimlerinin hedefleri haline getiriliyor. Ekin Wan'ın çıplak bedeninin yerlerde sürüklenerek teşhir edilmesi alçaklığını Günay Özarslan, Dilek Doğan ve Dilan Kortak yoldaşların katledilmeleri izliyor.
 
Saray bekçilerinin, özgürleşen kadın korkusu
 
Gaziosmanpaşa'da Yeliz Erbay ve Şirin Öter yoldaşların yaralı bedenleri de aynı erkek egemen cins kininin hedefi oldu. Kuşattıkları komünist kadınları teslim alamayanlar, yaralı bedenlerine onlarca kurşun sıkarak intikam almaya çalıştılar. Bu kurşunların Şirin yoldaşın vajinal bölgesini ve göğüslerini hedeflemesi ise erkek egemen intikamcılık ve düşmanlığın açık göstergelerindendir. Sarayın bekçileri komünist kadınların cepheden devlete karşı savaşmalarını hazmedememiş ve tam bir erkek aklıyla kurşunlarını kadın gerillaları cinsel organlarına yöneltmişlerdir.
 
Aynı intikamcı zihniyet ve davranış çizgisini Seve, Fatma ve Pakize yoldaşların katledilme biçiminde de görürüz. Kuzey Kürdistan'daki öz yönetim direnişinde yer alan Kürt kadın siyasetçiler tam da Sakine yoldaşların ölümsüzleştikleri tarihe bir kaç gün kala sömürgeci faşist diktatörlüğün bomba ve kurşunlarının hedefi oldular. Üç yıl arayla, "se jinen azad" daha ölümsüzler kervanına katıldı. Öz yönetim direnişlerinde barikatların, en önünde savaşan bu yiğit Kürt kadınlarının da yaralı bedenlerine işkence edildi, ambulansların gitmeleri engellenerek ölmeleri beklendi.
 
Cizre'de, Sur'da, Dargeçit'te, Nusaybin'de, Silopi'de hamile kadınları, kahvaltı sofrasındaki anaları katleden, Taybet İnan'ın cansız bedeninin günlerce sokaktan alınmasını engelleyen de aynı kadın düşmanı, sömürgeci zihniyettir.
 
Erkek devlet yargısı ve kadınların öz savunma hakkı
 
Kadınların öz yönetim direnişlerinde, toplumsal yaşamın örgütlenmesinde tuttukları yer, her türlü saldırganlığa karşı evlerini terk etmeme irade ve kararlılıkları, bulundukları her alanda en önde mücadele etmeleri onları özel hedef haline getiriyor.
 
Öte yandan kadın katillerine "tahrik indirimi", "tutku derecesinde sevgi" vb indirimi uygulayan erkek egemen yargı sistemi öz savunma hakkını kullanan kadınları ise gözünü kırpmadan ağır müebbetle cezalandırıyor.
 
Erkek, eşini, sevgilisini, kız kardeşini, annesini katleder ve her zaman "hafifletici" bir nedeni vardır. Nihayetinde bir kaç yıl yatıp çıkar. Ama bir kadının öz savunma hakkını kullanması en ağır biçimde cezalandırılmalıdır ki başka kadınlar örnek almasın. Kadın düşmanı erkek egemen yargının kafası böyle çalışır.
Evet, tekrar pahasına vurgulamakta yarar var. Politik İslamcı faşist saray cuntası ve onun kolluk güçleri mücadele eden kadınların varlığından dehşetli bir korkuya kapılıyor.
 
Doğrusu bu korkusunda haksız da sayılmaz. Rojava devriminin bir kadın devrimi olarak boy vermesi, Kürt ulusal demokratik hareketinin bağrında ciddi bir mücadeleci kadın potansiyeli taşıması, Türkiye'nin dört bir yanında devrimci kadınların en ön saflarda mücadele etmeleri, kadın katliamlarına karşı patlak veren isyanın toplumsal bir isyana dönüşme ihtimali, grev ve direnişlerde kadın işçilerin militan duruşlarının daha büyük mücadeleleri tetikleme olasılığı ve daha bir çok şey korkmakta ne denli haklı olduklarını gösteriyor.
 
Yaşamın her alanında olacağız
 
Saray darbecileri kapıldıkları bu korkuyla mücadele eden devrimci, ilerici, yurtsever kadınları katlederek politika ve mücadeleden koparmayı hedefliyor. En önde yürüyenler, en kıymetlilerimiz egemen cins intikamcılığının ilk hedefleri oluyor. Ama sadece bu değil! "Kuşatanları kuşatarak" çarpışan Yelizlerin, Şirinlerin bedenlerine cinsel hedefli kurşunlar sıkanlar, öz yönetim barikatlarının başında olan Seveleri, Fatmaları, Pakizeleri katledenler geride kalan kadınlara da açıktan gözdağı veriyorlar. Mesaj nettir; isyan ederseniz, mücadele ederseniz sonunuz işkence edilerek öldürülmek olur!
 
Gerek Kuzey Kürdistan'da gerekse Batı'da kadınlar bu mesajı iyi okudular. Saray cuntasının korkusunu da, egemen cins kinini de doğru çözümlediler. Kadınların en ön saflarda mücadeleyi sürdürmeleri, mücadeleden geri durmak bir yana daha da öne çıkmaları bundandır. Özgecan Aslan'ın tecavüz edilerek katledilmesinin ardından kadınlar "yasta değil, isyandayız" diyerek sokakları, meydanları doldurmuşlardı. Yaşanan, düpedüz bir kadın isyanıydı.  Egemen cins intikamcılığının doğrudan kadın devrimcileri hedeflemesinin ardından ise, "yas tutmuyoruz, hesap soracağız", "sarayı kadınlar başınıza yıkacak" şiarları öne çıktı. Kadınlar bu tutumlarıyla ataerkil toplumsal düzenin kendilerine reva gördüğü ev çocuk, mutfak ve yatak odası üçgeninde derinleşen ev köleliğine, erkek egemenliğinin her türlü görünüm ve biçimine asla teslim olmayacaklarını aksine bu alandaki mücadeleyi daha da büyüteceklerini ilan etmiş oldular.
Sözün özü kadınlar olarak yaşamın her alanında var olmayı sürdürecek, ulusal ve sınıfsal mücadelede ve ille de kadın özgürlük mücadelesinde ön saflarda olmaya devam edeceğiz.
 
Hemcinslerimize yönelik bu katliamlar öfkemizi ve isyanımızı büyütmekten öte bir rol oynayamaz. Egemen cinsin kadın düşmanı saldırgan politika ve katliamları tepeden tırnağa erkek egemenliğiyle şekillenmiş bu düzene karşı savaşma azmimizi güçlendiriyor. Ve elbette ki en önemlisi kadınlar olarak ortak, birleşik mücadeleyi daha da büyütme görevimizi hatırlatıyor.
 
*Ezilenlerin Sosyalist Partisi Genel Başkanı