KADININ KALEMİNDEN Yazdır Kaydet

Ekim’de özlemek

Kadının Kaleminden
Ekim 09 / 2015


 
Pelşin Tolhıldan 
 
Neşeli ve aydınlık gülüşün yaşamımıza hala gölgesini düşüren hüzünleri silsin diye seni özlemekten vazgeçmedik. Müzikle sana "nereye gidiyorsun" diye sorsak da, nerede olduğunu biliyoruz. Bizdesin, bizimlesin. Her Ekim’de depreşen özlemimizdesin. Özgür basına yönelik her saldırıda en dirençli damarlarımızdan birisin sen, özgürce hakikati dile getirmekten asla vazgeçmeyen... 
 
 
Her Ekim geldiğinde yürek tellerimiz titreşir. Genç kızların sesi yankılanır içimizde. Pimi çekilmiş bombaların sesini bastırır, zafere inancı haykıran tilililer. Ağaç dallarına takılı kalan örüklerimiz dalgalanır rüzgarlarda. Çerkez, Türkmen, Kürt, Alman kadınlar özgürlük dilinde söyleşir. Özgürlük savaşçıları hep bir ağızdan "Hûn ku ve diçin, jinên azad?’’ parçasını söyler. Ağıtlar sessizleşir.
Ekim yağmurları, sevda bahçemizin çınarlarına düşer, yaprakları parlak yeşile durur. Sonra sessizce kızaran bir yaprağını bırakır nemli toprağa. 
Gözyaşlarımızı iksir yapıp içirdik, ardınızdan yetişen kuşaklara, ahınızla yetişme törenlerinde.
 
Özlemek kaldı yüreğimize, her Ekim’de her sonbaharda sızlayan ruhumuzla özledik sizi. Siz Ekim’i kutsayan kadınları… 
Zeynep, Meryem ve Azime yoldaşların öğretmenliğinde kadın bilimini geliştirme ısrarımız, onlar. Jineolojinin gelişim macerasında yürüdüğümüz zorlu yollarımız onlar. Ekim ayını kutsayan güzel kadınlar. Savaşın, ölümün ve kara cahilliğin ağır bombardımanlarına inat her çağda yeşeren kadın bilgeliğinin en güzel çiçekleri onlar. Tüm katledilen kadın bilgeliklerinin canlandırılmasına dair iddiamızı sürekli büyütmemiz gerektiğini hatırlatan Ekim rüzgarları onlar. Kavrulan, çölleştirilen kadın yaşamlarını yeşertmek için yağan yağmurlar, onlar. Onlardan doğup, onlara yürüyoruz, onlarla doğup bize yürüyoruz. Her Ekim’de ekilen toprakların mevsiminde ekiliyorlar beynimize ve yüreğimize. 
    
Öngörüleri gerçeğe dönüştü
 
Gurbetelli’yi 2-3 yıllık bir gerillayken tanıdım. Onun doğduğu köyden geçerken bir arkadaş burası Ziver demişti. Boşaltılmıştı. Yurtsever bir köy olduğunu söylemişlerdi. Ziver’i gördükten 2 ay sonra ulaştık Zap’a. Bölük komutanımız Heval Zeynep’ti, yani Gurbetelli Ersöz. Bölük dediğim 100 kadın arkadaşa yakındı. Çoğumuz kuzeyden gelmiştik. Heval Zeynep sessizdi, insanın içine işleyen bir hüzün vardı sanki gözlerinde. Olgundu. 
 
Bir ay sonra Mahsum Korkmaz Akademisi'ne gitmek üzere onun bölüğünden ayrıldım. Siması, özellikle gözlerindeki hüznün gölgesindeki gülümseyişi kaldı aklımda. 1997 yazında tekrar karşılaştığımızda karşımda bambaşka bir Zeynep komutan vardı. Sanki gözlerindeki gülümseyişin üzerindeki hüzün yok olmuştu. Hem gözlerinde hem de yüzünde neşe vardı. Mutluluk vardı. Öyle güzel ve sevindiren bir değişimdi ki bu, onu gördüğümde hemen gülümsedim. İçim ısındı ona. Sanki onu çocukluğumdan tanıyordum. Yüzü apaydınlıktı. Bilinçliydi tüm konuşmaları. Biz kadınların o dönemde yaşadığı sorunları analiz etme ve çözüm sunma düzeyi gelişkindi. İdeolojik ve siyasi yorumları etkileyici ve ikna ediciydi. 
 
Öyle kısa anlar olacakmış ki, o güzel kadınla yaşama payıma düşen… Savaşın tüm çirkin yüzlerine inat gülen gözleriyle bir daha bakışamayacağımı bilemezdim. O kısa anlardaki komutan Zeynep önemli bir süreçte gerçekleşen bir toplantımızda öngörüleri gerçeğe dönüşecek olandı. Şêx Said isyanına katılanların anlatımını bizimle paylaşandı. Yaralı bir isyancının yattığı döşek onlarca yıl öyle kanlı kaldırılmıştı ve o da çocukluğunda görmüştü. Bu olayı anlattığında onunla Kürtlerin mezhepleri ve yurtseverlikleri üzerine bir sohbetimiz olmuştu. 
1997 yılı Kasım ayı… Sesindeki büyük acıyla ‘‘Birikiminizi mezara mı götüreceksiniz? Söylesene, ben bir Zeynep’i daha on yılda yetiştirebilir miyim?’’ diyerek isyan eden Rêber Apo’dan duydum Zeynep ve Meryem komutanların şehadetini.   
   
Özlemekten vazgeçmedik
 
Bu sözün anlamı ve ağırlığı hiçbir Ekim’de bu kadar ağır oturmamıştı yüreğime. Bu Ekim’de seni bir başka özlüyorum Zeynep komutan. Jineolojiyi tartışıyoruz çünkü hem sizsiz hem iliklerine kadar sizinle. Sen bir bilim insanıydın. Alanında son derece başarılı bir bilim insanı. Yüreğinin aydınlığıyla kimyaya neler katmazdın ki? Sen de bizim Madam Curie’miz olurdun. Seninle jineolojiyi geliştirme tartışmaları yürüttüğümüzü hayal ediyorum, özlemim depreşiyor. Neşeli ve aydınlık gülüşün yaşamımıza hala gölgesini düşüren hüzünleri silsin diye seni özlemekten vazgeçmedik. Müzikle sana "nereye gidiyorsun" diye sorsak da biz nerede olduğunu biliyoruz. Bizdesin, bizimlesin. Her Ekim’de depreşen özlemimizdesin. Sen Rêber Apo’nun dediği gibi, Vatanelli’sin. Dağlarımıza vuran ilk güneş ışıklarındasın. Özgür basına yönelik gerçekleştirilen her saldırıda en dirençli damarlarımızdan birisin sen, özgürce hakikati dile getirmekten asla vazgeçmeyen...
 
Özgür Politaka'dan alınmıştır