Rojava'dan Türkiyeli kadınlara açık mektup
Kadının Kaleminden
Rakel Asîman*
Rojava'dan sesleniyorum size. Çoğunuzun adını son yıllarda duyduğunuz toprak parçasından. Yeni bir yaşamın kurulması mücadelesinin can ve kan pahasına sürdüğü yerden. Ortadoğu ve dünya kadınlarına soluk olan, kadın devrimiyle anılan dört parçaya bölünmüş Kürdistanımızın en küçük toprak parçasından. Bir kısmınızın yüreğinizin buralarda çarptığını biliyoruz. Bu bizi mutlu ediyor. Sorular soruyorsunuz Rojava'da olmakta olana. Bizde elimizden geldiğinizce sorulara yanıt olmaya, Rojava kadın devriminin sesini duyurmaya çalışıyoruz.
Çoğunuzun aklında kalanın savaş görüntüleri, açıklanan savaş bilançoları olduğunu biliyoruz. Ama buralarda aynı zamanda bir yaşam inşaa edilmeye çalışılıyor. Eşitliğin boy verdiği, zulmün, kadına dönük her türlü şiddetin son bulması, insan olmaktan kaynaklı eşit haklara sahip olarak yaşamda yöneten, üreten olmasına dönük bir mücadeledir bu.
Tarihler boyu birbirine kırdırılan, düşmanlık tohumu ekilmeye çalışılan halkların eşit koşullarda, ulusal, kültürel, dinsel, dilsel kısaca tüm farklılıklarını koruyarak gerçek anlamda kardeşçe yaşamlarını sürdürdürdükleri topraklardır buralar. Elbet Rojava'daki bu kazanımların tüm dünya emekçi halkları ve ezilenlerine, kadınlara umut olduğu, direnme gücü verdiği gibi ez cümle düşmanlarımıza korku salıyor. Bundan dolayı dört bir yandan kuşatmaya alınmış durumda. Rojava kolay inşa edilmediği gibi savunması da kolay değil elbet.
Bu mektupta sizlere Rojavayı anlatmak değil niyetim. Bilenler için hatırlatma bilmeyenler için sorular sordurmak, ve az sonra söyleyeceklerim için düşündürmek, ve yürek çağrıma yanıt olabilmeniz ve sesimin güçlü duyulmasını sağlayabilmektir. Malum acılar coğrafyasında halklar birbirinin yaşadığı acıya bazen öyle uzak kalıyor ki. Ve bizim en yakın durmamız gereken zamanlardayız. Birbirimize temas etmek yetmez, ellerimizin kenetlenmesi gereken demlerdeyiz. Aynı coğrafyanın çitlerle ayrılmış ama yüreklerimizin iç içe attığı Kuzey'de yaşananların buradaki yansımalarından bahsetmek istiyorum önce.
Günlerdir, aylardır hemen sınırlarımızın yanıbaşında, Nusaybin, Derik, az ilerimizde Sur, Farqin ve diğer kentlerde bir savaş yaşanıyor. Savaşı acı, öfke karışımı duygularla yaşıyor hissediyoruz. Nusaybin'de top atışlarının, halka dönük otomatik silahlarla yapılan ateşin, rastgele atılan havan vb seslerini, yükselen dumanları görüyoruz. Biz Nusaybin ve Kuzey kürdistan'ın diğer kentlerinde yaşanan savaşı, yıkımları, acıları, an be an yaşıyoruz. Rojava sadece kuzeyle aynı ülkenin iki ayrı toprak parçası özelliğini yada tarihsel ortaklıkları ifade etmiyor. Aynı zamanda, aynı ailenin ikiye ayrılmış parçası da demektir. Rojava'da yaşayanların kökleri Kuzeyde yada tersi. Kardeşler, ya da anne ve çocuklar iki ayrı toprak parçasında yaşamak zorunda bırakılmışlar. Bugünlerde her an bir acı haber alacaklarına kilitlemişler kendilerini. Ölümlere alışmak değil bunun adı. Düşmanını, ve onun katliamcı politikasını iyi bilmekten kaynaklıdır.
İşte tüm bu ve başkaca somut durumlardan dolayı biz Rojava'da her gün Kuzeyden bir acı haberle sarsılıyor, gözyaşlarımızı içimize akıtıp öfke biriktiriyoruz. Kuzey için Rojava'da sınırda bekleyen halkımızın sesini barikat başında bekleyen, direnen halkımıza duyurmaya çalışıyoruz. Eylemler yapılıyor, nöbetler tutuluyor barikatlarda özyönetim, öz savunma mücadelesi veren halkımızın sesini duyuran sınırlı basın olmasına rağmen . Kuzeyde yaşayan, can bedeli direnen kardeşleri, yoldaşları için başka neler yapabilire kafa yorup yapabileceklerini dayanışmanın ötesine nasıl geçirileilir diye düşünüyor Rojava halkları. Çünkü Rojava'da yaşayan tüm halklar biliyorki faşist Daiş sürülerini besleyip, silahlandırıp, eğitip, Rojava halklarının üzerine salanla; Kuzey'de her gün bir Kürt gencinin, kadının, yoldaşının, kardeşinin katledilmesi talimatını veren aynı düşmandır. AKP faşizmi ve onun başbakanıdır. Yada Türkiye siyasi tabirine göre Saray ve onun sultanlarıdır. Rojava üzerinde kirli hesaplar yapan, petrol rantı için halkları kıyımdan geçiren düşman aynıdır. Biliyoruz ki hangi halklardan olursa olsun AKP hükümeti ve onun sultanı tüm kadınlara düşmandır. İster Türkiye'de yaşayan Türk, Laz, Gürcü, Çerkez, Kürt, isterse ortadoğu topraklarında yaşayan Ezidi, Süryani, Ermeni, Arap, Kürt kadınlarının Ortadoğu'da yaşadığı cinsel işkencelerden, baskılardan sorumlu olandır. Rojava halkları bir şeyi daha iyi biliyor;sesler, sözler, eylemin gücü buluşmazsa, birleşmezse katledilen sadece Kuzey Kürdistan'lı kadın, çocuklarla sınırlı kalmayacaktır. Tarihsel hafızamıza da yer eden katliamlar ve ona karşı direnişlerin sayısız örnekleriyle doludur. Bununla birlikte ezilenlerin tarihinde de ders çıkaracağı sayısız yenilgileri, hataları vardır. Silahın namlusu kendine dönük olmadığı için susan, cılız seslerle görev savan, mücadeleyi "dayanışma" ile sınırlı tutanlar bir halka dönük yapılan katliamlar karşısında tarihsel görevlerini oynamayan, rolllerini yerine getirmeyenler zamanın ruhunda katillerin, egemenlerin işlediği suça ortak sayılırlar ve yenilgilere de.
Bugün Rojava'da halklar kazandıysa eğer birbirinin acısına susmayıp, yaralarını ortak biçimde sarmaya çabaladığı, birbirinin yarasına derman olduğu, aynı siperlerde dövüşmeyi bildiği, bilcümle düşmanlarına karşı birbirine siper olmayı başardığı içindir.Hangi ulustan, inançtan olduğuna bakmadan, yitirdikleri her canla birlikte farklı dillerde, farklı ezgilerle yüreklerinin derinliğinde aynı acıyı yaşayabildikleri içindir. Rojava'nın direngen halkları korkuyu da düşmanın üzerine birlikte yürüyerek aştı ve yerle bir etti. Bu nedenle izninizle, siz Türkiyeli tüm halkların, ulusların, kadınların bildiği bir şeyi hatırlatmayı, Kürt halkına kardeş halklardan devrimci, sosyalist bir kadın olarak borç bildim kendime.
Hemen yanıbaşınızda, yanıbaşımızda teknolojinin tüm olanakları bir halkı katletmek için kullanılıyor. Yaşlısı genci, henüz anne karnındaki bebeği, sokaklarda oyun oynama hakkı olan ve henüz yaşamın anlamını dahi bilmeden, yaşayamadan çocuklar katlediliyor. Bu katliamın sorumlusu sadece AKP faşist hükümeti ve Sarayında kendini güvenceye almaya çabalayan Erdoğan değil. Bu katliam aynı zamanda katliamı görmeyip gizleyen, gerçekleri ters yüz eden medyadır, basındır, onların sözcüleri, akıl hocalarıdır. Ve onlara bu silahları sağlayan emperyalistlerdir, Erdoğan'la aynı karede poz veren bölge gerici devletleridir. Ve bu katliamın sorumlusu aynı zamanda petrol rantı için "kardeşlerinin" kanı üzerinden ortaklık anlaşması yapan bölge partileri, Barzanidir.
Bir halkı ortadan kaldırmaya, yok etmeye, soyunu kırımdan geçirmeye yemin etmiş olan Türk sömürgeci devleti ve hükümetininin katliam politikasına karşı; etkili yegane tek barikat halkların birlikte mücadelesidir.
Kurdistan illerinde halkımız yaşlısı, genci, kadını, erkeği onur ve özgürlük savaşımını yükseltiyor. Tıpkı Kobane gibi. Nasıl ki Kobane direnişi o tarihsel günlerde halkların birlikte omuzladığı, yükseltttiği direniş ile büyütüldü ve kazanıldıysa; Kuzey Kürdistan halkımızın geliştirdiği onur ve özgürlük mücadelesi halkların birleşik mücadelesi ile büyütülmeyi bekliyor. Bu direniş aynı zamanda Türkiye'de yaşayan tüm halkların direnişidir. Bu direniş Ermeni, Türk, Laz, Çerkez, Rum, Gürcü, Terekeme, Romen, Süryani... yani sömürgeci devletin adlarını, kimliklerini, dilleri, dinlerini yasakladığı, yok saydığı tüm halkların direnişidir.
Bundan dolayıdır ki Türkiye'li ezilen, emekçi halklar, kadınlar olarak bu katliama ortak olmamak için seslerin, sözlerin bugün olduğundan daha fazla yükseltilmesi gerekmektedir. Bugün yapılanlar değerlidir. Fakat sokaklarda ölümün kol gezdiği, her gün bir gencin, kadının, doğmamış bebeğin katledildiği Kuzey Kürdistan'da yaşananlar için yetmediği açık. Süresiz bir katliam varsa süresiz bir direnişe tanık olmalı Türkiye kentleri. Hendeklerin meşruluğunu tartışmak değildir yapılması gerekenler. Tersine Kürdistan'da yaşanan katliama karşı Türkiye halkları barikat olabilmeli. Bırakın kardeşliği bunlar insan onurunun korunması için yapılması gerekli ve zorunlu olanlardır.Yarın geç olmadan, hemen bugün sokaklar kuşatılmalı. Edirne'den Samsuna, İstanbul'dan Mersin'e sokaklar isyan ateşleriyle tutuşmalı, isyan şarkıları yeri göğü inletmeli. Bir halk gülemiyorsa, bizim ağız dolusu kahkaha atmamız mümkün müdür? Che'nin ünlü sözünde olduğu gibi "dayanışma ezilenlerin inceliğidir" sözünü hatırlatarak bugün dayanışmadan bir adım daha ileri gidip kardeşlerimize dönen silahlara, tanklara, zulme barikat olmak aynı zamanda onurlu geleceğimizi kurmak içindir. Kürdistandaki katliamın azgınlığı Türkiye halklarının sesinin zayıflığındandır unutmayalım. Yüreği umutlu, özgür yarınlar için birlikte atan halklar olarak Onur ve Özgürlük için direniş saflarında buluşması, egemen iktidarın korkusudur. Onların bu korkusunu yaratmak da zamanın ihtiyacıdır. Egemenlerin yarattığı çitler Kobane onur ve özgürlük direnişinde paramparça oldu. Anın ihtiyacı, dayanışmayı, sahiplenmeyi,aynı kararlılık ve bilinçle tereddüte mahal vermeden; tüm kararlılıkla, Kuzey Kürdistan kentlerini savaş alanına çeviren katiller sürüsünü engellemek için seferber etmekdir tek çözüm.
*Sosyalist Gazeteci