KADININ KALEMİNDEN Yazdır Kaydet

Şiddete karşı her gün mücadele olmalı!

Kadının Kaleminden
Kasım 25 / 2015


 
Besê Hozat 
 
Bugün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma ve Mücadele Günü. Kadınlar Dünya’nın dört bir yanında ayaktalar. Milyonlarca kadın, kadına yönelik erkek ve devlet şiddetini protesto etmek için sokaklarda! Kadınların her yıl 25 Kasım’da tek ses ve tek yürek olarak beşbin yıllık ataerkil-erkek egemen sisteme, bu sistemi yaratan zihniyetin yol açtığı şiddete, cinsiyetçi kültüre ve moderniteye karşı mücadeleyi yükseltme çağrıları elbette ki çok değerli ve anlamlıdır. Fakat unutmamalıyız ki bu mücadele bir güne indirgenmeyecek kadar tarihsel kökleri derin olan çok büyük bir soruna dayanıyor. Kadın özgürlük sorunu bütün toplumsal sorunların temelidir. Milliyetçi, ırkçı, dinci ve mezhepçi ideolojilerin çıktığı kaynak cinsiyetçiliktir. Hepsi de cinsiyetçilikten türeme ideolojilerdir. Sınıf çelişkisinin dayandığı ana kaynak da aynıdır. İnsanlık tarihinde ilk olarak egemenlik kadın üzerinde kurulmuştur. Kadının köleleştirilmesi toplumsal köleliğin yolunu açmış ve tüm yaşamı zehirlemiştir. Bu zehir ezen-ezilen, sömüren-sömürülen çelişkisine ve çatışmasına neden olmuş, sadece toplumsal yaşamı değil, bütün gezegeni derin bir girdabın içine çekmiştir.
 
Malesef iktidar-devlet sistemi var oldukça ve bu sistemi yaratan erkek egemen zihniyet varlığını sürdürdükçe kadına yönelik şiddetin de devam edeceği bir gerçektir. Çünkü iktidar-devlet sistemi cinsiyetçidir. Kendisini, egemen erkek-köle kadın realitesi üzerine inşa etmiştir. Toplumsal kültürü sömürü sistemine göre biçimlendirmiş, yasasını, anayasasını ve hukukunu  buna uygun oluşturmuştur. İktidar-devlet sistemi cinsiyetçi olduğu kadar milliyetçi, mezhepçi ve faşisttir. Karakteri gereği kadın düşmanıdır, farklılıklara karşı hoşgörüsüzdür, despotik ve sadisttir.
 
Kadına yönelik şiddet ideolojik ve politiktir. Çünkü şiddet kadın kişiliğini parçalıyor, iradesini kırıyor kadını erkeğe ve erkek egemen modernist sisteme bağımlı hale getiriyor. Kadını sömürü çarkına tabi kılmanın ve sömürmenin en etkili aracı şiddettir.
 
Şiddetteki artışın kadının erkek ve devlet tahakkümüne başkaldırısıyla da yakından bir ilişkisi vardır. Kadın bilinci uyandıkça ve kadın örgütlenip mücadele ettikçe kadına boyun eğdirmek için daha fazla şiddete başvuruluyor ve şiddette de bir artış durumu yaşanıyor. Acı ama gerçek şu ki ne devletler ne de erkekler şiddet olmadan egemenliklerini ve tahakkümlerini sürdüremezler. Özellikle günümüzde kadına yönelik şiddet kapitalist pazar ekonomisi açısından zorunlu bir ihtiyaç durumuna gelmiştir. Çünkü Kadın emeğinin, bedeninin ve beyninin sömürülmesi kapitalizmin esasını teşkil ediyor. Demokrasiden çok az da olsa nasibini almamış ülkelerde ise şiddet, bu sömürü çarkının en etkili silahı olarak çok daha ürkütücü noktalara ulaşıyor. Buna en iyi örneği Türkiye teşkil ediyor.
 
Türkiye özellikle AKP iktidarı döneminde kadına yönelik şiddette baş sıralarda yer alıyor. AKP döneminde kadına yönelik şiddet yüzde 1400 artmış ve şiddet adete hayatın çok doğal bir parçası haline gelmiştir. Çünkü AKP kadına yönelik şiddeti, kadın kırım politikalarıyla meşrulaştırmıştır. AKP’nin ultra cinsiyetçi politikaları kadın düşmanı bir toplumsal kültür ve dizginlenemez bir erkek şiddetini ortaya çıkarmıştır. Erkek şiddetinin bu kadar artmasında ve her gün onlarca kadının katledilmesinde AKP’nin cinsiyetçi politikalarının rolü belirleyici olmuştur. AKP-IŞİD ortaklığı ise devlet ve erkek şiddetini korkunç bir noktaya taşımıştır. Mücadele eden kadınların çıplak bedenini sokaklarda teşhir eden, direnen kadınları  katleden, tecavüzcüyü koruyup kollayan, kürtajı yasaklayan bir zihniyet, IŞİD’in Şengal’de, Irak’ta, Suriye’de yaptıklarının Kürdistan’da ve Türkiye’de kendine has yöntemlerle uygulanmasıdır.
 
AKP’nin anlayışına göre kadınlar özgür bireyler olamazlar. Çünkü onlar mülktür, nesnedir. Fıtratlarında özgür ve eşit insan olmak yoktur. Fıtratlarında çocuk doğurup büyütmek, devleti ve kocayı memnun edecek hizmetler sunmak vardır. AKP’nin fıtratında kadınların tek kariyerleri ve meziyetleri ne kadar çok çocuk yaptıklarıyla ve ne kadar çok devlete ve kocaya kusursuz hizmet sunduklarıyla ölçülür. Kadına karşı bu çarpık anlayışı aşacak tek şey mücadeledir ve daha fazla örgütlenerek mücadele etmektir. Kadına yönelik şiddete karşı en etkili mücadele hiç kuşkusuz Türkiye’de ve dünyanın her yerinde yaşamın her alanında örgütlenerek mücadele etmekle ve direnerek direnişi toplumsallaştırmakla mümkündür.
 
Özgür Gündem'den alınmıştır