KADININ KALEMİNDEN Yazdır Kaydet

Çanlar kimin için çalıyor diye sorma

Kadının Kaleminden
Ocak 16 / 2016



Hürrem Sönmez 
 
2’nci Dünya Savaşı yıllarına dair anlatılan hikayedir; Danimarka, işgalci Nazi subayları Yahudilerin tespiti için sarı davut yıldızı takılmasını isteyince kral buna karşı çıkar ve hatta sabahki at gezintisinde göğsüne sarı yıldız takar. Bunun üzerine kalan Danimarka halkı da sarı yıldız takmaya başlar.
 
Danimarka tarihi böyle bir hadise yazmıyor, o nedenle şehir efsanesi olarak kalmış, kuvvetle muhtemel hayal ürünü bir hikaye bu. Danimarkalıların Nazi zulmüne karşı sarı yıldız taktıklarına dair bir bilgimiz yok ama Danimarka’da yaşayan Yahudilerin gemilerle kaçırılarak hayatlarının kurtarıldığını, envai milletten binlerce partizanın Nazi zulmüne karşı direniş gösterdiğini biliyoruz.
 
Bugün haber sitelerine düşen bir fotoğraf gördük, barış bildirgesine imza atan bir akademisyenin kapısına kırmızı bir çarpı atılıp bildiri yapıştırılmıştı. Dünden bu yana devletin başı tarafından ‘hain‘ ilan edilen akademisyenlere yönelik baskı, tehdit ve hakaretleri okuyoruz hepimiz.
 
Ne yazık ki bu ülke hayatımızın uzun bir tekerrürden ibaret olduğu duygusu uyandırıyor insanda sıklıkla… 6-7 Eylül’de azınlıkların Çorum’da, Maraş’da Alevilerin kapısına atılan o kırmızı çarpı işareti yıllar sonra, akademisyenlerin üniversitedeki odalarında çıkıyor tekrar karşımıza….
 
Ernest Hemingway İspanyol İç Savaşı’nda faşizme karşı verilen mücadeleyi ve savaşın anlamsızlığını anlattığı ünlü eseri ‘Çanlar Kimin İçin Çalıyor’un önsözünde şair John Donne’den alıntıyla şöyle der; “Bir ada değildir insan, bütün hiç değildir bir başına; anakaranın bir parçasıdır, bir damladır okyanusta; bir toprak tanesini alıp götürse deniz, küçülür Avrupa, sanki yiten bir burunmuş, dostlarının ya da senin bir yurtluğunmuş gibi, ölünce bir insan eksilirim ben, çünkü insanoğlunun bir parçasıyım; işte bundandır ki çanlar kimin için çalıyor diye sorma; çanlar senin için çalıyor.”
 
Kapılara konulan o kırmızı çarpılar hepimizin hayatları üstüne atılmış bir çarpıdır artık. Sessizlik bazılarımızı kötülüklerden korur, susarak hayatta kalabiliriz diye düşünmenin faydası yok. Faşizm biata ve itââte doymaz çünkü, aldıkça daha fazlasını isteyen bir çark gibi öğütür sonunda herkesi…
 
Faşizm gün gelir sessizliğinizle de yetinmez, onun duymak istediğini söylemeye mecbur eder o gün sizi.
 
İnsanız hepimiz. Polis lojmanlarında ölen, el kadar tabutun içine koyulan bebek de biziz, gözbebeğinden vurulan Miray bebek de biziz, toprağın altı bile ölü bedenine çok görülen Taybet kadın da biziz… Her ölüm bizi eksiltir bu yüzden, ölümü kutsamak, zafer naralarıyla karşılamak insanlığımızı eksiltir.
 
Ve bizden geriye elleri balçık gibi itaatlı,? elleri karanlık gibi kör, ?elleri çoban köpekleri gibi aptal bir garip mahlukat kalır….
 
Alevi diye, Rum diye, Kürt, solcu, muhalif diye hain ilan edilen de, onu hain ilan eden de, kapısına çarpı atılan da o çarpıyı atan da içimizde. Sürgün edilenin malını ganimet olarak kendine hak görenlerden olmak da mümkün, zulme uğrayana canını malını kurtarsın diye yardım etmek de…
 
Yüksek Öğretim Kurumu açıklama yapmış bin yeni kadro açacağız demiş, yani birilerini temizleyeceğiz ve bak sana yer açacağız ‘ey makbul vatandaş’ demek istemiş galiba… Seçim elimizde, kovulanın yerine gider, kendime sahibimin yanında yer yaparım diye iştahlanmak da elimizde; haksızlıktır, zulümdür, ağlayanın malı gülene haramdır diye karşı çıkmak da…
 
Bir çete reisi “Kanlarıyla duş alacağız” dedi. Kendisi tutuksuz elbette, barış olsun diyenlerden daha az tehlikeli ve daha kıymetli bir vatandaş ne de olsa. Seçim sizin.
 
Biz sadece öldürenlerin, yakan yıkan talan edenlerin hikayelerini dinlemedik; bu topraklarda komşusunun evi taşlanmasın diye kendisini kapısının önüne siper edenleri de dinledik, çoluk çocuğu saklayıp gizlice kaçırıp hayatını kurtaranları da dinledik. İsimleri yok belki, sayıları da pek azdır belki zalimlere kıyasla ama onlar da yaşadı bu topraklarda, insanca, onurluca.
 
Şeklimiz şemalimiz değil, böylesi zamanlarda kimden yana durduğumuzdur insanlığımızın ölçütü.
 
Diyeceğim o ki susma arkadaşım, susma…. Zannetme ki senin sessizliğin hayra vesile olacak, sessizliğe gömülmek seni koruyacak. Zannetme ki bu ateş ‘bir kısım marjinaller’le sınırlı kalacak, yarın sana sıçramayacak…
 
Zannetme ki birileri suçlanır, yargılanır, damgalanır, kapılarına çarpı işareti koyulurken birilerinin ekmeği elinden alınırken senin hayatın aynı kalacak….
 
Kalmayacak, sen susarsan bu ateş er ya da geç seni de senin çocuğunu da senin sevdiklerini de gelip bulacak…
 
Bir kırmızı çarpı işareti atıyoruz şimdi hayatımızın orta yerine, birbirimizi görmek için. Bir ada değiliz, yekpare bir bütünün parçasıyız.
 
‘Çanlar kimin için çalıyor?’ diye sorma, çanlar aslında hep senin, hep benim için çalıyor….
 
diken.com.tr'den alınmıştır