KADININ KALEMİNDEN Yazdır Kaydet

batıdan #cizre’ye bakmak

Kadının Kaleminden
Eylül 13 / 2015


 
Ayşegül Tözeren
 
Anneannem 6 Eylül 1955’te Beyoğlu’ndaymış. Israrla nasıl olduğunu sorardım. O “Dedene gidip, çok kötü, çok kötü dedim,” derdi sadece. Ne bir sözcük fazla, ne eksik… Anneannemdeki şok duygusunu hem gördüklerine, hem de babaannesinden gelen Rum köklere bağlardım.
 
Evvelsi gün, Kadıköy Çarşı’da gezerken, tekbir getiren eli sopalı grubu gördüğümde, anneannemin ayak izlerini adımladığımı hissettim. Bana da biri nasıl olduklarını sorsa, “Kötü” derdim, çok kötü… Belki 6–7 Eylül olayları kadar zarar veremediler, ama gözlerindeki nefret duygusu seçiliyordu.
 
Sonra bir telefon konuşmasında fark etmiştim: “Ben nefretten nefret ediyordum.”
 
Bu yüzden dün gece HDP Diyarbakır milletvekili, “Polisler bu gece sizin son geceniz olacak” diye anons yapıyor dediğinde gecenin ortasında susup kalmıştım. Gezi günlerinin gecelerinde uyumamaya çalışırdım, uyumak ihanet gibi gelirdi bana… Cizre’den gelen bu çığlık, aynı duyguyu doğurmuştu: Aynı sınırları paylaştığım insanlar ölümle yüz yüzeyken uyuyacaktım! Uyumadım, uykusuzluktan sızdım.
 
Midyat-Cizre yolunda güllere ve devlete inanırsan…
 
Sabah 06.47’de kalktım. Cizre’de değildim, ülkenin batısındaydım, ama Cizre ile uyanmıştım. Televizyon, Twitter… Twitter, televizyon derken kendimi dışarı attım.
 
Girdiğim dükkânda yanlı haberi propagandaya dönüştürmüş bir kanal açıktı. TV’de konuşan, bir zamanlar Kobane için söyledikleri gibi, Cizre’de sivil olmadığına inandırmaya çalışıyordu izleyenleri. Bir hışım, bunu mu izliyorsunuz, dedim. Mahallenin sakin sakininin çıkışına dükkân sahibi şaşırmış olacak ki, yok hep bu değil diye bir şey geveledi, ama kanalı değiştirmedi.
 
İş günü de, Cizre’ye yürüyüş de sürüyordu. Coğrafyasını hiç bilmediğim bir yer için sürekli kaç kilometreyi kaç saatte varabileceklerini hesaplıyordum. Bu sırada ölü annelerin ve yaralı bebeklerin fotoğrafları gelmeye başlamıştı. Sustum ta ki, bindiğim takside, “Yok efendim, hiç sivil ölmedi, hepsi pekakalı teröristlerdi,” sözünü radyodan duyana kadar… Yalan dedim, bebeklerin fotoğrafları var. Taksici dikkatle radyoyu dinliyordu, umursamadı bile.
 
Annemi aradım, bugün çıkmamış, arkadaşlarına kırgınlığım var demiş. Hayrola, dedim hayretle. Biz 80’i gördük be kızım, bi hafta sokağa çıkma yasağı mı olurmuş, bütün gün oturdum IMC TV izledim, Halk TV’yi bugün açmadım, diye mırıldandı…
 
Gün boyu arkadaşlarla Cizre’yi konuştuk. Yedi günlük sokağa çıkma yasağını… Üretimin durmasını, yaşamın durmasını, kapıda olan salgın hastalık tehdidini, ölümleri, buzdolabında saklanan ölü çocuk bedenlerini. Konuşurken de düşünürken nefessiz kalıyorduk.
 
Kendi kendime sordum, defalarca.
 
Askerliğini uzun dönem Yüksekova’da yapmış Oflu (Trabzonlu deyince kızıyor da), birlikte çalıştığımız sürücü arkadaş Cizre’de olan bitene insani bir gözle bakabiliyordu da… Haritada Cizre, Yüksekova, hatta Diyarbakır’ın yerini gösteremeyecek olanlar gözlerini devire devire nasıl “ama onlar da teröristlik yapmasınlar” gibi cümleler kuruyorlardı…
 
‘Düşünsene, Cizre’ye ağlamak için Kürt mü olmak gerek?’
 
Batıdaki sevgili arkadaşlarım…
 
Benden çok sosyal medyayı takip ediyorsunuz. Bütün gün İnstagram’da gezme tozma fotoğrafı paylaşıp, markaların çakmalarının satıldığı butikleri takip etmekten sıkılmadınız mı? Neden alternatif haber sitelerini takip etmiyorsunuz? Alternatif haber sitelerini de geçtim, bari Cumhuriyet gazetesini takip edin.
 
Cizre yüz yirmi bin kişilik bir ilçe ve yedi gündür sokağa çıkma yasağı var.
 
Bir oyun kuralım, sokağa çıkma yasağı oyunu.
 
Düşün, yaşadığın yerde sokağa çıkma yasağı başladı… Şu dakikadan sonra evindeki eksiklerin hiçbirini alamayacaksınız. Belki evinde değilsin, artık bir hafta boyunca oradasın. Belki evde yalnızsın, yakınların başka bir yerde. Diyelim ki, sokağa çıkmaya karar verdin. Cezası 100 lira filandır, parası neyse veririm, dedin. Kafanı kaldırdın, keskin nişancılarla göz göze geldin. Unutabilecek misin bunu? Çocuklar dur durak bilmez, çıktı biri, vuruldu, o senin çocuğun, 10 yaşında terörist mi olur, hayır sana senden daha batıda yaşayanlar inanmayacak, senin çocuğun sivil değil, terörist, ona cenaze töreni düzenleyemezsin, gömemezsin, dışarı çıkamıyorsun çünkü, dilince ağıt yakabilirsin, bu serbest, evdeki ölü çocuğunu ne yapacaksın düşündün mü, buzlara mı saracaksın, buzdolabına mı koyacaksın, elektrik kesilirse ne yapacaksın, gece bombardıman seslerini duyacaksın… Hadi gözlerini aç, oyun bitti, sen Cizre’de değilsin.
 
Cizre bunu “yaşadı”, biraz önce sokağa çıkma yasağı kalktı.
 
Ekmeklerin dağıtıldığı söylenen fırınların kullanılamaz durumda olduğu, susuz, elektriksiz günler yaşadıkları, buzdolaplarındaki ölü çocuk bedenleri ortaya çıktı. Söylenen yalanlar hakikati örtemiyor artık.
 
Yıllar önce Gönül Yarası’nı izlerken, oyuncu, “Abi bu türküye ağlamak için Kürtçe bilmek mi gerek?” dediğinde gözlerin yaşarmıştı ya, o bir Cizre türküsüydü.
 
Düşünsene, Cizre’ye ağlamak için Kürt mü olmak gerek?
 
www.harfvolver.com'dan alınmıştır