KADININ KALEMİNDEN Yazdır Kaydet

İşgalci zihniyet ve kadın bedeninin teşhiri

Kadının Kaleminden
Şubat 13 / 2016


 

 
Dilan Karamanoğlu
 
  Temmuz ayından itibaren Kürdistan'da başlatılan askeri savaşın Türkiye'de karşılığı basın açıklamasından öteye gidemezken devletin Kürt halkını köleleştirme çabaları yine her zaman ki gibi inkar-imha politikalarıyla karşımıza çıkıyor. Temmuz ayından bu yana 700 kişinin katledildiği Kürdistan'da devletin "hendek"ler bahanesiyle Kürt halkına saldırıları sadece katletmekle kalmayıp her geçen gün vahşetini daha da arttırarak devam ediyor. 
 
*20 Temmuz'da Kobanê'deki çocuklara oyuncak götürmek ve DAİŞ'in talancı zihniyetinin ardından bölgede başlatılan inşa sürecine katılmak için Suruç'ta Amara Kültür Merkezi önünde basın açıklamasının ardından "Arin'den Sibel'e yürüyoruz zafere" sloganının atıldığı sırada patlama gerçekleşti. Patlamada 30 SGDF'li genç katledildi. 
 
*24 Temmuz'da Medya Savunma Alanları Türk savaş uçakları tarafından bombalandı ve 4 HPG gerillası yaşamını yitirdi. 
 
*7 Ağustos'ta Şırnak'ın Cizre ilçesinde, yaşanan çatışmalı süreç ve Silopi'de 3 yurttaşın katledilmesinin ardından devlet kurumlarının tanınırlığının kalmadığı belirtilerek "özyönetim" ilan edildi. 
 
*10 Ağustos'ta ise Muş'un Varto ilçesinde girdiği çatışmada yaşamını yitiren YJA-Star gerillası Kevser Eltürk'ün (Ekin Wan) cenazesi, soyularak teşhir edildi. 
 
*4 Eylül'de ilçede kurulan "hendek"ler bahane edilerek Şırnak'ın Cizre ilçesinde "sokağa çıkma yasağı" ilan edildi. 9 gün süren yasakta devlet güçlerinin saldırıları sonucu 21 sivil katledildi.
 
*14 Aralık'ta Cizre ve Silopi'de tekrardan "sokağa çıkma yasağı" ilan edildi. Bu yasakla birlikte tekrardan devreye alınan soykırım uygulamalarının ardından devlet saldırılarıyla bugüne kadar katledilen ve Şırnak Devlet Hastanesi'ne getirilen cenazelerden 30'u Silopi'den, 130'u Cizre'den, 3'ü İdil'den ve 9'u Şırnak Kent Merkezi'nden olmak üzere toplam 174 yurttaş katledildi.  
 
Son olarak Cizre'de dün devletin kolluk güçleri tarafından kullanıldığı belirtilen sosyal medya hesaplarından bir kadının bedeni teşhir edildi. İsminin Roza olduğu belirtilen kadının fotoğraflarında ilk iç çamaşırıyla olduğu ve ardından çamaşırının çıkarılıp vücudunun tersi çevrilerek adrta Ekin Wan'ın çıplak fotoğrafında olduğu gibi aynı şekilde yere serildiği görülmekte. Şırnak Valiliği ise konuya ilişkin fotoğrafın Cizre'den olmadığını belirtti. HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız ise daha önceden yine aynı sayfalar tarafından paylaşıldığını belirttiği bir erkek ve bir kadının katledildiği fotoğrafları paylaşarak o fotoğrafta yer alan kadının üstünün soyulduğu ve çıplak halde yere serildiüği kadınla aynı kişi olduğunu kanıtladı. 
 
Şırnak Valiliği'nin fotoğrafın Cizre'de çekilmediğini söylemesi ise, zihinlerinde yapılan uygulamanın meşru olduğunu gösterdi. Kadının fotoğrafı Cizre'den olsa da olmasa da yapılan uygulama meşru mudur? Kadınların bedenlerinin savaş politikalarına bir sömürge olarak gösterilmesi bu devletin eril aklının vahşetinin boyutlarını her gün resmetmeye devam ediyor. 
 
Bunlar Kürdistan'da devam eden savaşın sadece bir kısmı. Yaşanan katliamları tek tek yazmaya kalktığımızda bir çok sayfaya tekabül edecektir. Kürt halkının yaşadığı katliamlar cenazelerin hastanelere getirilmesiyle birlikte cenazeler üzerinde gerçekleştirilen vahşeti de göstermekte. 40 senedir, cenazeleri yıkayan ve farklı birçok katliama tanıklık etmiş bir seyda diyor ki: "Ben 40 senedir bu işi yapıyorum. Kobanê süreci olsun başka süreçler olsun birçok cenaze gördüm. Ama bu vahşet bodrumlarından çıkan cenazeler kadar vahşetini görmedim."
 
Cizre'nin vahşet bodrumundan çıkan ve Şırnak Kent Merkezi'ne gelen cenazelerin bir çoğunun uzuvları yok, bir çoğu ise yakılmış durumda. Bir cenazenin sadece gövdesi varken birinin ise başı yok, birinin bacakları yokken diğerinin ise kalçadan aşağısı bulunmakta. Cenazeler için otopsiye girenlerden birisi ise cenazeleri film çekilmesi için kaldırdıkları sırada yakılmalarından kaynaklı dağıldığını söyledi. Birçok cenaze tanınmayacak durumda. 
 
Kürt halkının cenazelerinin yakılması, uzuvlarının parçalanması, kadınların çıplak bedenlerinin teşhir edilmesi savaş kazanımı olarak gösterilmesi sonrası genel anlamda birçok eylem yapılsa da duygusal kopuşun çoktan yaşandığını sürecin en başından beri görmek mümkün. Şimdi ise sadece duygusal değil adeta bir coğrafi kopuş yaşanmakta ve Kürdistan halkları kendi kaderlerine bırakılmış durumda. 
 
Kürt halkının kendi kaderine bırakılması ise baharın çoktan geldiğini söyleyenler için kaderin umuda bağlanmasıdır. Kürt halkının özyönetim ilanlarının ve bu ilanları sahiplenmesinin karşılığı devlet güçlerinin bu faşizan uygulamaları ise Kürt halkının özyönetim taleplerinin doğruluğunu ve haklılığını kanıtlıyor. 
 
Son olarak Şuruç'ta ki gençlerin katledildiği sırada son söylediği sloganı hatırlatmak gerekirse: "Arin'den Sibel'e yürüyoruz zafere"
 
Arin Mirxan: DAİŞ çetelerinin Kobanê'ye saldırmasının ardından 5 Ekim 2014'te fedai eylemde bulunarak kadınların savaş alanında ki kararlılığını, faşist, tecavüzcü, barbar çetelere karşı kadınların gücünü gösterdi. 
 
Sibel Bulut: MLKP savaşçısı olarak Kobanê'ye gelerek burada Kobanê'nin Güney Cephesinde DAİŞ çetelerine karşı savaşırken 12 Aralık 2014 tarihinde bir eylem sırasında yaşamını yitirdi. 
 
Bu iki kadının tek sloganda birleşmesinin sebebi ise, tecavüzcü DAİŞ çetelerine karşı tüm kadıların Avrupa'dan Türkiye'den Kobanê'ye geçerek kendi birlikleriyle tarihi bir direniş göstermesi ve zaferi elde etmelerinin sembolüydü. Şimdi Kobanê ruhuyla direnen kadınlar tüm kadınlara sesleniyor: Varto'dan Cizre'ye çıplak bedenler onurumuzdur!