AKP’nin ‘müjde’li paketi toplum iradesini satın almaya dönüktür
Kadının Kaleminden
Zilar Stêrk
AKP, toplumu satın alarak iktidarını uzatmak istiyor. Elindeki devlet ve hükümet imkanlarını kullanarak topluma kendi çıkarlarını kabul ettirmenin peşinde. Toplumu adeta çocuk yerine koyuyor. Adeta şeker ve harçlıkla çocuk kandırır gibi toplumun tüm kesimlerine birden bire para dağıtacağını söylemeye başladı. Sanki 13 yıldır iktidarda olanlar aynı AKP değilmiş gibi. Sanki toplumu şimdiye kadar aç bırakan, yoksul bırakan onlar değilmiş gibi bir algı yaratmaya çalışıyor. Peki bugüne kadar neredeydiniz, ne yapıyordunuz, yeni mi görmeye başladınız halkın, toplumun durumunu? Niye bugüne kadar dağıtmadınız bu paraları ve bu imkanları. Halkı, toplumu kendine muhtaç bırakmanın siyasetidir bu. Halkı, toplumu açlıkla terbiye etme yöntemidir bu.
Bu işin altında Erdoğan ve partisi AKP’nin anayasayı ve sistemi kendine göre değiştirme amacı var. Oluşturmayı tasarladıkları bu yeni anayasa ve sisteminin devleti demokratikleştirme yönünde olmayacağı açıktır. Bunu Erdoğan ve AKP’nin 2002’den beri yürüttüğü pratiğinden anlamak mümkündür. Türkiye’yi fiili olarak diktatörlüğe sürüklemek istedi ancak karşısında demokratik bir mücadele cephesini buldu. Karşısında büyüyen bu demokratik mücadele cephesini çeşitli yöntemlerle tasfiye etmeye, etkisizleştirmeye çalıştı. Genel seçimler öncesinden başlattığı bu sözde reform paketini de bu temelde kullanıyor. Toplumun tüm kesimlerini, kadınından erkeğine, gencinden yaşlı emeklisine, paralı askerinden asgari ücretlisine, evlenmek isteyeninden çocuk doğurmak isteyenine kadar toplumun tüm kesimlerini satın almanın bir yöntemi olarak kullanıyor. Toplumu önce kendine muhtaç edip mağdur edip kendine yalvartıp sonra da kendisini kurtarıcı olarak sunmanın ahlaksız siyasetidir bu. Toplumun demokratikleşme düzeyini, politikleşme düzeyini ve ahlaki yenilenmesini geriye çekmeye dönüktür. Merkezi ulus-devletin apolitikleştirdiği, tüm siyasi, ekonomik, savunma ve eğitim gücünü elinden aldığı, ahlaki gerileme içine soktuğu ve paramparça edip örgütsüz bıraktığı halkı, özgürlüğe uyanıştan, demokratik sistemini örgütlemekten ve politik iradesini geliştirmekten alıkoymak için bunu yapıyor.
Halka, topluma en son para karşılığında kabul ettireceğini düşündüğü amaçların başında Erdoğan’ı başkan adı altında diktatör yapmak var. Başkanlık sistemi adı altında diktatörlük hayallerini gerçekleştirmek istiyor. Kafasından geçen her şeyi demokrasinin hiçbir engeline takılmadan gerçekleştirebileceği tek adam sistemini Türkiye’de geliştirmek istiyor. Bildiğimiz, tanıdığımız ülkelerde yürüyen başkanlık sistemi gibi bir sistem düşünmüyor. Erdoğan’ın kendi deyimi ile Türk usulü bir başkanlık sistemi. Yani ülkeyi tek adamın insafına bırakan daha merkezi bir diktatörlük hayali. Kadınlara ve gençlere yaptığı yatırım ise toplumsal yaşamda ortaya çıkan demokratik ve özgürlükçü gelişmeyi geriye çekmeye dönüktür. Toplumsal muhafazakarlığı derinleştirmeye ve ortaya çıkan değişim dönüşümü engellemeye dönüktür. Cinsiyetçiliği kendi cephesinden alabildiğine derinleştiriyor. Kadınların politik, kamusal sahadan çekilip erkenden evlenip çocuk doğurmaları için neredeyse kadınlara yalvaracaklar. Kadınlara doğurmaya razı olacakları her çocuk başına böyle altın ve para dağıtmaları, şimdiye kadar büyük mücadelelerle bir türlü vermedikleri izinlere razı olmaları, ilk bakışta tanınan bir hak ve iyilik olarak görülebilir. Ancak hak ve iyilik olarak görünen bu yaklaşım, aynı zamanda kadınları çok çocuk doğurmaya, eve bağlamaya teşvik politikasıdır. Kadının ev ve aile içindeki bilinen muhafazakar cinsiyetçi rolünü daha da sağlamlaştırmaya dönük bir politikadır. Kadının ev ve aile dışındaki toplumsal dünyaya açılmasının, kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenmesinin önünü almaya dönüktür. Kısacası kadın konusunda Türkiye ve Kürdistan’da ortaya çıkan gelişmeleri tasfiye etmeyi amaçlıyor bu proje.
Asıl müjde diyebileceğimiz gelişme ise Rojava’da yapılan Demokratik Suriye Kongresidir. Yine asıl müjde Sur’dan Cizre’den, Silopi’den, Nusaybin’den halkın büyük bedelleri göze alarak yükselttiği yerel demokrasi hamlesidir, özyönetim direnişidir, halkın özgür politik iradesidir. Yüzlerce yıl halkın kanını, canını malını emerek dev bir canavara dönüşmüş olan merkezi ulus devlet karşısında, kendini inşa etmeye çalışan gerçek halk demokrasisi şimdilik belki biraz yoksul görünebilir ama haklıdır, iradelidir ve bundan dolayı da güçlüdür. Demokratik gelecek onun ellerindedir. Geleceğin Demokratik Türkiye’sinin de Özgür Demokratik Kürdistan’ın da yolu buradan geçmektedir. Tıpkı buradaki gibi Rojava Devrimi de gelişme üzerine gelişme kaydediyor. Bakur’daki Kürtlerin özyönetim, özdemokrasi mücadelesinin Türkiye’yi demokratikleştirmede oynadığı dönüştürücü rolü, Rojava Devrimi de Suriye’yi demokratikleştirmede oynamaya başlamıştır. Kürtler giderek yeni Demokratik bir Ortadoğu’nun gelişmesine hızla ön ayak olmaktadırlar. Asıl müjde budur. Ama Erdoğan ile partisi AKP’nin de en büyük kabusu budur. Bu geri dönülemez stratejik gelişmeler karşısında Erdoğan ve AKP’nin şu an hükmettiği merkezi ulus-devlet sisteminin, halkı toplumu bu şekilde sömürmesinin ömrü fazla uzun değildir.