Sokaklar ve çocuklar
Kadının Kaleminden
Dilzar Dîlok
Çocukların ömrünün çoğu sokaklarda, arkadaşlarıyla, oyunlarıyla geçer Kürdistan’da. Sokak, çocukların özgürlük alanıdır. Rahatça bağırıp çağırabildikleri, hoplayıp zıplayabildikleri, kendileri olabildikleri mekandır sokaklar. Çünkü sokakta kendi yaşıtlarıyla kendi dünyalarında yaşarlar. AKP ve çetelerinin Kürdistan’da yaptıkları darbe ve sokağa çıkma yasakları en fazla Kürdistanlı çocukların özgürlüğüne yapılmış bir saldırıdır. Buna rağmen Kürdistanlı çocuklar bu yasaklara direniyor, oyunlarıyla, haykırışlarıyla, gülüşleriyle yasakları yok saymanın öncüleri oluyorlar.
Önce çocuklar çıkıyor yola. Korkmuyorlar. Devletin en kirli, katil yüzünü tanıyorlar ve korkmuyorlar. Gençler çıkıyor yola. Eğilmiyorlardı artık ama başka türlü eğiliyorlar bu defa. Eğilip taş topluyorlar ve zırhlar kuşanmış robotlara atıyorlar. Sonra analar düşüyor yollara. Tililileri, rengarenk giysileriyle ve o güzel sesleriyle analar geliyorlar. Kadınlar, yaşamı yaratan yüreklerini avuçlarına alıp düşüyorlar yollara. Herkes neyi varsa bırakıp geliyor Cizre’ye, Silopi’ye, Sur’a, Nusaybin’e.
Rütbeli asker amcalarının verdiği takdirnamelerin sahibi olan genç korucular çıkıp geliyor sonra. Korucubaşlarının küçük yaşta kandırdıkları, kirletmeye çalıştıkları, kendileri gibi işbirlikçileştirmeye çalıştıkları kardeşleri geliyor. İçine itildikleri ihanetin kör kuyusuna dayanamıyorlar ve yılların işbirlikçi zihniyetinin onlara kaybettirdiği onuru özyönetimlerde, özgür mahallelerde, barikatlarda buluyorlar. Çocukluk yıllarından başlayan bu kendi halkına düşman edilmişliğe artık dayanamayan Kürdistanlı gençler gelip özyönetim direnişlerinde yerlerini alıyor. Başkentten gelen çağrılara kulak asmayan ve öğrencileriyle kalmayı tercih eden öğretmenler de geliyor. Gemiyi ilk terk edenler seviyesine düşmeyi kabullenemeyenler geliyor.
Herkes ve herkes geliyor, daha da gelecek. Özyönetim devrimini tüm Kürdistan halkı sahipleniyor, sahiplenecek. Faşist devlet uygulamalarını reddeden, buna karşın özyönetim kurmayı bir insan olma ölçüsü olarak koyan ve kendi özyönetimlerini kurarak yaşamayı özgür yaşamın temeli olarak ele alan Kürdistan halkı direnişi esas aldı. Bu direnişin kazanacağının garantisi de halkımızın direniş kararlılığıdır.
Türk devleti faşist uygulamalarını artırdı. 90’lı yıllarda köyleri boşaltarak gerillayı alanda yalnızlaştırma politikası uygulanmıştı. Binlerce köy bu çerçevede yakılmıştı. Ancak gerillalar her şeye rağmen her zaman Kürdistan köylerinde, dağlarında, mezralarında ve yaylalarında varoldular. Bugün de Kürdistan kentleri boşaltılmaya, insansızlaştırılmaya çalışılıyor. Özyönetim direnişlerini ezme amacıyla birlikte bilinçlenen Kürdistan halkının bir kez daha başının ezilmesi, kültürel soykırımın 21. yüzyıla göre yenilenmesi ve Kürdistan özgürlük mücadelesinin dünya demokratik ve devrimci insanlığına yaptığı öncülüğünün gömülmesi planlanmaktadır.
Türkiye şehirlerinde ordular toplanıp Kürdistan’a getiriliyor. Hastanelere kan sevkediliyor. Operasyon öncesi asker cenazelerini öngörerek tabut hazırlatan bir devlettir T.C. Bundan dolayı her hazırlığın arka planını görmek zor olmuyor. Öğretmenler kültürel soykırımın askerleridir ve ilk onlar çekildi. Sıra başka memurlara geldi.
Türkiye Cumhuriyeti başbakanlığının açıklamaları eğitimi durdurulan çocukların eğitimini yatılı okullar açarak telafi etme şeklinde oldu. Başbakanın hülyalarında yarım kalan soykırım sistemini mevcut fiziki soykırım sonrası yatılı okullarda tamamlama hevesi var. Çocukların mevcut eğitime dahi tahammül edemedikleri, anadilde eğitim hakkının ana sütü kadar helal bir hak olduğunu her eylemleriyle haykırdıkları bir devrim sürecinde başbakanın sözleri de saldırıların zirvesi oluyor. Kapsamlı bir saldırı planı yapılmıştır ve bu plan tüm Kürdistan kasabalarında, mahallelerinde, şehirlerinde uygulanmaktadır. Devlet, direnen halka yıkılmış kentlerin yerine kendine göre yenilerini inşa etmek ve bir direniş tarihini de gömmek istiyor.
Kürdistan halkı değil sadece yatılı okul, bir bütün faşist, tekçi, Türkçü okul sistemine karşı koymalıdır. Yatılı okul sistemi askerlikten daha fazla soykırım çemberine düşmektir. Çocuklarını yatılı okula göndermek, devletin tecavüzcü, katil, asimilasyoncu, soysuzlaştırıcı eğitimine teslim olmaktır. Binlerce Kürt çocuğu yatılı okullardan geçti, binlercesinin iradesi kırıldı, binlercesi bağırta bağırta istiklal marşı okutulmasını unutamadı ömrünün sonuna kadar. Özyönetim direnişleri yatılı okulların kurulmasına ve aktifleşmesine izin vermemelidir. Hiçbir ana baba da çocuğuna bu işkenceyi çektirmemelidir. Kürt toplumsallığı özyönetim direnişiyle kendi çocuklarının güvenliğini alabilmeli, yatılı okullarda devşirme nesillerin yetiştirilmesinin ne anlama geldiğini bilerek hareket etmeli ve hiçbir çocuk yatılı okullara teslim edilmemelidir. Bundan dolayı da her ana baba tüm çocukları kendi çocuğu olarak görmeli, hissetmeli ve korumalıdır.
Özgür bir gelecek yatılı okullarda yetişmez. Özgür gelecek ancak sokakları özgür olan, anadilde eğitimin verildiği yerlerde yetişir. Bunun için tüm sokakları, Kürdistanlı çocukların özgür yaşam alanları haline getirmenin en güzel yöntemi özyönetimlerdir.
Özgür Gündem'den alınmıştır