KADININ KALEMİNDEN Yazdır Kaydet

‘Yapmam gerekeni yaptım’ diyen devletle sorunumuz yaşamsal

Kadının Kaleminden
Eylül 24 / 2015


 
Ayşe Berktay 
 
Cizre’de yaşananların görüntüleriyle birinci ağızdan hikayeleri ülke ve dünya basınına düşerken devlet adına bir açıklama yapıldı. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ülkeye ve dünyaya devletin Cizre’de yapması gerekeni yaptığını, uluslararası basının durumu abarttığını ilan etti. Ferguson’a bakın dedi.
 
Oysa çarpıcı gerçek şu: Silopi, Varto, Diyadin, Lice, Silvan, Ardahan, Sur, Yüksekova, Van, Cizre’de, arabayla azami 26 saat, uçakla 2 saat uzağımızda olanları görmek ve anlamlandırmak için ABD’nin Missouri eyaletine Ferguson’a gitmeye hiç gerek yok. Ancak keşke Ferguson komisyonunun raporu devlet katlarına ışık tutabilse.
 
Polisin Ferguson’daki gösterilerde aşırı şiddet  kullandığı tepkisi üzerine, eyalet valiliği resmi araştırma komisyonu kurmuştu. Komisyonun raporuna göre; kentin siyah sakinleri, polis ve mahkemelerin kendilerine saygı göstermediği, dikkate alıp dinlemediği kanaatindedir. “Polisin istikrarlı bir şekilde zor kullanması, yurttaşların çoğunun polisi mahallelerinde bir işgal gücü olarak görmesine yol açmakta, toplumdaki güven duygusunu zedelemekte ve toplum güvenliğine katkıdan çok zarar vermektedir.” Tavsiyesi, polis şiddetinin azaltılması, zor kullanmaya ilişkin politikaların ve kültürün değişmesi ve eğitim.
 
Peki, Türkiye devletinin ‘gerekeni yaptık’ dediği şeyler somut olarak nedir?
 
Bunun yanıtını Kadın Özgürlük Meclisi’nin Pazar günü açıkladığı Göle, Lice, Suruç, Silvan, Silopi, Varto, Dersim ve Diyadin heyet raporları toplu değerlendirmesinden satırbaşlarıyla verelim.
 
Devletin gerekeni yaptığı söylenen ilçelerin hepsinde ilk olarak doğrudan sivil halk hedef alınmış. Bunların hepsi AKP’nin seçimlerde varlık gösteremediği yerler. Herkeste AKP’nin intikam aldığı fikri mevcut. Operasyonların hiçbiri PKK’nin o mahaldeki silahlı bir eylemi veya eylem hazırlığı nedeniyle düzenlenmiş değil. Zaten yereldeki kaymakamlar ve savcılar olayların nasıl başladığına ilişkin tatmin edici bilgi vermiyor.
 
Bütün evler kurşun ve bomba izleri ile dolu, dükkanlar yakılmış, her yer harabeye çevrilmiş. İnsanlar içindeyken yakılan ev sayısı çok fazla. Her yerde telefondan internete bütün iletişim kanalları kesiliyor veya sınırlanıyor.
 
Polisin ve askerin mevcudiyeti ve kadınlara yönelik saldırganlıkları, taciz ve tecavüz tehdidi, kadınların varlığı ve günlük yaşamı üzerinde sürekli tehdit. Saldırılan bölgelerdeki gözaltılarda özellikle siyasal temsiliyet sahibi kadınlara yönelik cinsel şiddet var.
 
Kuşatılan ve saldırılan yerin sınırında yakınlarına ulaşmak isteyen halk, basın, vekiller ve heyetlerimiz engelleniyor, saldırıya uğruyor. Binlerce kişinin yaşadığı yerleşim alanları tam bir abluka altına alınarak dış dünyayla her türlü bağlantısı kesildiği gibi, kentsel altyapı, faaliyet dışı bırakılarak susuzluğa, salgına, karanlığa mahkûm ediliyor. Sokağa çıkma yasakları ve keskin nişancılar gıdaya, sağlık hizmetlerine erişimi engelliyor.
 
Yaralıların tedavi edilmesi engelleniyor, bu nedenle ölümler artıyor. Ambulanslar, hastaneler ve çevresinde olan herkes şiddet ve tehdit altında.
 
Hemen hepsinde kapısının önünde oturan, ekmek alan, oynayan çocuk dahil tüm halkı hedef alan, yani halkı düşman gören keskin nişancılar var. Ateşin durduğu anlarda bile sokağa çıkıp ihtiyaç karşılamak, hasta ve yaralıları tedaviye götürmek tehlikeli. Cenazeler saatlerce sokakta kalıyor, günlerce defnedilmeden evlerde bekletiliyor.
 
Halk sokak aralarına asılan çarşaflarla kendini suikastçı ve keskin nişancılardan korumaya çalışıyor. Hemen her yerde yaşanan çocuk ölümleri halkın direnişini kırmak için çocukların özellikle hedef alındığını gösteriyor.
 
Kent dışındaki saldırılar doğrudan insanların yaşam alanlarını kısıtlıyor, doğayı tahrip etmeyi, üretim ve yaşam olanaklarını elinden alarak göçe zorlamayı hedefliyor. İnanç mekanları, mezarlıklar tahrip ediliyor.
 
Devletin yapması gereken ve beklenen buysa, çok net: Bizim başta kadınlar, bütün bir toplum olarak bu devletle yaşamsal bir sorunumuz var. Bu sorunumuzu da ancak ve ancak kendimize ve birbirimize, yaşama, eşitliğe, adalete, özgürlüğe sahip çıkarak çözeceğiz. Barışı böyle kuracağız.
 
Özgür Gündem'den alımmıştır