Rabia ana: Ben iki kuruşa susmam kardeşim!
Kadının Kaleminden
Mehveş Evin
Adı yeşil olan ‘yol’u duymayan herhalde kalmadı. Karadeniz’de neler olup bittiğini, Yeşil Yol’un bölgeye etkisini anlayabilmek için 2 bin, hatta 2.450 rakıma çıkıp havayı bizzat koklamak lazım. Biz de öyle yaptık…
Samsun’dan Artvin’e, Doğu Karadeniz’in yaylalarını birleştirmek ve turizme açmak amacıyla yapılması planlanan, toplam 2600 km’lik ‘Yeşil Yol’un bir kısmı tamamlandı.
Bir kısmında çalışmalar ufak ufak, ‘yol düzeltme’ adı altında sürüyor. Yol yapımına direnen tek yer, Çamlıhemşin. Kadın ve yaşlıların çoğunlukta olduğu ‘Fırtına İnisiyatifi’ direnişi sayesinde Kavrun’dan Samistal yaylasına bağlanacak yol çalışması durduruldu. Tabii, şimdilik…
Ayder, Yeşil Yol’un aynası
Yeşil Yol ile birlikte yüksek rakımlardaki faaliyetler sonunda yaylaların neye benzeyeceğini anlamak için ilk durak, Ayder yaylası.
100-150 yıldır coğrafyayla uyumlu, ahşap evler yapılan ve yazları hayvancılık için kullanılan yaylalardan sadece biri olan Ayder, 90’lara kadar Alpler’deki kartpostal görüntülerini aratmıyordu… Bugünse neon ışıklı dükkanların, çok katlı otellerin ve turla gelen turistlerin istilası altında. Kontrolsüz yapılaşma ve altyapı eksikliği nedeniyle yüksek sezonda devasa bir çöplüğe dönüyor.
İyi de Ayder nasıl bu hale geldi? 1987’de turizm merkezi ilan edilen Ayder, 1994’te Milli Park, 1998’de SİT alanı ilan edildi. Kaçkarlar’a çıkan dağcıların, trekkingcilerin ilk durağı olan bu yayla, bölgede turizmin şekillenmesinde etkili oldu… Ancak 2000’lerden itibaren Ayder’e asfalt yolun döşenmesiyle aile işletmeleri ve pansiyonlar, yerini otel ve restoranlara bıraktı.
Yöre halkı sıcak parayla tanıştı. ‘Üç beş çantalıdan para kazanamayız’ görüşü hakim oldu. Ayder’in Milli Park ve SİT alanı olmasına bakılmadan, kaçak yapılaşmalar başladı.
Bugün Ayder’de Çamlıhemşin belediye başkanı Osman Haşimoğlu, Çevre Bakanlığı müsteşarı Yahya Kesimal, eski milletvekili ve Çevre Bakanı, 2011’den bu yana Çaykur Genel Müdürü olan İmdat Sütlüoğlu’nun, AKP Rize milletvekili Nusret Bayraktar’ın akrabasının otel ve işletmeleri var. Tabii bu bürokrat ve siyasetçilerin kar amaçlı işletmelere girmesi, başlı başına hukuki ve etik bir sorun.
Buna karşılık köylülere ait küçük işletmeler ‘kaçak’ olduğu gerekçesiyle mühürleniyor, hatta hapse girenler bile var.
Ayder’den yukarıya, Galer Düzü’ne çıkalım… Devletin tabelaya ‘Galler’ yazdığına bakmayın, boğaların güreştiği bu küçük yaylanın adı Galer.
Köylülerin kurduğu uyduruk çadırlar, yakında sökülecek. Zira dozerler harıl harıl çalışıyor. Neymiş? Ezelden beri burada yapılan boğa güreşi için ‘stadyum’ inşa edilecekmiş.
Yani illa beton dökülecek! İlla birileri ranta çevirecek.
Yoldan kim kazanacak
Yeşil Yol direnişinin en önemli simgelerinden biri, ‘Devlet kimdir? Halktır, halk!’ sözleriyle manşetlere çıkan Rabia Özcan. Bu çıkışından sonra AKP medyasında hedef gösterilen Rabia Hanım’la, komşusunun bahçesinde ot biçerken sohbet ediyoruz.
Çamlıhemşin’in Sırt mahallesinde doğan Rabia Hanım, dedeleriyle birlikte çocukluğundan beri yaylacılık yapıyor: “Biz buranın toprağıyla yoğrulduk. Kitap okumakla adam olunmaz. Toprak okumuşik, hayat okumuşik.”
Yeşil Yol’u sorunca “Bizim gönlümüz zaten yeşilluk!” diyerek başlıyor anlatmaya: “Yol güzel, yolsuz olur mu? Ama herşey yol ile olacak değil. Altyapımız yok. Köylerimizde patika yollarından başka bir şey yok. Şimdi Kavrun ve Samistal yaylasına 9 metre genişliğinde yol yapıyorlar. Neymiş, yaylalar birbirine bağlanacakmış! Ya, her yaylanın yolu var. Düzeltsinler, yeter… O yol çıktığı zaman bizim o sularımız kalacak mı? O yeşilliğimiz kalacak mı? Sen 9 metre yol yaparsan yaylaya, bu ne demek? Kim para kazanacak?”
Yaylada duvarın ne işi var?
Rabia Hanım, isyanında yalnız değil. Hatta konuştuğum hiç kimse yola yüzde 100 karşı değil. Yol olsun da nasıl olsun? Yaylamız nasıl etkilenecek? Tek dertleri bu! Ama devlet, bu sorulara dürüst cevap vermiyor.
Zira ‘yol düzeltilecek’ derken yüksek rakımlarda, halkın kendi imkanıyla yaptığı patikaların güzergahı ve kotası değiştiriliyor, yol genişlediği için de yanlarına koca istinat duvarları örülüyor.
Ancak dik coğrafyada sel, heyelan gibi olayları önlemek için yapılan bu duvarlar, hem yaylada otlayan hayvanlar, hem yaban hayvanları için yaşam alanlarının daralması, açlık ve düşüp telef olmaları demek…
Rabia Hanım “İzmir’deki, İstanbul’daki duvarların yaylalarda ne işi var? Yaylayı böldün.. Yukarıdan giden hayvan, aşağıya inemez. Aşağıdan gelen, yukarı gidemez. Hayvanlar zayi olduğunda ben ne yapacağım?” diye özetliyor tehlikeyi.
Oğullarım yaylaya feda olsun
Peki yolla birlikte turizm, yöre halkına, bölgeye faydalı değil mi?
“Turist ne zaman gelir bilir misin? Ben 11 yaşımda katırcılık yaptığımda yaylamıza turist gelirdi. Babam katırın yükünü vururdu, turistlere malzeme götürdüm. Yaylada tek bir çöp bırakmazlardı. Şimdi git bak, her yer çöplük. Hayvanlar, atılan poşetleri yiyor. Bizim memleketimizde bizi baş başa bıraksınlar” diyor Rabia ana.
Bu açıksözlülüğü, mertliği yüzünden başına bir iş gelecek diye, yaşlı kadını korkutmaya çalışanlar da oluyor maalesef…
“‘Abla sen bu kadar ileri düşme’ dediler. ‘Ayder’de bir çocuk vuruldu 20 sene önce. Seninkileri vururlarsa ne yapacaksın’ dediler. Ben de ‘üç tane oğlum var, bu yaylaya feda olsun’ dedim. Yaylamın toprağını sen bana tehdit mi edersin? Ben susmam kardeşim. Ben iki kuruşa susmam! Para herşey değildir. Para nedur? Yayla nedur? Bir bilsinler. Doğmamış çocuğun hakkı var o yaylada. Şu altı ayda sussaydım ben de güzel kazanırdım. Ama paranın kolayı olmaz.”
Ne acı… Devletin başındakiler, ilkokul mezunu, hayatı hayvancılık ve tarımla geçen bir kadının bilgeliğinin, zekasının bir gramına bile sahip değil… Varsa yoksa hızlı para ve rant.
diken.com.tr'den alınmıştır