KADININ KALEMİNDEN Yazdır Kaydet

Ayna, ayna! Söyle Başbakan’a, kaç çocuğun kanı ellerinde?

Kadının Kaleminden
Şubat 05 / 2016


 

Mehves Evin 
 
Pek farkında olmayabilirsiniz ama bu ülkede bir başbakan var, adı da Ahmet Davutoğlu.
 
Kendisi, bir zamanların fıkra konusu başbakanı Yıldırım Akbulut’a rahmet okutacak kadar renkli, şen ve lastik gibi… Nereye çeksen gidiyor.
 
Misal, Diyarbakır’ın tarihi Sur ilçesinin restorasyonu için Toledo modelini örnek vererek yaratıcılığının sınır tanımadığını gösterdi.
 
Başbakanınız, aylardır çatışmalarla harap edilen bir dünya mirası olan Sur’u silmiş bile, “Toledo” diyor. E, hani yerlilik, millilik? Neyse ne! Keh, keh, keh…
 
Ankara’da ‘AKP’nin cici Kürtleri’yle buluşup tek kale maçına devam eden Davutoğlu, Mahsun Kırmızıgül’ün kendisine ‘zalim’ demesini galiba ciddiye almış.
 
Bu ciddiyet anı, bir saniye sürmüş olmalı. Zira aynaya bakmış… Peki ne görmüş?
 
Dinleyelim: “Bir sanatçı ‘zalim’ diye bize hitap edince aynaya dönüp baktım. İç muhasebe yaptım. Aynaya tekrar tekrar bakıp Rabbime hamdettim. Bizim elimizde tek bir masumun bırakın kanı, gözyaşı dahi yoktur.”
 
Somalı çocuklardan Cizre’ye, bilanço ağır
 
Ardından “Bizim çocuklarımız…” başlıklı klasik AKP propagandaları: Başlarını okşadığı Somalili çocuklar, Çınar’da hayatını kaybedenler, kızkardeşini kaybeden Sait…
 
Demek hiçbir masumun kanı ve gözyaşından mesul değilsiniz, ha?
 
Somalı yetim çocuklar ne olacak?
 
Savaşa yolladığınız askerlerin yetim kalan çocuklarının sayısı kaç?
 
Ekmek almaya giderken vurduğunuz el kadar Berkin?
 
Roboski’de vurduğunuz 22 çocuk?
 
Şu son beş ayda, sokağa çıkma yasaklarında kolluk kuvvetlerinin öldürdüğü 58 çocuk? Şiyar Baran? Mehmet Mete Kutluk? Annesi Güler Yanalak’ın karnındayken öldürülen sekiz aylık bebek? Defnedilemediği için derin dondurucuda bekletilen Cemil Çağırga?
 
Ya bir haftayı aşkındır Cizre’de bir bodrumda mahsur bırakılan, ‘su’ diye inleyen, teker teker ölen yaralılar? Aralarında ölmek üzere olan iki çocuk da var. Biri 13, diğeri 15 yaşında!
 
Başbakan bir daha aynaya baktığında onların isimlerini yüksek sesle söylesin, sonra paylaşsın duygularını. Bakalım aynı huşuyu yakalayabilecek mi? Aynı rahatlıkla “Elimizde masumların kanı yok” demeye devam edebilecek mi?
 
Faşizmi bilen Davutoğlu’na okuma parçası
 
Suçluluk psikolojisi böyle bir şey. Kendini savunabilmek, aynaya bakabilmek için kişi, hem kendine, hem de çevresine mütemadiyen yalan söylemek zorunda.
 
Davutoğlu, AKP’nin ülkeyi 12 Eylül zihniyetinden kurtardığını ve her vatandaşı faşizme, Stalinizme karşı koruyabileceğini bile iddia edebildi.
 
Bunları söylerken yüzünde yapıştırılmış gibi duran o tatlı sırıtış var mıydı? Muhtemelen..
 
Faşizmin ne olduğunu bildiğini iddia eden Davutoğlu’na küçük bir test. Metindeki ‘X’ ve ‘Y’nin yerine ne kullanacağını eşi benzeri olmayan ilüzyon dünyasına bırakıyorum:
 
– Ülkenin en üst makamına gelen X; örgütleri, siyasi partileri ve belediyeleri kendi liderliği altında toplanmaya zorlayan toplu bir ‘senkronizasyon’ politikasına girişti. Kültür, ekonomi, eğitim ve hukuk, kontrolü altına girdi.
 
– X’in partisi Y, ülkede izin verilen tek siyasi parti olmuştu. Parlamento, diktatörlüğe doğrudan onay veren bir kurum hâline gelmişti. X’in iradesi, hükümet siyasetinin temeli olmuştu.
 
– Hükümet kadrolarına Y parti üyelerinin atanması ile X’in devlet yetkilileri üzerindeki otoritesi arttı. Y partisinin liderlik ilkesine göre, otorite yukarıdan aşağı doğruydu. Ve hiyerarşinin her düzeyinde üstüne mutlak itaat esastı. Kısacası X, ülkenin tek adamıydı.
 
– Temel özgürlükler ortadan kaldırıldı ve ırkçı, otoriter fikirlerle bir ‘halk’ topluluğu yaratmaya girişildi. Teorik olarak, ‘halk’ topluluğu tüm sosyal sınıfları ve bölgeleri, lider X’in ardında birleştiriyordu. Gerçekte ülke, hızla bireylerin keyfi tutuklamalara ve hapis cezalarına maruz kaldığı bir polis devletine dönüştü.
 
– Demokrasiye son verip, ülkeyi tek parti diktatörlüğüne dönüştürmeyi başaran X, halkın sadakati ve işbirliğini kazanmak için geniş çaplı bir propaganda harekâtı başlattı.
 
– Gazete, dergi, kitap, halk mitingi ve toplantısı, sanat, müzik, sinema ve radyo gibi her türlü iletişim aracının kontrolünü ele geçirdi. Herhangi bir şekilde Y inançlarına ya da rejime karşı tehdit oluşturan görüşler, sansüre uğradı ya da tüm medyadan kaldırıldı.
 
Aman Tanrım! Yoksa bu yazılanlar, adı R ile başlayan bir kişinin, A ile başlayan partisinin yönetiminde, T ile başlayan ülkesinde mi olmuş?
 
Korkmayın canım, rahatlıkla bakın aynanıza! Cumhurbaşkanınızın açıkça örnek gösterdiği 1933 Hitler Almanyası’nın anlatımı bu sadece…
 
‘Nazi yönetimi’ ve ‘Nazi propagandası’ metninin orijinali için Holokost sayfasına tıklayın.
 
 
Diken.com.tr'den alınmıştır