Üç özgürlük çiçeğinin ardından
Kadının Kaleminden
Sara Aktaş
Kürt kadın hareketi için; tarihe ismi kayıt düşülmüş, asla unutulmayacak, kadın özgürlük mücadalesi için çok şey ifade eden bir çok kadının isminin yanına Sêvê Demir’in, Fatma Uyar’ın ve Pakize Nayır’ın de adı yazıldı. Onlar yok sayılan bir cinsin, yok edilmek istenen bir halkın bağrından çıkmış Kürt kadınlarıydı. Binlerce insan Sêvê ve iki kadın yoldaşını, bu ‘’Üç Çiçeği’’ son yolculuklarına hak ettikleri biçimde uğurlamak için sokaklara çıktı, mücadele etti. Bu vahşi ve insanlığın utanç duyacağı öldürülme biçimini kınadı.
O’nu, Seve’mizi katlettiler... Silopi’de halkının haklı direnişine öncülük ettiği sırada... İki kadın yoldaşı ile birlikte. Vahşice, hınçla, yenilginin intikamıyla. Tıpkı üç yıl önce yine bir ocak ayında Paris’te katledilen diğer üç özgürlük çiçeği gibi. Tıpkı Sara, Ronahî ve Rojbîn gibi onlarında direncini, iradesini, devrimci enerjilerini sindiremediler. Bu üç özgürlük çiçeğinin şahsında erkek devleti tarihin karanlık dehlizlerinden gelen sınırsız kan içiciliğiyle, kin ve vahşetiyle kadın özgürlük mücadalesine saldırdılar. Onları katlettiler. Çünkü onlar idealleri, değer yargıları, özgürlük tutkuları ve inançlarıyla kendilerini halklarının emekçisi, erkek egemen devletin ve her türden yansımasının korkusu kılmışlardı. Bu vahşi ve kanlı cinayet, aslında, erkek devletin kadın özgürlük çizgisi karşısındaki duruşunun, özünün kanlı özetidir!
‘Direnen kadın katledilecek kadındır’ işte, her türlü güncel değerlendirmenin ötesinde örgütlü ve direnen kadının anlamı bu dört sözcükte özetlenmiştir! Erkek devletinin kanlı tarihi de bundan başka bir şey değildir! Kadın katliamları ile yoğrulmuş kandan bir nehir !
Her gün bilincimize, bilinçaltımıza ve belleğimize kazınan bu yalın ve bir o kadar da basit gerçeği kavramadan bugünü, geleceği kazanmak, dahası onurlu ve dik duruşu bir yaşam tarzına dönüştürmek mümkün değildir... Böyle acılı bir o kadar mücadale azmi ile bilendiğimiz günlerde yazmak çok zor; kelimeler tarifsizleşiyor, ruhumuzda derin bir sıkışma hissediyoruz; acı öfkeye karışıyor, belleğiniz hüzünle ortak anıların derinliklerine uzanıyor... Bütün bu acılara rağmen O’nun, onların anısına yazmak, Onları sevgi, saygı ve bilinçle anmak Onlara karşı sorumluluğun, ortak anıların bir gereği... Onlar fiziksel olarak aramızdan ayrılsa da; paylaşılan ortak anılar, ortak yaratılan ve paylaşılan değerler, direniş yıllarının örsünde şekillenen duyguları ortadan kaldırmıyor; tersine onlar yaşamımızın bir paçası ve değeri olarak büyümeye ve derinleşmeye devam ediyor... Bu ortak duygular ve anıların mayasında bir davaya inanmışlık ve kendini sınırsız veriş vardır kuşkusuz. Bu ortak duygunun mayasında hiçbir beklenti ve kayıp endişesi yaşamadan kendini ortaya koyma düşüncesi, emeği ve pratiği vardır.
Nasıl ki Kobanê Kürt kadınlarının öncülüğüyle Dünya’yı güzelliği ve kokusuyla büyüleyen devrimin yeşeren çiçeği olmuşsa hiç kuşku yok ki bugün gelişen direnişte aynı başarıya Kürt kadınlarının; sevelerin, fatmaların, pakizelerin aynı direnciyle ulaşacaktır. Bu gün Kürt halkı ve kadınları her gün uğurladıkları çocuklarının ardından daha büyük dirençle özgürlüğe sarılıyor ve onların ideallerine hayat kazandırıyor. İşte tam da bunun için bir kez daha diyoruz ki karanlığın efendileri üç çiçek koparabilirler ama baharın gelişini asla engelleyemezler!
Özgür Gündem'den alınmıştır