KADININ KALEMİNDEN Yazdır Kaydet

Kadının inadı erkek devleti yenmiş

Kadının Kaleminden
Şubat 09 / 2016


 
 
 
Evrim Kurdoğlu
 
Haber Nöbeti için Diyarbakır’a gitmeye karar verdiğimde bir kadın gazeteci olarak çalışmakta çok kararlı ve ısrarlı olacağım tek bir yer vardı. O da Jin Haber Ajansıydı. Çünkü bu fırsatı kaçıramazdım. Sadece kadınlarla ve kadın bakış açısıyla haber yapmanın ne demek olduğunu şu fani dünyada mutlaka deneyimlemem gerekiyordu. Onun dışında organizasyonda nereye uygun görülmüşsem orada yer alacaktım.
 
Bu ısrarımı Diyarbakır DTK’da kendi aramızda yaptığımız ilk toplantıda da sergileyince ertesi gün soluğu JİNHA’da aldım. Sabah 8’de mesaim başladı. Güne 15’e yakın genç kadınla başladım. İçerisi cıvıl cıvıldı. Kahvaltı hazırlayan, gündem için haber bakan, kendi arasında konuşan bir sürü kadın muhabir etrafımdaydı. Sadece bu fotoğrafın içinde olmak bile içimi sevinçle kapladı.
 
Gündem toplantısının ardından Şehriban ile haber yapmak üzere JİNHA’dan ayrıldık. Bizim o günkü çalışmamızı takip edecek bir başka gazeteci kadın Hatice Kamer de bize katıldı ve ilk haberimiz için Sur’un yolunu tuttuk. 
 
Üç kadın birlikte haber yaparken bir de birbirimizi yazacaktık. Bu sebeple de daha çok tanımak için hemen birbirimize sorular sormaya başladık. Haliyle en ilgi çekici hikayeler Şehriban ve Hatice’deydi. 
 
Genç gazeteci Şehriban'ın hikayesi 
 
Şehriban henüz 22’sinde çok genç bir gazeteci. Ama bakmayın 22 yaşında olduğuna, yaşadıkları ve yaptıkları pek çok kişinin bir ömür yaşamayacağı kadar büyük. Meslek hayatı 4 sene önce JİNHA’da başlamış. Henüz orta okula giderken gazeteci olmaya karar vermiş. Diyarbakır’daki bu küçük kız çocuğu daha o yaşlarda halkının yaşadıklarını dünyaya duyurmaya söz vermiş. 18 yaşına gelir gelmez de “Halkımın yaşadıklarını en iyi nerede anlatabilirim diye düşündüm. JİNHA geldi aklıma. Çünkü hem kadınlardı hem de gerçekleri yazacaklardı” diyen Şehriban böylece çalışmaya başlamış.
Geçen sene ölümden dönmüş. Kobanê Suruç sınırından haber yaparken polis tarafından ağır yaralanmış. Sınırda IŞİD tehdidinden kaçan Kobanêlilere ve onlara yardım etmek isteyen Suruçlu akrabalarına çeşitli sebeplerle ve çeşitli kereler askerler ve polisler saldırmıştı. Şehriban da bu gerçekleri bizlere taşımak isterken yaralanmış.
 
“Polis o gün köyde bekleyen insanlara biber gazıyla saldırdı ama kitle dağılmadı. Polisin gazı bitti ve taş atmaya başladı. O taşlardan biri kafama geldi. Bir sıcaklık hissettim sonrasını hatırlamıyorum, (bu kısmı söylerken gülüyor ve sonrasını anlatırken daha da eğleniyor) bayılmışım. Beni hastaneye götürmüşler. Doktorlar yüzde elli yaşama şansı vermiş. Ama ben ameliyat olmadan öyle kendi kendime iyileştim.”
Sur’da da çatışmalar sırasında yüksek binalara yerleştirilen keskin nişancılardan birinin kurşunuyla da daha hafif yaralanmış ama yasak devam ettiği için hastaneye hemen gidememiş. Sur’a girmesi ise ayrı bir zorluk. Polis aramasında gösterdiği JİNHA kartı hep dert oluyor. Ya kötü muameleye, ya GBT kontrolüne sebep oluyor ya da girişine engel oluyor.
 
Ancak Şehriban tüm bu zorlukların üstesinden o genç yaşına rağmen kolaylıkla geliyor. Sadece Şehriban değil JİNHA’daki tüm kadınların hikayeleri böyle ve hepsi bu zorluklarla baş etmekte de birbirinden inatçı. JİNHA’dan başka bir muhabir kadın Diyarbakır’a geldiği ilk gün, çıktığı ilk haberde polislerin sırtına silah dayamasıyla karşılaşmış.
 
Bu kadınlar nasıl korkmuyor 
 
Onlar bu korkunç hikayeleri anlattıkça insanın ‘dıştan da hiç belli olmuyor allah allah’ diyesi geliyor. Bu genç yaşlarında yaşadıkları hiçbirinin üstünde azıcık bile korku oluşturmamıştı. Oysaki bin yıllardır bizlere öğretilenlere göre kadınlar hassas, kırılgan, narin değiller miydi? Başlarına bir hal gelirse de ancak bir erkek yardım ederse kurtulamıyorlar mıydı? Ben mi yanlış hatırlıyorum? Bu kadınların hepsi sadece kahraman erkeklere atıfta bulunulacak kadar güçlü, cesur, inatçı ve iradeliydiler. Üstelik de karşılarında erkekliğin en küçük ayrıntısını bile atlamadan duran bir devlet varken. Sadece polisiyle askeriyle değil, tepeden tırnağa erkek ve her geçen gün daha da erkekleşen bir devlet. Cumhurbaşkanından Başbakanına, Diyanet işlerinden iktidar vekillerine kadar kadınlar üzerine yapılan açıklamalar ve yaklaşımlar ve uygulanan politikalar kadınlar için kan dondurucuyken bu kadınlar nasıl korkmuyordu?
 
Kadınlar, kadınlardan aldıkları güçle cesur
 
Cevabı aslında çok basitti. Bu kadınlar, yine kadınlardan aldığı güçle bu kadar cesurlardı. Şehriban Sur’da yaşadıklarını anlatırken şöyle demişti: “Ben ve bir arkadaşım haber yaparken bulunduğumuz yerde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Çıkamadık, hangi yolu denediysek olmadı. En son bir sokağa girdik. Orada halktan bir sürü insan vardı. Bir anne ‘ben sizi çıkartırım’ dedi ve başındaki beyaz tülbentini eline aldı. Biz de onun arkasında tüm o geçemediğimiz sokaklardan geçtik. Orada bir sürü de erkek vardı ama bizi o anne çıkardı. Hiçbiri onun kadar cesur olamadı.”
 
Bugün heyecanlı olduğu gerekçesiyle tutuklanan bir diğer JİNHA muhabiri Beritan Canözer hakkında laf açıldığında da arkadaşları onun için ‘en küçüğümüzdü ama en cesurumuz ve anaç olanımızdı. Polis gelince ‘arkama geçin ben sizi korurum’ diyordu. 
 
Erkek zihniyetinin vücut bulmuş hali olarak devlet bu kadınları korkutsa da, tutuklasa da, işkence yapsa da, ölümle tehdit etse de ve hatta öldürse de karşısındaki cesareti, inadı ve inancı yok edememiş. Kadınlar sadece gazetecilik değil her alanda böylesine birbirini sevip, koruyup, dayanıştıkça da hiç bir güç bu cesaret karşısında duramayacak gibi görünüyor.
 
*Evrensel'den alınmıştır