Cinayetler durmaz kusura bakmayın
Kadının Kaleminden
Semiha Şahin
Bu savaş öyle veya böyle biter bitmesine de... İster batıda ister doğuda veya kuzeyde güneyde, Kimse sanmasın ki erkeklerin kadınlara karşı açtığı savaş biter. Batı'da "huzur" içinde yaşayan kadınlar sanmasın, 30 yıldır süren savaşın topluma saçtığı nefret tohumlarının kanla beslenen sarmaşığı kendi evlerini sarmaz.
Kurtlar Vadisi dizisi Kanal D'ye taşınmış. Tanıtımında 13 yıldır süren dizi artık yeni kanalında yeni sezona başlıyor deniliyor. 13 yıl. Diziyi anlatmaya gerek yok. Kanal kanal gezmiş, siyasal konsepte göre şekil değiştirmiş.
Bu kadar uzun sürdüğüne göre alıcısı da var hani. Başladığında 10'lu yaşlarında olanlar şimdi 20'lerin ortasında.
13 yıl... Saray Cuntası'na evrilen AKP'nin iktidarının da 13. yılı. Seyredenler bilir, dizi de kendi içinde dönüşüm yaşadı. Konsept dizilerinde konu değişir, ancak, kitlelere empoze etmek istediği algı ise değişmez, siyasetin genel konseptiyle eşgüdüm halinde süreç işler.
Tosuncuklar Polatçıklara dönüşür, Polatçıklar Osmanlı torunlarına... Devlet soyu adını değiştirir, huyunu değiştirmez.
İşte ortada. Osmanlı'nın son yıllarında örgütlediği Teşkilatı Mahsusa'dan bugüne onlarca ad ve tabelayla kurulan "hassas vatandaş" oluşumlarıyla teritoryal örgütlenmeleri 2015 yılında da gördük. Komünizmle Mücadele Dernekleri'nden Ülkü Ocaklarına, Alperen Ocaklarına, Ergenekoncu çetelerden Osmanlı Ocaklarına... Faşist rejimin, sıradan faşizme dönüşümü ezilen halkların, inançların tepesinde sallandırılan kılıç olmuş.
Son olarak da HDP'ye ve Kürt halkına yönelik saldırılarda başrol oyunculuklarını konuşturdular. Gösterimde saldırılarda bir şey de sergilendi. Sadece sokakta değil, evlerin içine kadar yayılan ve yayılacak olan cinayetlerin fragmanları da arka fona yerleştirmişlerdi. Bunları gördük, gerçek "Kurtlar Vadisi" oynarken.
"Tanrı dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman" olanların, DAİŞ kadar kadın düşmanlığında nasıl buluştuklarını gördük.
İl sınırı tabelasına "İt girer, Kürt giremez" diye yazanların Yozgat'ta gelinlik giydirilmiş bir maketle yaptıkları gösteriyi gördük. Gelinlik giydirilen makete, yüz kısmına da Abdullah Öcalan fotoğrafı iliştirilmiş. Öcalan maskesi taşıyan "Gelin" sokak sokak gezdirilerek, şehir turuna çıkarıldı.
Devletin, toplumun kadınlara bakış açısını biliyorduk da; katliam çağrılarının ayyuka çıktığı, yağma, linç saldırıların pogromlara dönüştürülmek istendiği bir ortamda "Gelin" figürünü kullanmaları bir ilk olsa gerek. Görüntü, "Kadın katliamlarını nasıl durduracağız?" sorusunun yanıtını da içinde barındırdığı açık.
"Çocuk gelinleri nasıl önleyeceğiz" sorusunun yanıtı için de öyle.
Faşizmin bireylerdeki yansımasının "Gelin" yani kadınla kurduğu ilişkinin net fotoğrafı, medyanın "Öcalan'ı 'gelin' ettiler" (aksam.com.tr) başlığıyla tam oturuyor.
İki simge. Kutsanan ailenin yok sayılan veya katledilen bireyi gelin ve "birlik" adına yok sayılan veya katledilen Kürt halkının simgesi Öcalan. İki sembol, Türklük, Müslümanlık ve erkeklik elinde nefretin, düşmanlığın, ölümün ve öldürmenin simgesine dönüştürülüyor. İki simgeyle, artık eskisi gibi yaşamak istemiyoruz diyen iki toplumsal kesime mesaj veriliyor. Birbirinden ayrı değil, iç içe geçmiş, kaderleri birbirine bağlanmış bir olguya dönüşüyor. Kadınlar ve Kürt halkının kaderinin birbirinden ayrılmaz bir yerde durduğu gerçeğini bir kez daha yüzümüze çarpıyor.
Bir halk özgür yaşamak, kendi için yaşamak istiyor, eğer ki diyor; böyle olmazsa, bir arada yaşama koşullarımız yok, biz kendi kendimize yeteriz, biz kendi kendimizi yönetiriz. Tepemizde bir devlet babaya ihtiyacımız yok.
Diyor ki kadın... Benim bir iradem var, bir kararım var. Neyi nasıl yaşamak istiyorsam, öyle yaşarım. Eşit yaşayamıyorsam, tepemde, bir babaya, bir kocaya, bir erkeğe ihtiyacım yok. Kendi hayatımı kendim kurarım diyor.
İkisinin de karşılığı aynı. "Ülkeyi bölmek istiyorlar", Kürt halkı için "yuvayı dağıtmak istiyorlar" diyorlar, boşanmak, ayrılmak veya birlikte yaşamak istemedikleri kadına.
Eşitlik talebiyle de ortaklaşıyor bu iki kesim. "Eşitiz" sözüne verilen karşılık, Kürdistan'da sokağa çıkma yasağı, kadınların "evde" dört duvara hapsedilmesiyle buluyor. "Güvenlik" adıyla Kürt halkına bombalar reva görülüyor, kadınlara polis koruması altında ölüm.
Nasıl mı durdurulacak bu cinayetler ya da katliamlar. İki kesimin kader ortaklığının, ortak kurtuluş mücadelesinin yaratılmasıyla. Bu savaş öyle veya böyle biter bitmesine de... İster batıda ister doğuda veya kuzeyde güneyde, kimse sanmasın ki erkeklerin kadınlara karşı açtığı savaş biter. Batı'da "huzur" içinde yaşayan kadınlar sanmasın, 30 yıldır süren savaşın topluma saçtığı nefret tohumlarının kanla beslenen sarmaşığı kendi evlerini sarmaz.
Kadına şiddet son bulsun diyenler, bu savaş dursun diyemezse, kadına şiddetin son bulmasını beklemesin.
"Çocuk gelinlere hayır" diyenler, bu savaş dursun diyemezse, kız çocuklarının bir geleceği olacağını düşünmesinler.
Siyasette, toplumda, ekonomik hayatta eşitlik istiyoruz diyenler, bu savaş dursun, halklar ve inançlar da eşit yaşasın diyemezse, eşitliğe kavuşacağını beklemesin.
Her ölüm seyredeni de çürütür...
Eğer ki yaşamak istiyorsanız tek bir söz kalıyor: Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz...
etha.com.tr'den alınmıştır